Çok uzun zamandır yapmak istediğim bir ziyareti gerçekleştirdim. Mezun olduğum lisenin Geleneksel Lokma Günü’ne gittim. Neredeyse bir ders günü kaldığım okulda, öğrencilik yıllarının aksine zamanın nasıl geçtiğini hiç anlamadım.
Ben orta okulu ülkemizin tanınmış iş adamlarından Hacı Şakir Eczacıbaşı’nın adını taşıyan okulda okuduktan sonra lise öğrenimimi İzmir Kız Lisesi’nde (İKL) sürdürdüm. Benden önce, iki ablam da (Ayfer ve Kadriye Tuğray) bu okuldan mezun olmuşlardı. Ben de doğal olarak ön tekerleklerin gittiği yolu izleyerek İzmir Kız Lisesi’ne kayıt oldum.
Annemin gerçek olan dileği
Yıllar sonra mezun olduğum okula giderken uğradığım annem, bir anısını benimle paylaşınca ablamlarla birlikte üçümüzün de İKL’den mezun olmasının öyle sıradan birşey olmadığını öğrendim.
Beni kapıda yıllar önce olduğu gibi okula öperek uğurlarken ayak üstü anısını anlatıveren annem, meğer daha nişanlıyken bunun hayalini kurarmış. Babamla nişanlı olduğu sıralarda, birlikte Varyant’tan Konak’a indikleri bir gün yolları Kız Lisesi’nin önünden geçmiş. Annem babama heyecanla dönüp, “Eğer bir gün bizim de kızlarımız olursa, inşaallah bu okulda okuturuz” demiş. Tanrı annemin dileğini kabul etmiş anlaşılan ki, hepimiz bu güzel okuldan mezun olduk.
Kırmızı ceket lacivert etek
Büyük ablam okurken kahverengiye çalan yağ yeşili, elbise şeklide bir forması vardı. Kışın içlerine bembeyaz, boğazlı kazaklar, yazın da beyaz gömlekler giyerlerdi. Küçük ablamın okuduğu yılda ise formalar değişmiş o harika kırmızı ceket, lacivert pileli etekli takımlar gelmişti.
Benim okuduğum dönemde de kırmızı ceket-lacivert etek uygulaması sürüyordu. Okula kayıt yaptırıp yeni yeni kokan takımlarımız elimizde eve geldiğimizde ablamların yakalarına taktıkları iğneyi ceketin yakasına takma sırası artık bana gelmişti.
24 yıl önceki güzergahta anılara yolculuk
Okulun Geleneksel Lokma Gününe, tam 24 yıl önce evden okula giderken izlediğim güzergahı izlemeyi planladım.
Önce oturduğumuz Bayramyeri’ndeki 352 Numaralı sokağımızdan Dere Sokağı’na geçtim. Ardından Dere Sokağı’nın hemen altındaki Halil Rıfat Paşa Caddesi’ne indim.
Benim çocukluğumdan bu yana neredeyse hiç değişmemiş olan 95’in Kahvesi olarak bilinen kahvenin hemen arkasındaki sokağa saptım. Sonu okulumuza çıkan sokaktan yıllar önce olduğu gibi aşağıya doğru yol aldım.
Sokak aynı sessiz sakin sokak… Zillerini çalıp kaçıştığımız eski evlerin bir çoğu yıkılmış, otlar bürümüş arsalarını.
Hacı Şakir Ortaokulu da İzmir Kız Lisesi’nin biraz ilerisinde olduğundan bu yol 6 yıl boyunca gidip geldiğim bir yoldu. Servis filan olmadığından yürüyerek inip çıkardık yaz kış. İngiliz Bahçesi de denilen sokağa paralel olan bu sokak, araç geçişine kapalı olduğu için o zaman da şimdiki gibi sakindi.
Yol bitiminde okulun arka bahçe kapısına çıkan merdivenli bir başka sokağa gelivermiştim. Okul çıkışı evimize gitmek için bu kapıyı kullanırdık. Okulun gri demir kapısı açıldığında, karşımıza çıkıveren yıllanmış, isten duvarları kararmış binalar eski birer dost gibi selamladı beni sanki.
Çocuk felci geçirdiği için ayaklarından rahatsız olan büyük ablamın, eğitimi aksamasın diye okulun yakınına taşındığımızda oturduğumuz evi de gördüm bugün.
