Sektör temsilcileri, bölgenin yerel yöneticileri, üst düzey bürokratlar mermer ocaklarının daha açılmadan, çevreyi ileride telafisi mümkün olmayan bir felaket yaratmamak için çok iyi plan yapılması gerektiği konusunda fikir birliğine vardılar.
Söz konusu çevre olunca, ülkemizin en güzel doğal varlıklarına sahip bölgelerinden birisi olan Muğla’nın Belediye Başkanı Dr. Osman Gürün’ün sözleri ayrı bir önem taşıyor. Doğal güzellikleri ve tarihiyle yılda 3 milyon turisti ağırlıyor Muğla.
Ülkemiz mermer ve doğaltaş ihracatının yüzde 30’unun yapıldığı, 80’i aşkın ocak,100’ü aşkın fabrikada 12 bin kişiye istihdam yaratıldığı bölge, sektör açısından da çok önemli. Durum böyle olunca hem doğayı korumak, hem de doğanın en güzel yaratılarından birisi olan mermeri çıkartırken bunun en az zararla yapılmasını istemek yerel yöneticilerin en doğal hakkı.
Dr. Osman Gürün şöyle diyor: Hiç bir kalkınma veya yatırım çevreye sıfır zararla yapılamaz. Biz tabiatın altındakini üstündekini almak ve ondan toplum adına yararlanmak üzere bir takım müdahalelerde bulunuyoruz. Bunun sıfır boyutta olması mümkün değil. Ama kabul edilebilir boyutta olması lazım. Hepimizin bilgilenmeye ihtiyacı var. Eğer bilgilenirsek bazı konuları normal zeminde tartışma imkanı buluyoruz. Türkiye’de tartışmalar tez antitez üzerinde yapılıyor. Biz doğruyu bulmakta güçlük çekiyoruz. Konular bilimsel zeminde yapılmalı. Tartışmaların bilimsel zeminde yapılmamasından Türkiye çok şey kaybetti ve en önemlisi biz enerjimizi kaybediyoruz…
Ülkemizde iki milyar dolar olarak gerçekleşen maden ihracatının yarısı mermer ve doğaltaştan. Sektörün en büyük sıkıntılarından birisi enerji. Enerjiyi ucuza sağlarken çevreye de zarar vermemek temel ilkelerden elbette. Toplantıda Ege Maden İhracatçıları Birliği Başkanı Arslan Erdinç’in enerji ithalatımızın 29.5 milyar dolar olduğunu vurgulayıp, Acil alternatif enerji kaynaklarını devreye sokmamız gerek, buna nükleer enerji santralleri de dahil söylemleri bu nedenle herkesin ilgisi çekti.
Mermerin çevreye verdiği zararların ele alındığı toplantıda, nükleer enerji santralleri gündeme gelince, Maden Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Torun’dan alternatif öneriler geldi.
Planlamadan ve yatırımlardan vazgeçilmesi sonucu madenciliğimizin ciddi anlamda gerilediğini vurgulayan Torun, Maden Tetkik Arama Enstitüsü gibi bir kurumun yıllardır arama yapmadığını ve sadece personel giderlerini karşılayacak bir bütçeyle idare edildiğini anlattı önce.
Maden ihracatının 2 milyar doları bulurken, dünya kömür rezervi açısından 11. sırada bulunan ülkemizin ithal kömüre yılda 1.5 milyar dolar verdiğini belirten Torunun nükleer enerji konusunda söylediklerine ise katılmamak elde değil.
Biz ne yazık ki ülkemizde hiç bulunmayan doğal gazdan elektrik enerjisinin yüzde 42’sini üretiyoruz. Ülkemizin su kaynaklarının dörtte birini, kömür kaynaklarımızın yüzde birini kullanıyoruz. Jeotermal kaynaklarımızın henüz ne kadar olduğu bile belli değil. Güneş gibi, rüzgar gibi yenilenebilir doğal kaynaklarımız var. Önce bunların hesabını yapalım, sonra nükleer enerjiyi düşünelim.
Meteoroloji soğuk hava uyarısı veriyor. Jeotermal ile ısınan evlerde hayat normal akıp gidiyor. Doğal gazla ısınan evlerde ise Ya İran musluğu yine kapatırsa, Ukrayna gaz verir mi acaba? endişesiyle kulaklar, haberlerde.
Benim aklımdaysa Greenpeace Türkiye’nin sitesinde okuduğum bir makaleden kalan cümle var: Eğer nükleer enerji, teknik bir sorun olsaydı, 20 tane bilim adamı bir araya gelir karar alırdı. Ama sonuçlarına tüm halkın katlandığı her girişim üzerine halkın söz söyleme hakkı vardır.
Tamamen doğal bir kaynak olan mermeri sanata, sanatı dövize çeviren mermercilerin, enerji arayışında da öncelikle doğal ve yenilenebilir kaynaklarımıza yönelmesini dileyelim.
Category: Köşe yazıları