“Bize gelin keyifli, huzurlu ve güvenli bir ortamda alışveriş yaparsınız. Hem alışverişinizi yapar, hem yemeğinizi yersiniz. Sıcakta çarşı pazar niye dolaşacaksınız? Gelin bize, serin serin, klimalı ortamda alışverişinizi yapın. Otopark sorunumuz da yok. Üstelik bizim alışveriş merkezimiz güvenlidir. Çünkü özel güvenlik elemanlarımız neredeyse 24 saat hem sizi hem de merkezimizdeki mağazaların güvenliğini sağlar…”
Son cümleye kadar hepsi tamam. Otopark sorunu yok, alışveriş yaparken terlemez, sıcaktan yapış yapış olmazsınız. Serin serin gezinir hem karnınızı doyurur hem de alışverişinizi yaparsınız. Ama söz konusu güvenlikse, işte orada durmak lazım. Gerçi bu konuda da alışveriş merkezlerinin yönetimi gereken önlemi almışlardır. En azından kendi güvenlik önlemlerini. Bir çoğunun otoparkında, mağaza girişinde şöyle bir uyarı vardır:
“Lütfen aracınızı kilitleyin, para ve değerli eşyalarınızı aracınızda bırakmayın, kaybolan eşyalardan şirketimiz sorumlu değildir…”
Etrafta dolaşan genç güvenlikçiler vardır. Kollarında yıldız işareti, polis memurlarını andırır gibi havalı havalıdırlar. Mümkün olduğunca güler yüzle bakınırlar etrafa. Müşterileri ürkütmeden, gülümser ifadelerle dolaşırlar ortalıkta. Bir sorun olursa kibarca uyarırlar müşterilerini.
Kameraları da unutmamak lazım. Nereye baktığını bir türlü anlayamasam da. Kısaca alışveriş merkezleri biz müşterilerinin “güvenliği için” pek çok harcama yaparlar. Güvenlik şirketleriyle anlaşır, kameraları yerleştirir ve kapılara da uyarı yazısını dikerler. Hatta girişte bir güvenlik semerinden bile geçersiniz. Elinde her daim “bip bip” öten üzerinde “security” yazılı bir alet sizi ve çantanızı tarar. “Bomba mı arıyorlar acaba?” dersiniz içinden. Güvenlik görevlisi bay ya da bayan çantanızı açmanızı ister, içi bir sürü ıvır zıvır dolu çantanın içinde ne görür, ne arar anlamam o birkaç saniye içinde.
Ben alışveriş merkezlerine her geldiğimde kapılarda yazılı levhadaki şu cümleye takılırım: “Aracınızda değerli eşyanızı bırakmayın.”
Arabamı bırakmışım, daha ne Allah aşkına? Değerli eşyadan kasıt illaki takı, mücevher, bilgisayar, cep telefonu, para, televizyon mudur? Çocuğunuzun oyuncağı da değerlidir, güneş gözlüğünüz de. Bir insanın alın teriyle kazanarak aldığı her şey değerli değil midir sizce?
Biz geçtiğimiz hafta böylesine sıkı güvenlik önlemlir olan kocaman bir alışveriş merkezinde, Forum Bornova’da bilgisayarımızı çaldırdık değerli okurlar.
Kapılarımızı kilitleyip, kontrol edip, aracımızın içinde pek çok “değerli eşyayı” bırakarak, bir teknoloji marketine doğru yol aldık “güvenle”. Arka kapımızın camının açık olduğunu ve aracımızın içindeki değerli eşyalardan biri olan bilgisayarımızın çalındığını ise ne yazık ki evimize geldiğimizde fark ettik.
Aracımızdaki o pek çok “değerli şeyi” yanımıza alamadığımız için tek suçlu elbette biziz. Alışverişe giderken yanımıza fotoğraf makinamızı, kendimizin ve arkadaşımızın laptopunu, müşterimize teslim edeceğimiz plaketleri, ajandalarımızı, baskılı işlerimizi, hatta hepsinden daha değerli ve hala taksidini ödediğimiz arabamızı sırtımıza yükleyip yanımıza almadığımız için elbette biz suçluyuz.
Özel güvenlik birimleri olduğu için polisin huzur timlerinin karışamadığı alış veriş merkezi yöneticilerinin burada niye suçu olsun ki? Onlar gereken önlemleri almışlar. Kamera bile takmışlar binalara, dedim ya. Gerçi kameralar etrafı dönerek taradığı için herşeyi kaydedemiyor ve çekimleri de net yapamıyor, ama olsun. Önlem önlemdir. Var mı? Var…
Diyorum ya, asıl suç bizde… Bundan böyle bir alışveriş merkezine gittiğimizde kendi güvenlik önlemimizi kendimiz alacağız. Ya birimiz araçta oturacağız ya da aracımızı evde iyice boşaltıp, içinde değerli olabilecek hiç bir şey, hatta kriko bile bırakmadan geleceğiz onca kilometre yolu aşıp alış veriş merkezine.
İnanın içim acıyor. İnsanın alın teriyle kazanıp sahip olduğu bir şeyi, böylesine kolay kaybetmesi ve bunun her yeri kontrol altında olduğu söylenen kocaman bir alış veriş merkezinde yaşanması içimi acıtıyor.
Ama en çok güvenliğimizi sağladıklarını söyleyen insanlara güvendiğim için kendime kızıyorum.
Alışveriş merkezinin güvenlikçileriyle neredeyse bir haftadır süren diyaloğumuzdan sonuç alamadık tahmin edebileceğiniz gibi. İnancımı yitirmek istemiyorum yine de. Başvurduğumuz polis birimlerinin çabası ümit veriyor. Her kuruşu alınteriyle ödenen ekmek teknemizin bulanacağına olan inancımı yitirmek istemiyorum.
Category: Köşe yazıları