“Vallahi siz çok şanslısınız. Yılın altı ayı hava yaz gibi. Kışınız sert geçmez. Çeşme yanı başınızda. Var ya, Hawai gibi. Hele Alaçatı. Ya Kordon… Salın boylu boyunca, esen tatlı imbatta. Bir bardak demli çay iç denize karşı…”
Acıdır ki, bırakın Çeşme’yi, Alaçatı’yı İzmir’de yaşayıp da denizi görmeyen İzmirliler olduğunu hepimiz biliriz oysa.
Geçtiğimiz hafta Ahmet Piriştina Kent Arşivi ve Müzesi’nde düzenlenen İzmirli Olmak Sempozyumu’nda İzmir Valisi Cahit Kıraç, İzmir’de yaşayan insanların ne kadar İzmirli olduğuna ilişkin saptamalarını anlattığı konuşmasında bir soru yöneltti. “Bu kentte bugün 4 milyona yakın insan yaşıyor. Tümünün İzmirlilik ruhuyla yaşadığını söyleyebilir miyiz?” diye sordu. Vali Kıraç ardından, “5 bine yakın sivil toplum örgütünün bulunduğu kentte, derneklerin başında hemşehri dernekleri geliyor” diye ekledi.
Anlaşılan o ki, aş için, iş için bu güzel kente göç edenler, sıla hasretini hemşehri derneklerinde bir parça gideriyor.
Ege Üniversitesi İzmir Araştırmaları Merkezi, Mülkiyeliler Birliği İzmir Şubesi ve İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin işbirliğiyle düzenlenen İzmirli Olmak Sempozyumu’nda gençlerin yoğun ilgisi dikkat çekiciydi.
Kimileri bu kalabalığı, öğretim görevlilerinin “Yoklamayı salonda alacağız” söylemine bağlasa da, Ege Ajans’ın öğrenci muhabirleri sempozyumdaki konuşmaları izleyip not alarak, fotoğraf çekerek ajansları aracılığıyla medaya ve İzmirliler’e duyurdu.
İzmir Büyükşehir Belediyesi Başkanı Aziz Kocaoğlu’nun Ankara’da Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’la randevusu nedeniyle katılamadığı, bir telgrafla mazeretini ilettiği sempozyuma İzmir’in ilçe belediye başkanlarının ilgi göstermemesi dikkatlerden kaçmadı.
Sempozyumun yanı sıra ve geçitğimiz hafta sonu düzenlenen Kültür Çalıştayı’na konuk olarak gelen Prof. İlhan Tekeli, konuşmasında kentin dışından gelen insanların klasik bakış açısıyla yorumlayıverdi İzmirli olmayı:
“İzmirli, İzmirli olmaktan memnun. İzmirli imajı, fırsatları değerlendiren, açıkgöz, pragmatik olmayan, insanlarla iyi iletişim kuran, sosyal sermaye bakımından üstünde konuşulabilen bir tür olarak düşünülüyor.”
Prof. Tekeli, İzmirli kadınları iletişim kuran, eve kapanmayan, ne istediğini bilen ve cesaretli adımlar atan bireyler tanımladı. İzmirlinin dış görünüşüne özen gösterdiğini, bunun kendisine duyduğu saygının bir ifadesi olduğunu da belirten Prof. İlhan Tekeli, “İzmirli çocuklarını okutmak için gayret gösterir. İzmir’deki okumanın teşvik edilmesi alim yetiştirmek için değil, iyi bir hayat elde etmesi içindir” saptaması ise ilginçti.
