“Gerek İzmirliler, gerekse yurt içi ve yurt dışından İzmir’e gelenler, Konak Meydanı’ndan Kemeraltı’na girdiklerinde, buram buram tarih kokan pırıl pırıl mekanlarla karşı karşıya gelecekler. Ayrıca yürüteceğimiz proje ile birlikte Kemeraltı Çarşısı’na bir düzen gelecek. Ticari yaşam bugün olduğundan çok daha canlanacak ve turizm temelli olarak çeşitlenecek. Amacımız geleneksel kent merkezi Kemeraltı ve çevresini, sosyal çöküntü alanı olmaktan kurtarmak, rehabilite edip yaşatmak ve kentle, kentliyle bütünleşmek.”
İzmir’in turizmden aldığı payın yüzde 3 olduğunu da belirten İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Universiade çalışmasının ardından Expo 2015 adaylığı için yapılan her çalışmanın İzmir turizmine katkılı olduğunu belirtiyor. İzmir’in 8 bin 500 yıllık bir kent olduğunu bir kere daha anımsatan Kocaoğlu’na bu kentte en çok nereyi sevdiğini ve kent dışına çıkıtğında nereyi özlediğini sorunca biraz politik bir yanıt veriyor:
“İzmir’in her yeri gezilip görülebilir bir kent. Ben neredeyse 20 yıldır her hafta sonu bu kentin ören yerlerini dolaşıyorum, ama hala bitiremedim. Bu kadar zengin bir kentte yaşıyoruz ve bunun avantajını en kısa sürede kentin, kentlinin yararına dönüştürecek projeleri yaşama geçirme gayreti içindeyiz. Şimdi Büyükşehir belediye Başkanı olarak şurası daha çok hoşuma gidiyor desem, diğerlerine haksızlık etmiş olurum.”
Son aylarda Konak’ta Kemeraltı’nda Kızlararağası Han’da, daha çok turist görür olduk. Açıkça söylemek gerekirse, hepsine tek tek “Hoş geldiniz, iyi ki bu kente geldiniz. Kızlarağası’nı görmeden gitmeyin, Kordon’da gün batımını mutlaka seyredin. Vapurla bir Karşıyaka gezisi yapın. Teleferik’te doyumsuz manzarayı izleyip gözleme yiyin. İnciraltı’nda sahilde bir çay için… Müzeleri mutlaka ziyaret edin” diyesim geliyor.
Türkiye’nin yalnızca İstanbul’dan ibaret olmadığını, İzmir’in de doğallığıyla, temizliğiyle harika bir kent olduğunu anlatmak isityorum.
Sonra bizim sütanneye, her yıl yurt dışından gelen konuklarla yaşadığımız bazı anılarım aklıma geliyor. Alsancak’taki sinogogun yerini sorduğumda, “Boşver, ne yapacaklar sinegogu, sen onları Alsancak Hocazade Camisi’ne götür de ibadethane görsünler” diyen Gündoğdu Meydanı’ndaki polis memurunu anımsıyorum. Kordon’da tuvalet arayıp da bulamayınca Alsancak Devlet Hastanesi’ndeki hasta tuvaletine gidişimiz, İnciraltı’nda içilen iki bardak çaya tabeladaki fiyatın dışında fatura kesmeye kalkan esnafı anımsıyorum. Agora ziyaretinde çevrede bulamadığımız tuvaletler aklıma geliyor. “Burada Ayavukla Kilesisi varmış, merak ettik, götürür müsünüz?” dediklerinde köşe komşum Orhan Beşikçi ile yaptığımız Basmane ziyaretinde gördüklerimi anımsıyorum. Ayavukla Kilisesi’nin harap hali, yanımızda Orhan Beşikçi olmasa, asla açtıramayacağımızı düşündüğüm kilisenin demir kapısını…
İzmir Turist Rehberleri Odası Eğitim Müdürü İlker Tok, geçitğimiz yıldan bu yana İzmir’deki turist potansiyelinin gelen gemilerle yüzde 60 dolayında arttığını belirtiyor. Özellikle Papa’nın Efes’i ziyaretinden sonra sayıları giderek azalan Amerikalı turistleri yeniden kazanmaya başladığımızı vurguluyor. Tok, Büyükşehir Belediyesi ve Konak Belediyesi’nin çalışmalarının, kentin turizm potansiyelini olumlu etkilediğini vurguluyor ve şunları söylüyor:
“Ancak belediyenin yaptıkları ne kadar iyi olursa olsun, onlar turisti kolundan tutup İzmir’e getirtemezler ki. Seyahat acentalarının pazarlamalarını İzmir’de bir gece kalmalı yapmaları şart.”
İzmir’in turizmle kalkınması için çalışmaların hareketlenmesi sevindirici. Ama daha çok uzun bir yolumuz var. Bu uzun yolda, tuvalet sorununa öncelik tanınmasını dileyelim.
Category: Köşe yazıları