Eğer durakta beklediğiniz onca süre sonra otobüse binebildiyseniz, ne mutlu. Yollar kalabalık, otobüsler zamanında duraklarda olamıyor. Gelen kalabalık otobüslere binmek zaten dert..
İsterseniz Gaziemir yönüne olsun, isterseniz Bornova ya da Karşıyaka yönüne gidin… Ana arterler hep dolu. Üstelik daha yağmurlar başlamadı.
Taksiye binmeniz bile fayda etmiyor, o bir saat mutlaka yolda geçecek.
Devlet İstatistik Enstitüsü’nün Ağustos 2005 verilerine göre kentimizde trafiğe çıkan taşıt sayısı 700 bine yaklaşmış. Bu sayının yarısından fazlası otomobil sınıfında. Motosiklet sayısı ise 85 bin dolaylarında.
Dikkatinizi çekiyor mu bilemiyorum, ama son zamanlarda yolda “maddi hasarlı kaza” sayısında ciddi bir artış var. Üstelik çoğu yepyeni otomobiller. Başında da genç kardeşlerimiz. Hatta bazen, belli ki ehliyetini yeni almış genç kızlar görüyorum ağlamaklı, şaşkın… Arabanın kaza yaptığına mı üzülsün, işine geciktiğine mi, yaşadıkları korku da cabası..
Geçenlerde bindiğim bir taksici “Abla 25 yıldır sürücüyüm biz artık yolların kurdu olduk, yine de maddi hasarlı kazalardan kaçamıyoruz. Acemi sürücü dolu ortalık, sağa sinyal verip sola dönenler mi ararsın, ani fren yapıp arkadan gelenin vurmasına neden olanlar mı istersin. Biz bu kadar tecrübeye rağmen afallıyoruz” diyerek kendince çözüm önerisini söylüyordu: “İzmir’de sorunu ancak tek çift plaka uygulaması çözer abla.”
İzmir’de ana arterlerin sağı solu genelde blok halinde apartmanlarla çevrili. Yani genişleme olanağı neredeyse yok. Alternatif yollar da son derece kısıtlı.
Neyse ki Sayın Yüksel Çakmur döneminde onca itiraza karşın, dolmuşlar merkezden çekildi. Yoksa şu an dolmuş hatlarının çalıştığı hatlar bile bunca sorun yaratırken, ne yapardık bilemiyorum.
Söz dolmuşlara gelmişken, dolmuş şoförlerinin birbirinin ekmeğini çalma konusundaki hırslarına değinmeden edemeyeceğim. Kimi zaman naçar kalıp dolmuşa biniyorum işime giderken. Normalde ayakta yolcu almaları yasak. Bir süre öncesine kadar ayakta gidecek yolculara, polisin olduğu yerlere yaklaşınca “Abi eğil de görmesinler” diyorlardı. Artık, ayakta binen yolcuya doğrudan şilte uzatıyorlar… Geçenlerde Bornova hattında, bir önceki dolmuşu sollamak için karşı şeride geçen dolmuşa denk gelince, “Bu iş yine çığırından çıkmış” dedim kendi kendime. Şoförleri uyarmak gibi bir şansınızın olmadığını söylememe gerek var mı bilemiyorum.
Ben kentimizin trafiğinin giderek İstanbul trafiği gibi olmasından korkuyorum. Çoğunuzun “oldu bile” dediğini de duyar gibiyim…
Taşıt kredilerindeki düşüşün körüklediği ve hatta kimi evlerde çift araba eğiliminin arttığı kentimizde, tek çift plaka uygulaması yeniden gündeme gelir mi bilinmez.
Ama ulaşım konusunda trafik yetkililerinin belediyeyle kafa kafaya verip, “Bu yollar şimdiden trafiği taşımıyor, önümüzdeki 50 yıl içinde ne yapacağız?” diye şimdiden düşünmelerinde fayda olsa gerek…
Yoksa randevumuza yetişmek için, bir saat önceden evden ya da işten çıkmamız da işe yaramayacak.
Bu arada istatistiklerde yer alan motosiklet sayısı azımsanacak gibi değil. Merak ediyorum acaba kentimizde 85 bin adet kask da satılmış mıdır motosikletin yanında? Keşke motosiklet satıcılarına bir zorunluluk getirilse, “yanında mutlaka kask da satılacak” diye. Ne de olsa biz acı deneyimler yaşamadan akıllanamıyoruz da…
Category: Köşe yazıları