Okulun arka kapısının karşı çaprazındaki evin bir tarafı belediye tarafından yıkabilir gerekçesiyle demirle desteklenmişti. Ön tarafı ise hayret verici bir şekilde dimdik ayakta duruyordu.
“Sübyecilerin Evi” diye bilinen turkuvaz boyalı evin bulunduğu sokakta yaza denk gelen çocukluğumun Ramazan gecelerinde kapı önüne çıkılırdı. Ramazan davulcusuna birşeyler ikram edildiğini, sahur vakti komşuların birbiriyle sohbet ettiklerini anımsıyorum.
Evimizin karşısındaki akrabalarımız Mehmet-Didar Üründül çiftinin kocaman kalın taş duvarlı, içi her zaman tertemiz ve serin evi ise çoktan yok olup gitmiş. Ortaokula giderken önünden geçtiğimiz evin arsasını da otlar bürümüş çoktan.
Evlerin yanıbaşındaki Karataş Hastanesi’nin kocaman havalandırma boruları tüm çirkinliğiyle sokağın bu eski ve tarihi binalarıyla taban tabana zıt bir görüntü oluşturuyor.
Okul gelin gibi süslenmiş
Anılardan uzaklaşıp saat 14.00’te başlayacak etkinliğe yetişmek için biraz hızlandım. Arka kapının yanındaki yokuştan inip Mithatpaşa caddesi’ne çıktım ve okulun yüksek duvarlarına paralel giden kaldırımda yürüyerek ana kapıya geldim. Okulun ana girişine geldiğimde benim gibi bir sürü eski mezun telaşla kapıdan giriyordu.
Bilgi vermeden dışarı çıkamadığımız nöbetçi kulübesinin önünden elimi kolumu sallayarak geçtim. Kapıda okulun rehberlik öğretmenleri karşıladı bizleri. Lisenin ilk sınıflarında okuyan öğrencilerin yönlendirmesiyle tören alanına girdik.
Masalarda 1950-1960-1970-80-90-2000 ‘li yılların tarihleri… Kimi masalarda rakamlara bakmasanız da yıllar kendini ele veriyor oturan mezunlara bakınca…
Okulun genç müdiresi Pervin Töre, üzerindeki kırmızı renkli ceketiyle mezunlara eski günleri anımsatan hoş bir jest yapmış.
Mikrofonda konuşurken söze “Size bir söz vermiştim” diye başlıyor. “4 yıl önce buraya müdür olarak atandığımda düzenlenen Lokma Günümüzde size bir söz vermiştim. Okulun adını uluslararası alanda duyuracağım demiştim. Almanca dil eğitiminde Türkiye’de ilk, dünyada 500 lise arasına girdik. ” diye sürdürüyor sözlerini.
Okulda bugün 1000 öğrenci eğitim görüyor. Öğrencilerin 678’si kız. 2001 yılında Anadolu Lisesi statüsü kazanan okuldaki öğrencilerin 322’si erkek. Okulun öğretmen sayısı ise 75. Pansiyon okulunda kalan kız öğrencilerin sayısı ise 140.
Pervin Hanım’la konuşmasını bitirdikten sonra emekli öğretmenlerin bulunduğu masada bir çay içiyoruz. Gelen konuklar önce Pervin Hanım’ın yanına uğruyorlar. Ya da Pervin Hanım bir anda fırlıyor yerinden. Okulun iyice yaşlanmış eski öğretmenlerini karşılıyor. “Bu hanım benim biyoloji öğretmenimdi” diyor tanıştırıyor bizi öğretmeni Rabia Otçu ile.
Bindallı giysileri içinde kız öğrenciler kahve ve su taşıyor konuklara. Erkek öğreciler de lokma tepsileriyle servis yapıyorlar.
Sohbetimiz selamlaşmalar, laf atmalar arasında sürüyor…
Pervin Töre, 1978 yılında mezun olduktan sonra Dokuz Eylül Üniversitesi Eğitim Fakültesi Kimya Bölümü’nü bitirmiş. En son Namık Kemal Lisesi’nde müdür yardımcılığı görevini yürütmüş. 2004 yılında hayallerini gerçekleştirerek mezun olduğu okula müdür olmuş.
