Hastanede, mezarlıklarda daha sık yaşarız bu duyguyu.
Hastanedeki yatağında, bir damla su içmesi bile olanaksız, her tarafına sondalar takılmış halde yatan yakınınızı gördüğünüzde, nefes aldığınız için bile suçluluk duyarsınız. Onun yüzüne takılmış oksijen maskesini görür, pencereyi açıp temiz havayı şöyle derin bir şekilde içinize çekmek istersiniz… Ama yapamazsınız.
Çakılıp kalırsınız olduğunuz yere.
Hasta yakınlarının elinde genellikle bir paket sigara vardır. Paketin üzerinde de yazar oysa, “Sigara öldürür” diye… Bu sefer kederleri engeldir yazıyı görmelerine. Sigarayı şevkle yakarlar, dumanını ciğerlerinin en ince kıvrımlarına kadar çekerler. Oysa, yatakta yatan kişi, kendisine yasaklanana kadar, “Lütfen içme şu zıkkımı” diyenlerin arkasından “Boşveeer” deyip gülendir. Hatırlamazlar… Dedik ya kederlidirler, üzgündürler…
Sigara içtiğini gördüğümüz herkese, “Allah nefretlik versin” diyoruz.
Bugün matbaa ustasının gelip, “Dün sigara paketini, içindekilerle olduğu gibi buruşturup, sobaya attım. Bıraktım artık” derken gözlerindeki zafer ışıltısını görmek ne kadar güzel.
Sigara içmediğim için paketlerin üzerindeki değişimi çok geç fark ettim. Sabah, “Sigarayı bıraktım” müjdesi veren arkadaşımızla konuşurken, sigarayla bir türlü vedalaşamayan bir başka arkadaşımızın elindeki paket dikkatimi çekti. Yasaklar, sigara paketlerini tasarlayanların işini epey kolaylaştırmış. Çünkü her yerinde komik bir şekilde ve kocaman harflerle yazmışlar, sigaranın zararlarını. Logoyu koyacak alan oldukça sınırlı.
Yazıya başlarken dedim ya, bazen söz bitiyor diye… Yakınınız hastaysa, en büyük suçluya küfredip, sözlerimi bitiriyorum ve içenlerden bir kere daha rica ediyorum:
Lütfen bırakmak için, hastalanmayı beklemeyin ve iradenizin üstün olduğunu gösterip hemen elinizdeki paketi buruşturup atın…
Yoksa o sizi çok yakında buruşturup bir çöp gibi atacak…
Category: Köşe yazıları