Sempozyumda İzmirliler’in 8 bin 500 yıl önce ilk olarak yerleştikleri Yeşilova Höyüğü’ndeki yaşamlarından, İzmir’in günümüzde youtube ve facebook gibi sosyal sitelerde diğer illere göre daha çok yer almasına, İzmirli kızların kentin tarihi boyunca başka kentin kızlarına göre sevdalarının peşinden gidişine, kentin tarih boyunca yetiştirdiği ünlü filozoflardan, denize olan düşkünlüğüne kadar bir çok konu ele alındı. İzmir’in 19. yüzyıldan bu yana limanı ve rıhtımıyla nasıl farklı bir gelişim gösterdiği, limanın kent kara yollarının gelişimine yaptığı katkılar paylaşıldı. Kentin muhalifliği de sempozyumda sunulan bilidirlerde ele alındı elbette.
Kentin kozmopolitik yapısını oluşturan Levantenler’in, Museviler’in, Giritliler’in İzmir mutfağına yaptığı katkılar sempozyumda en çok ilgi çeken konulardan birisiydi. Toplantıya katılanların bu bölümde verilen yemek tariflerini not etmesini bir arkadaşım, “İzmirli kadın beğendiğini dener, yemek yapmaktan da üşenmez. Yoksa o canım otlar nasıl ayıklanır sabırla?” diyerek özetliyordu.
İzmirli Olmak Sempozyumu akademik yanı ağır basan bir toplantı olarak görülse de, yine de İzmirliler’i kucaklayan, aydınlatmaya çalışan önemi bir adımdı. En azından kente gönül veren, kenti gözlemleyen, kent için düşünen İzmirliler vardı salonda.
İzmir için fikir üretmek
“İzmirli Olmak Sempozyumunu, bu sefer Tarihi Havagazı Fabrikası’nda düzenlenen ve İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin büyük önem verdiği Kültür Çalıştayı izledi.
Çalıştay, uzun süredir konuşulan bir konuydu İzmir’de. Pek çok ünlü isim sayılıyordu İzmir için kafa yoracak diye. Liste etkinlikten kısa bir süre önce açıklandığında herkes bir şeyler söyledi. Söylemler, listede İzmir için kafa yoranların neden orada olmadığı noktasında birleşiyordu.
O ünlü isimler hava alanından özel araçlarla alındılar büyük olasılıkla, İzmir’in en güzel manzaralı, lüks otellerinde büyük bir özenle ağırlandılar.
İzmir’in sokaklarında dolaşmadan, otobüslerine binmeden, halkın arasına karışmadan, Kemeraltı’nda bir esnaf lokantasında yemek yemeden, Hisar Camisi’nin avlusunda ya da Kızlarağası’nda bir çay içmeden, duydukları, hatırladıklarıyla, belki de kısa bir süre yaşadıkları İzmir adına görüşlerini bildirdiler.
Kentte kültür endüstrisinin gelişmesi için, kent dışından gelenlerin klasik “deniz, kum, Çeşme, Alaçatı, Fuar, Kordon” ekseninden çıkıp görüşlerini dile getirdiler. Louvre Müzesi’ndeki Smyrna’ya ait eserlerin iadesi için bir mektup yazılması fikrinin geliştiği yazıldı basın-yayın organlarında.
Basmane’de kentin yakın tarihi bir bir yok olup giderken, Agora’daki yapılar kentle ve kentliyle yeni yeni merhabalaşırken, Kemeraltı bir türlü ayağa kalkamazken, Kadifekale’ye İzmirli hala rahatça çıkamaz, Fuar’daki müzeye kimse uğramazken, hatta Havagazı Fabrikası’nda İzmir’le ilgili tarihi bir unsur bile bulamazken ilk adımın Louvre’a mektup yazmak olmasına sadece gülümsedim.
Bir çok vasfı sıralanan İzmirlilerin kendisi için kafa yoran beyinlerin ne kadar samimi olduğunu ayırt edebilecek kapasitede olacağından şüphem yok… İzmirli “mış” gibi yapanlarla, gerçekleri sunanları samimi olanları anlayacak kadar sağduyuludur.
Bu da 41 yıldır İzmirli olan benim saptadığım bir vasıf diyelim…
Category: Köşe yazıları