Tören konuşmasında sözünü ettiği Almanca Dil eğitimiyle ilgili uluslararası başarıyı soruyorum önce kendisine. Almanya Dışişleri Bakanlığı’nın 2007’de, Alman Dilini birinci akademik dil olarak kullanan liseler arasında açtığı Okullar: Geleceğin Ortakları Projesi’ne Türkiye’den katılan ilk okulun İzmir Kız Lisesi olduğunu öğreniyorum. Dünya genelinde 500 okulu kapsayan proje sayesinde öğretmen ve öğrencilere Almanya’da dil kursu verileceğini anlatıyor Pervin Hanım. Türkiye’de ilk kez bir lisenin bu başarıya ulaşmasının önemine değiniyor.
– Görüştüğüm mezunlar, 1985’te (bizim mezun olduğumuz yıl) çıkan büyük yangında yok olan eşyaların aynısını bulup yaptırttığınızı söylüyorlar, doğru mu bu?
– Okulun tarihi bir misyonu var. Yangında birçok eşya yok olup gitti ne yazık ki. Okuldaki tüm restorasyonu yaptık geldiğim yıl. Yok olan eşyaların benzelerini eskitme yöntemiyle yaptırarak sağlamaya çalıştık. Üstelik bunları yaparken hiçbir gelirimiz de yoktu.
– Yardım mı aldınız kurumlardan?
– Evet çok yardım gördük. Gerek kendi kurumumuz Milli Eğitim Bakanlığı, İzmir Büyükşehir Belediyesi, Konak Belediyesi. Kapıları açan anahtar neydi biliyor musunuz? Okuldaki eski belgeleri araştırıyordum bir gün. Bir defter buldum. Yarım A4 büyüklüğünde. Mustafa Kemal Atatürk’ün 2 Şubat 1931’de okulumuza yazdığı övgü dolu bir yazının fotokopisi yer alıyordu defterde. O yazı şimdi bizim ana binada duvarda asılı duruyor. İşte o yazıyla bütün kapılar açıldı bize. Okulumuzun nüfus cüzanı oldu bu yazı. Askeriyeyle, belediyelerle iletişim kurdum, Buca ve Gaziemir’de Merkez Komutanlığı çok yardımcı oldular. Hepsine teşekkür ediyorum.
– Okulun Mezunlar Derneği 1992’de kurulmuş. Törenlerde eski mezunlar daha sadık bir şekilde katılıyor, ama genç mezunları göremiyoruz. Bir iletişim kopukluğu mu var?
– Şimdiki öğrenciler teknolojiyi çok daha fazla kullanan öğrenciler. Bilgiye çok çabuk ulaşabiliyorlar bu teknoloji sayesinde. Bu da okulla aralarındaki vefa duygusunu azaltıyor. Kıymet bilinmiyor. Oysa en değerli bilgi okulda kazanılan bilgidir. Bunu yeniden kazandırmak gerekiyor. Bu kazandırıldığında genç mezunları aramızda daha fazla göreceğiz.
– Şu sıra biliyorsunuz Mardin’de yaşanan katliam konusu hepimizin gündeminde. Bu katliam sonrası da Mardin Valisi’nin yöreye özgü olarak yaptığı, “Kızlar Kız okulunda okutulmalı” önerisine katılıyor musunuz? Siz de kız okulundan mezun bir eğitmensiniz, bakış açınız nasıl bu öneriye?
– Çocukları ayrı ayrı okutarak hayata nasıl hazırlayacaksınız? Biz üniversiteye atılıdğımızda kız okulundan mezun olduğumuz için iki yıl erkek arkadaş edinemedik, zorlandık. Günümüz koşullarında akademik eğitime hazırlandığınızdan karma eğitimin yaşanması şart.
– Karma öğretim demişken, erkek öğrencilerin durumu nasıl okulda?
– İlk yıl biraz daha sıkıntılıydı. Ama şimdi okulumuz bir marka. ÖSS’deki başarımız yüzde 100. Onun için kız erkek fark etmiyor. Burada okumak önemli. Artık kız sözcüğü rahatsız etmiyor.
Mezunlar Derneği destek ve katılım bekliyor
Pervin Hanım’la yatığımız görüşmenin ardından İzmir Kız Lisesi Mezunlar Derneği Başkanı Gönül Yılmaz’la tanışıyoruz. Avukat olan Gönül Yılmaz 1962 yılından mezun olmuş. 40 yılı aşkın süredir arkadaşlarıyla kopmadan sürdürmüşler iletişimlerini. Disiplinin ağırlıklı olduğu eğitiminin yararını yaşamı boyunca görmüş. Derneği kendi döneminden arkadaşları ve öğretmenlerin desteğiyle 1992 yılında kurmuş. Hala başkan. Şu an 296 üye bulunuyor. Gönül Hanım’la görüştüğümüzde ben de derneğe üye oluyorum. Sayımız artık 297.
