Bir süredir elbise dolabının üzerinde duruyordu. O kadar çok kişi, dalga geçerek “Sanki çantayı almaya zamanınız olacak, kaldırın ayak altından” dedi ki biz de farkında olmadan kaldırıverdik dolabın üzerine. Geçenlerde indirip içine neler atmışım diye baktım. Birkaç parça giysi, çamaşır, çorap, kolonya, gazlı bez, birkaç ağrı kesici, diş fırçası, bir şişe su… Suyu döktüm, yeniledim ve çantayı göz önünde bir yere koydum.
Oysa çantayı kapının önünden kapıp sokağa fırlamak an meselesi.
17 Ağustos’tan sonra ülkemizde geceleri kaç kişi huzurlu yatabiliyor ki yatağına? Çoğumuz yeni alışkanlıklar edindik. Örneğin biz TRT’nin 196 numaralı teletext sayfasına zaman zaman bakmadan edemiyoruz. İçimiz sıkıldı mı, havada bir basınç hissettik mi 196 numaralı sayfaya bakıyoruz. Richter ölçeğine göre 3.0 ve üstündeki depremlerin bildirildiği www.koeri.boun.edu.tr adresinden alınan verilerin aktarıldığı bu sayfada sık sık bölgemizin de adını görmek insanı ürkütüyor. Söz konusu sayfa ülkemizin her yerinden deprem haberini saati ve şiddetiyle verip, deprem kuşağında olduğumuzu hatırlatıyor bize.
Pek çok yakınımın yatağının başına bir düdük, el feneri ya da şarjlı bir lamba koyduğunu görüyorum. Cep telefonları hemen uzanıverecek bir noktada artık geceleri bile.
Günün telaşlı akışı sırasında bir deprem sonrasında ailemizle nerede buluşacağımızı konuşmamış da olsak, biliyorum ki 17 Ağustos nedeniyle yapılan programlarda bu konuyu da hatırlayacağız.
Makina Mühendisleri Odası, İnşaat Mühendisleri Odası “doğal afetlerin kader olmadığını” duyuran basın açıklamaları yapıyorlar her 17 Ağustos’ta olduğu gibi. Ama biz geceleri depreme ne kadar dayanıklı olduğunu bilmediğimiz evlerimizde uyuyor, çökerse mahsur kalacağımız işyerlerimizde çalışıyoruz gözümüzü kapatarak. Tıpkı Makina Mühendisleri Odası’nın yaptıkları denetimlerde, eksiği bulunan ve çalıştırılmasında sakıncası olan asansörlere astığı “Bu asansöre binmek tehlikelidir” yazısına aldırmadığımız gibi…
Depremin çok fazla olmadığı kentlerde bile binaların çökerek insanların can verdiği bir ülkede yaşarken, Japonya’da haber spikerlerinin canlı yayın sırasında gerçekleşen depremlerde soğunkanlılıkla yayını sürdürmelerini, duruma hakim oluşlarını şaşkınlıkla izliyoruz.
Dünyada gerçekleşen Richter ölçeğine göre 7.0’nin üzerindeki depremlerin yüzde 20’sinin Japonya’da olduğunu söylüyordu önceki gün haber spikeri. Nedense bu durumdaki Japonya, İstanbul’dan hatta belki de İzmir’den daha güvenli bir duruşa sahip değil mi?
Hırsıza karşı sımsıkı kapattığımız demir kapılarımızı bir deprem anında nasıl açacağımızı düşünmek bile canını sıkıyor insanın.
Huzursuz bir gelecek bekliyor bizleri. İnsanımıza, devletimize, birbirimize güvenmedikçe, uyarıları takmayıp önlem almadıkça huzursuzluk kolay kolay biteceğe benzemiyor…
Bu arada sizin acil durum çantanız varsa, nerede duruyor, hatırlayabildiniz mi?
Category: Köşe yazıları