Yan komşumuz Işıl Hanım bir yandan ekmek alıyor, bir yandan da dert yanıyordu bakkalımıza: “Evden çıkamadık sabah yahu, adamın biri gelmiş, koca minibüsü kaldırıma, tam da kapının önüne park etmiş. Hapis kaldık resmen… Nereye başvuracağımızı şaşırdık”… Işıl Hanım’ın annesi yaşlı ve rahatsız bir hanım, yaşadığı panik çok doğal…
Sokağımızda bayramdan bir hafta öncesinde bir kazılar başladı. Üçkuyular’a kadar uzatılacak metro hattı için, elektrik şebekesini güçlendirmek üzere kazı yapılacağı ve hatların yenileceği söylenmiş soran komşulara. Bir pazar günü harıl harıl başlayan kazının, bu hızla bayrama tamamlanacağı izlenimi uyanmıştı hepimizde. Bayram geçeli bir ay oldu, sokağımızdaki çalışmalar arpa boyu ilerliyor. Kazılan alanlar bir türlü asfalt dökme aşamasına gelemediği için araçlar, çukur yerlere park etmekten kaçınıyor. Anlayacağınız ciddi bir park sorunu yaşanıyor. Sokakta yer bulamayan araçların kaldırımlara park etme alışkanlığı, o gün bugündür “yer olsa bile”, arsızca sürüyor.
Komşumun yaşadığı sıkıntının benzerini geçen gün ben de yaşadım. Akşam saati eve gelirken, tam da kapımızın önüne orta yaşlı bir beyin arabasını park etmek üzere olduğunu gördüm. Kibar bir şekilde, “Lütfen kaldırıma park etmeyin. Bakın, karşıda boş alanlar var. Biz burada oturuyoruz ve kapıdan çıkamıyoruz” diye uyardım. Daha sonra yaşadıklarım çok klasik olacak ama “insanlık ölmüş artık” dedirten cinsten, tatsız tartışmalardı.
Trafik cezalarını incelediğinizde yaya kaldırımına park etmenin 52 YTL. para cezası olduğunu görüyorsunuz. 155’i aradığınızda “hatlar meşgul değilse” durumu bildiriyorsunuz, “çekicinin durumu uygunsa” geliyor ve aracı çekiyorlar.
Kimi zaman tanımadığımız ve durumunun kuşkulu olduğunu düşündüğümüz taşıtların uzun süre park edip kaldığnı görüyoruz kaldırımlarda. Son dönemlerde yeni bir uygulama görüyorum. Yanlış yere park eden araçların sileceklerini kaldırıyor birileri. “Yanlış yere park ettin” ya da “Bu yaptığın uygunsuz davranış” anlamında bir tepki sanırım…
Benim bu sorunun çözümüne ilişkin doğrusu pek umudum yok. İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin bile bu işten “bıktırıldığını” okuyunca sanırım siz de bana hak vereceksiniz. Trafik akışının düzenlenmesi amacıyla Emniyet Müdürlüğü Trafik Denetleme ekiplerine çekici araç desteği veren İzmir Büyükşehir Belediyesi geçtiğimiz hafta bu desteğini bir süre için durdurduklarını açıkladı. Hizmeti durdurma nedenini, “vatandaşların çekilme aşamasında ve sonrasında yaşanan nahoş olayların giderek artması, iyi niyetli çabalara karşın belediye ile vatandaşın karşı karşıya gelmesi” diye gösterdi yetkililer. Çekici ücretlerini ödememek için her türlü yola başvuran kişilerin gecenin geç saatlerinde belediye başkanı dahil tüm tanıdıkları devreye sokmaya çalıştıkları belirtildi. Yani hepimizin çok iyi bildiği, “Sen benim kim olduğumu biliyor musun?” ya da “Ben kimleri tanıyorum, biliyor musun?” mantığı…
Üzücüdür ki, değerli meslek büyüğümüz Bekir Coşkun’nun güzel ifadesiyle, herkesin “çok önemli kişiler” olduğu bir kentte, artık kaldırımlar tamamen araçların kontrolünde.
O yüzden biz yayalara düşen derhal bunca yıldır işgal ettiğimiz kaldırımlardan aşağıya inmek. Hadi ne duruyorsunuz, baksanıza, arkanızda park etmek üzere bekleyen pek çok araç var…
Yazar Saadet Erciyas’ın önceki “Kent-Yaşam” yazıları:
[catlist id=18 pagination=no]