Gençler salonda toplanmış, büyük bir ilgiyle dinliyorlar konuşmacıyı. 80 yaşındaki konuşmacı, dinamik ve sevecen bir ifadeyle yakın tarihimize, Çanakkale’ye ilişkin çarpıtılmış gerçekleri anlatırken herkesi sarsan uyarısını yineliyor:
“Ey Türkler, uyumayın sakın! Eğer uyursanız bir daha adınız, ününüz, töreniz hiçbir şeyiniz geri gelmez. İnsana kader, tarih, mantık bir kere kurtulma hakkı verir. Bir daha vermez. Onun için aklımızı başımıza toplayalım. Tarihimize çalışalım. Kazandığımız nimetlerin değerini bilelim. Birbirimize yanaşalım… Emperyalizmin sakın uyuduğunu sanmayın. Uyuyan biziz. Onun unuttuğunu da sanmayın. Unutan biziz.”
Turgut Özakman’ın Milli Eğitim Vakfı Özel Avni Akyol Lisesi’nde verdiği konferanstayız. Yalnız öğrenciler değil, öğretmenler ve biz konuklar, kitaplarıyla bir nefer gibi oradan oraya koşturarak, yaptığı söyleşileriyle bizi doğru bildiğimiz saptırılmış tarihi gerçekler konusunda ayıltan Özakman’ı dinliyoruz ilgiyle. “Gençlere tarihi doğru anlatmamak şerefsizliktir” diyor ünlü yazar.
Her cümlesinde gençlere kendilerine güvenmelerini söylüyor. “Sizler Çanakkale’yi yaratan o altın kuşağın torunlarısınız… Tarihimize, dersimize çalışalım. Tarihimizi bilirsek aramızdaki suni farkları kaldırabiliriz. Sakın uyumayın. Bizi uyutmak, Sevr Anlaşması’nı – ki; buna anlaşma değil, sadece barbarlık belgesi diyebiliriz – yeniden hayata geçirmek için ellerinden geleni yapıyorlar Avrupa Birliği’nin temsilcileri.”
Geçtiğimiz dönem, yazarın okulda sahnelenen Şu Çılgın Türkler oyununda rol aldığını belirten bir öğrenci soruyor: “Kitabınızın adı neden Diriliş?”
Şöyle yanıtlıyor Özakman:
“…Diriliş birden bire herkese kafa tutacak, bağımsızlığa doğru gidecek yeni ve büyük bir büyük uyanışı temsil ediyor. Uyuyorduk. Şimdi de biraz uyumaktayız. Bizim yeniden uyanmamız gerekiyor. Sizler burada uyanıksınız ama bütün Anadolu’ya bakın. Bizi batı çok güzel uyutuyor. Fiyakalı uyutuyor. Neler talep ediyorlar ve bunlara evet diyenler var… Parayla uyutuyor, edebiyatla uyutuyor, şarkıyla, kafeyle uyutuyor. Bütün yöntemler kullanılıyor…”
Turgut Özakman, çalışmanın gerekli, okumanın zorunlu olduğunu vurguladığı sözlerini Atatürk’ü örnek vererek sürdürüyor:
“Bir dehanın bile çalışması için bilgiye ihtiyacı var. Atatürk de bir dahiydi ama o da çocukluğundan beri bilgisini arttırmak için durmaksızın okumuş bir insandı. Onun için Mustafa Kemal Paşa. Onun için devlet kurucusu. Onun için geleceği kuran insan. Okuduğu kitapların altını çizdiğini, notlar aldığını duymuştum. Kurtuluş filimi çekimleri sırasında Çankaya Köşkü’nde korunan çalışma odasındaki kitaplarını görme imkanım oldu. Her kitabını ciddi bir orta okul öğrencisi gibi okuyup not aldığını, satırların altını çizdiğini gördüm. Söylentinin doğru olduğunu anladım. Zaten saygı duyuyordum, saygım büsbütün arttı.”
Bu hafta Ulusal Egemenlik Haftası. Tarihin çarpıtılarak anlatıldığı, tarih bilincinden yoksun, tarihini sevmeyen ve bilmeyen kuşakların yetiştirildiği bir toplum olmaya doğru hızla ilerliyoruz. İlerlemiş yaşına karşın günde 10-12 saat çalışan Özakman’ın deyimiyle “uyursak”, çok yakında ne kutlayacak bir bayramımız ne milli irademiz ne de egemenliğimiz kalacak… Daha çok çalışmalı, daha çok okumalı, doğruları bilmeli, doğruları anlamalı, doğruları anlatmalıyız.
Yazar Saadet Erciyas’ın önceki “Kent-Yaşam” yazıları:
[catlist id=18 pagination=no]