Gönül Hanım, yönetimde 1969 – 1970 mezunu olan beş yöneticinin bulunduğunu anlatıyor. Dernek yönetimindeki emekli coğrafya öğretmeni Ferhunde Atabek, derneği kurmak için çok çabaladıklarını söylüyor. Biraz de sitemle “Gençlerin çocuk yetiştirmek gibi önemli işleri var malum. Derneğe zaman ayıramıyorlar” diyor.
Bilmem buradan çıkan mesaj yeterince anlaşılabiliyor mu?
Derneğe üye olmak isteyen arkadaşlarımız için size hemen Gönül Hanım’ın ofis telefonunu veriyorum: 0 232 484 19 88… Üyelik aidatı yıllık 30 TL.
1960 mezunları burada, 1985 mezunları nerede?
Koridorlara geçmiş yıllardan mezun olan öğrencilerin fotoğraflarından oluşan afişler yerleştirilmiş. Bir tanesinin başında yine üç eski mezun duruyor. Fotoğraflarının bulunduğu afişin başında anılara dalmışlar. İnci Özyiği (Abalı) ve Nesli Kurtel (Güvenli) 1955, Seyhan Öner 1954 mezunu. 54 yıldır süren dostlukları boyunca kardeş gibi olmuşlar.
Ben eski mezunlarla sohbet ederken benim doğduğum yıllarda okuldan mezun olan hanımların oturduğu bir masada hareketlilik yaşanıyor. Sahneye davet edilen kalabalık gurubun İstanbul’dan geldiği anons ediliyor. Hepsi kendini tanıtıyor tek tek. Gruptaki mezunlardan üçüyle okulun koridorlarında karşılaşıyoruz daha sonra.
Hülya (Öztap) Ulutaş 1960, Ayşen (Takımoğlu) Engin ve Ayşe (Nalbantoğlu) Toraman 1958 yılı mezunlarından. Mezunlar günü için İstanbul’dan gelmişler İzmir’e. Otelde yer ayırtıp bu güzel gün için buluşmuşlar. İstanbul’da sürekli bir araya geldiklerini söylüyorlar.
Doktor olan Ayşen Engin, “Okulda sadece eğitim değil öğretim de müthişti. Ben tıp fakültesinde okuduğum yıllar boyunca buradan aldığım FKB derslerinin çok büyük katkısını gördüm. İzmir Kız Lisesi mezunlarının o yıllardaki genel kültürleri de çok iyiydi. Sadece leydiler değil, çalışacak, topluma yararlı olacak genç kızlar mezun ediyordu okulumuz.” Yanlarından ayrılırken üçü de, “Onur duyuyoruz buradan mezun olduğumuz için” diyorlar.
Koridorları gezdiğim, kısa söyleşiler yaptığım süreçte mezun olduğum 1985 yılından farklı sınıflarda okuduğumuz arkadaşlarım Berrin ile Demet’i görüyorum.
Hemen fotoğraf çekiliyoruz.
Ama kendi sınıfımdan hiçbir arkadaşımla görüşemiyorum ne yazık ki…
Kendi sınıfımdan arkadaşlarımı göremediğim bu güzel günde, “Anılardaki öğretmenlerimizin” yer aldığı panonun önünde dönemimizin müdürü Saadet Ünal’la karşılaşıyoruz. O da arkadaşlarının resimlerine bakıyor. Eşini rahmetle anıyor.
İki Saadet’in fotoğraflarını büyük ablam Ayfer Soybaş’ın döneminden mezun olan yakın arkadaşı Dilek (Öztim) Olcay çekiyor. Dilek Abla arkadaşı Nilgün (Aktürk) Altıntaş ile birlikte gelmiş lokma gününe. Alsancak Koruma ve Güzelleştirme Derneği Yönetim Kurulu Başkanı da olan eczacı ablamız, öğretmenlerin yer aldığı panoda kendi öğretmenlerini arıyor fotoğrafımızı çektikten sonra.
