Düalist yapı, az gelişmiş ülkelerin ortak kaderi. İzmir’de de bu yapının örneklerini sıkça görüyor, “Nereye gidiyoruz böyle acaba?” dedirten durumlar yaşıyoruz son yıllarda. Dün gittiğim Güzelbahçe’de böyle bir duruma bir kere daha tanıklık edince, “böyle kozmopolit bir yapıyla bizi nasıl bir kent, nasıl bir toplumsal yapı bekliyor?”diye düşünmeden edemedim.
Güzelbahçe güzel yolları, temizliği, havası, sakinliği, kuş sesleri, yeşilliği, sokak aralarındaki, kapı önlerindeki sohbet banklarıyla sevimli bir belde. “İçim açılsın, biran önce yeşilliklere kavuşayım” derseniz, Üçkuyular’dan bindiğiniz dolmuşla en fazla 20 dakika sonra bu güzel beldedesiniz. Güzelbahçe’ye iş birliği yaptığımız bir kurum nedeniyle iki yıldır sıklıkla gidiyorum.
Bir yanda köy ortamı… Merkezde daracık yollar, köy evleri… Samanlıklar, gübre kokuları, bahçelerde leylaklar, şakayıklar, çalıların üzerinden dolanmış hanımelleri, sarmaşık gülleri, limon ağaçları… Bahçedeki otları yiyen kuzular, yemlenen tavuklar…
Öte yanda sayıları hızla artan süper lüks villalar. Bahçesinde çim biçme makinesiyle, çıkan otları kesen bahçıvanlar, budanmış nadide gül ağaçları, kapılarda sıra sıra cipler…
Dün sabah erkenden, çalıştığımız kuruma doğru giderken, bir yanında lüks villalar, diğer yanda eski köy evleri olan sokaktan geçtim yine. O çok lüks villaların birisinin balkonunda üzerinde sabahlığı, elinde sigarayla bahçıvanına talimatlar veren genç bir hanım vardı. Villanın karşısındaki köy evinde oturan mahalle sakini orta yaşlı bir başka hanımsa, bir yanda eski bir Ford’u çalıştırmaya uğraşan kocasını uğurluyor, bir yandan da kapısının önünü süpürüyordu.
Yazımın girişinde anlattığım yoğurt reklamı geldi aklıma. Bahçıvanına talimatlar veren hanım, belki de hafta sonu kapıda kocasını uğurlayan hanımların işlettiği eski kahve, yeni “doğal tatlar sunan trend kahvaltı mekanlarında” çayını içiyordu.
Bu çelişkilerle yüklü görüntülere, Ege Koop’un rakamları dudak uçuklatan lüks konutları da yükselip eklenince varın siz düşünün sosyal değişimi.
Güzelbahçe’ye, gittiğinizde siz de görmüşsünüzdür. Size “doğal süt, yumurta, bal, kaymak” eşliğinde eşsiz kahvaltılar sunmayı vaat eden bir sürü yer var. Aynı durum Urla, Seferihisar, Kuşadası, Şirince ve bölgemizdeki pek çok belde için geçerli. Buralarda da yerliler, yeni komşuların eğilimleri doğrultusunda yaşamlarında köklü değişiklikler yapmaya çabalıyorlar.
Bu düalist yapıyı, Çeşme – Aydın otoyolunun Uzundere kesiminde inşa edilen Toplu Konut İdaresi konutlarını görünce de düşünüyorsunuz. Tabelada yazdığın göre, altıyüzü aşkın konut, kısa bir süre sonra bitecek. Yüzlerce işçinin çalıştığı dev bir şantiye var burada. Bu konutların bir kısmı, gecekondu önleme projesiyle evleri boşaltılan, çoğu dar gelirli insanlara verilecek.
İzmir’de sosyologlara, psikologlara ciddi malzeme çıkaracak, bir yapılaşmaya doğru yıllardır hızla yol alıyoruz. Belediye başkanları, kent yöneticileri, altyapı sorunlarını bir şekilde çözebilirler de, kentimizin önümüzdeki yıllarda daha büyük boyutlarda yaşayacağı açık olan, toplumsal alt yapı sorunları için bir B planları var mı? Bir İzmirli olarak merak ediyorum.
Category: Köşe yazıları