Panoda en çok benim dönemimden öğretmenlerin fotoğrafları var. Bende çok emeği olan edebiyat öğretmenimiz Reyhan Peksal, Nazan Güntürkün, el sanatları öğretmenimiz Tülay Oral, fen bilgisi öğretmenimiz Rüştü Itırlı, coğrafya öğretmenimiz Zeliha Özgüler ve zarif sanat tarihi öğretmenimiz Müşerref Tüfekçi’yi görüyorum. Hepsine verdikleri emekler için teşekkür ediyorum bugün de…
Ve erkek mezunlar…
Bir kız okulu olmanın geleneğini bunca yıldır sürdüren İzmir Kız Lisesi’nin Geleneksel Lokma Günün’de her yerde genç yaşlı kadın mezunlar dolaşıyor. Erkek öğretmenler, görevliler dışında fazla erkek nüfus yok. Bir sürü eski mezunla yaptığım söyleşilerde okuldan mezun olan erkek öğrencileri arıyor gözlerim. Ve nihayet ayrılmaya karar verdiğim sırada birkaç genç görüyorum.
Ana binanın girişinde sakin sakin sohbet ediyorlar. Yaşlarına göre çok ağırbaşlı görünen arkadaşlara ne zaman mezun olduklarını soruyorum. Onur Kırgız, Murat Can Tunalı, Birand Gümüş, Caner Ülker 2008 yılında mezun olan akın arkadaşlar. Bu onların mezun olduktan sonraki ilk lokma günleri. Çocukların isimlerini yazarken, kızlık soyadlarını sormadığımı farkediyorum. Garip geliyor.
Okulu nasıl tercih ettiklerini ve doğal olarak “kız lisesi’nde okumanın faydalarını” konuşuyoruz. Hınzır hınzır gülüyorlar.
Onur Kırgız, “Okulun adı 2001 yılında Anadolu Lisesi olmuştu. Biz işte o yıl okula giren gurubuz. Okulu kazandıktan sonra eğitim başladı ve okulun adı Anadolu Kız Lisesi olarak değişti. Okuldan mezun olduktan sonra bazı yerlerde okulun adını soruyolar. İzmir Kız Lisesi deyince, kısa birsessizlik oluyor.”
Caner Ülker aldıkları eğitimin ve disiplinin yararını gördüklerini söylüyor. “Okurken buradaki disiplin çok sıkıyordu. Ama iyi ki böyle bir disiplin varmış. Dışarıdaki okulların sıkıntılarını, olayları duyunca seviniyoruz. Bir de aldığımız yabancı dilin kalitesini üniversitede fark ettim. Ben Gazi Üniversitesi’nde okuyorum. Hazırlığı hiç zorlanmadan atladım. Notlarım da çok iyi.”
Genç öğrencilerden Caner’in bir isteği var okul yöneticilerinden. “Biz mezun olduktan sonra sık sık internete girip okulla ilgili haberlere bakıyoruz Ancak bir Atatürk Lisesi gibi ya da farklı okullardaki gibi aktif değil sitemiz. Haber almak istiyoruz arkadaşlardan. Eğer bu konuya el atarlarsa çok sevineceğiz.”
Son söz…
Biliyorum çok uzun bir yazı oldu. Editörümüz Hüseyin Erciyas, “Bu kadar uzun yazı da olmaz ki” diye sitemlerini iletti hemen. Ama öyle çok dolmuşum ki, akşam saat 18.00’e kadar kaldığım okulda yaşadığım her anı ve hemen her anlatılanı paylaşmak istedim. (Bu arada eğer o da Balçova Lisesi’ndeki arkadaşlarını bir araya getirirse eminim en az benim kadar uzun bir yazı yazacak. )
Diz ağrısına, bel ağrısına, tansiyonuna, kalbine, çoluğuna çocuğuna, işine gücüne ve sıcağa aldırmadan bu güzel güne koşarak gelen herkes yazıda kendini bulabilsin istedim.
O yüzden affınıza sığınıyorum.
Son sözüm ise anneme…
İyi ki çok sevdiğin rahmetli babam Refik Usta’yla el ele okulun önünden geçerken daha doğmamış kızların adına böyle güzel bir dilekte bulunmuşsun. Tanrı da bu içten dileğini kabul etmiş.
Güzel yüreğinle bize bambaşka güzellikler veren canım annem, iyi ki varsın. Her şey seninle güzel.
Çok teşekkürler…