“O geçmişini satan bir yönetmen”
Boşnak dünyası 9 Ekim 2010 Cumartesi günü başlayan 47. Uluslararası Antalya Altın Portakal Film Festivali’ne bir zamanların dünyaca ünlü Boşnak yönetmeni Emir Kustirica’nın jüri üyesi olarak davet edilmesinin şaşkınlığını ve kızgınlığını yaşıyor. Boşnak kökenli Sırp yönetmen Emir Kusutrica’ya ilişkin eylemler gerçekleşirken, sinema dünyasına yeni adım atan, yine Boşnak kökenli bir Türk yönetmenin “Kako si?”(Nasılsın?) adlı filmi, 1 Ekim 2010 tarihinden başlayarak sinemalarda gösterime girdi. Uzun yıllar önce anne babası Bosna’dan Türkiye’ye gelen genç yönetmen Özlem Akovalıgil tarafından çekilen film, daha dijital baskısı sürerken dünyanın dört bir yanından festivallere davet almaya başlamış. Film, ailesi yıllar önce Bosna’dan İstanbul’a göç etmiş Semahat Goruşanin’in ata topraklarını görmeyi istemesi üzerine gerçekleştirilen bir yolculuğu anlatıyor. Filmin başrol oyuncusu olan Semahat Hanım, Özelm Akovalıgil’in de öz annesi. Filmin İzmir galası, 6 Ekim 2010 Çarşamba günü, Türkiye Bosna Hersek Kültür Dernekleri Federasyonu ve İzmir Bosna Sancak Kültür ve Yardımlaşma Derneği’nin katkılarıyla düzenlendi. Boşnaklar’ın yoğun olduğu bir topluluğa gösterimin yapıldığı film sonrasında, kentimize gelen yönetmen Özlem Akovalıgil ile bir söyleştik. Boşnak Börekçisi olarak tanınan Boşnak Ayşe’nin mekanında gerçekleştiridiğimiz söyleşide Akovalıgil’in Kusturica’nın yanı sıra Antalya Film Festivali için söyledikleri de dikkat çekiciydi. Filme ilişkin fragmanlar için önerimiz www.kakosi.com sitesini incelemeniz…
Kako si? bir öncü film, gerisi gelecek
– Siz daha önce gitmiş miydiniz Bosna’ya? – Daha önce gitmemiştim. Annem “Beni Bosna’ya götür” dediği andan itibaren, 2000 yılında başladım hazırlıklara. İki yıl sürdü araştırma. İlk 2002’de gittiğimde savaşın izleri daha çok belliydi o zaman. Çekimler 2008’de oldu, çok az kalmıştı izler. – Filmde bir söyleminiz var. “Nereden geldiğini bilmeyen nereye gider?” diyorsunuz. Sanırım hepimizin köklerini bilmeye ihtiyacı var. – Politik ve siyasal açıdan kullanılmadığı sürece… Aslında bu tehlikeli bir söz bir yandan da. Hepimiz aynı yerden geldik ve aynı yere gidiyoruz temel olarak. Burada hikaye bizi, asıl kimliğimizi oluşturan, birey olarak bizim hayattaki duruşumuzu, yerimizi, özelliklerimizi belli eden öykülerimiz, masallarımız var. Onlar bizi aslında var eden ve birbirimizden farklı yapan güzel taraflarımız. Belki biz bu şekilde güzel bir mozaik oluşturup toplum olabiliyoruz.
Duyguların dili yoktur
– Filmde aynı dili konuşmuyor kahramanlarınız… – Filmin adı “Kako si?” olması. Annem sadece “Kako si?” (Nasılsın?) ve “Dobro sam” (İyiyim) demeyi biliyor Boşnakça. Unutmuş dili. Orada düşünün iki tane kardeş çocuğu var. Aynı kandan geliyor, aynı soyadını taşıyorlar ama ayrı dili konuşuyorlar. Duyguların ve insan olmanın dili yoktur. Bunların politik amaçlı kullanımı çok tehlikeli. Onun tam karşısında duran bir şey söylemeye çalıştım. İki bayrak, iki farklı ülke, iki farklı dil ama onları birleştiren birşey arıyorsanız, önce insan olmak, aile olmak. Kan bağı olan iki insan ama herşey farklı. – Sarıldıkları an aynı dili konuştular… Bunu filmde yansıtmışsınız. – Dünyanın her yerinde insanlar birbirlerine gerçekten sevgiyle bakıp sarıldıklarında, gerçekten birbirlerine dokunduklarında zaten dil aynıdır. Herşey aynıdır. Dil, din, ırk, millet ayrımından söz edemeyiz o noktada. İnsana insan olarak bakmayı başaramadığı sürece, aramıza konan ayrımlar çok tehlikeli. Filmde de bundan bahsediyoruz. – Filmde annenizin ziyaret ettiği kuzeni Muhammed Bey’in söylediği bazı sözler çok etkileyici. “Ben Bosnalı’yım ama burası uydurma bir ülke, kendimi buraya ait hissetmiyorum. Bizi burada istemiyorlar” diyor… – Şu anda, çünkü Bosna diye bir ülke ve devlet yok. Görüntüde bunu atlatmak için, soykırımı kapatmak, üstüne perde çekmek için bunlar…Demokrasi bir söylem olarak kalıyor, işleyişte bir şey yok. Bosna diye bir ülke, devlet yok. Boşnakların şu anda bir hükümeti yok, idaresi yok. Tamamen herşey Muhammed Guroşen’in dediği gibi arada asılı duruyor. Boşnak devletini, hükümetini zor durumda bıraktılar. Hiçbir şekilde işleyemiyor mekanizma. Görünüşte Bosna deniyor, harita çizilmiş.Ama oraya gititğinizde bayrak yok, ülke yok. Ne olduğu belli olmayan bir durum. – Bir ülkü birliği yok… Ülkü birliği olmadan ulus olabilmek çok zor. – Yok. Nasıl olabilsin ki?
– Filmde ilginç bir çelişki var. Kuzen Muhammed kendi ülkesinde ama orayı vatanı varsaymıyor. Öte yandan anneniz, çocukluğunda bıraktıkları yeri vatanı biliyor ve yeniden görmek istiyor… – Evet, ata toprağı olarak görüyor. Onun kafasında öyle bir ayrım yok. Orada annemin o yumuşak naif tavrı görmeye değerdi. Kendisi film olarak bakmıyor. 78 yaşındaydı film çekildiğinde, şimdi 80 yaşında. Ben istiyorum diye kamera karşısına geçti. – Yol zor olmuştur sanırım o yaştaki bir kişi için. Sağlığı nasıl şimdi? – Çok zor oldu elbette. Ama oyuncu arkadaşlarımızı, yol arkadaşlarını çok sevdi. Filmden çok onlarla yolculuk yaptığını düşünüyor. Filmi çekitğimizde 78 yaşındaydı. Şimdi 80. Daha iyi olur umarım. Muhammed de filmi çektiğimizde evden zor çıkıyordu, şimdi yataktan çıkamıyor. O da oldukça rahatsızmış. – Siz kendi köklerinizle ilgili bir film yaptınız. Bundan sonra sizden bu tarz filmler çekmeniz beklenir mi dersiniz? Bir de bu konular çok da işlenmedi aslında. – Buna yönelik sorular var. Ben ikisinden de çekinmem. Çünkü ben köklerimle besleneceğim. Ben oraya bu film için gittiğimde öğrendiklerin ve duyduklarımı anlatmaya bir ömür yetmez, en az 15 -20 filimlik malzeme var kafamda. Çok ciddi anlamda, çok öykü var. Konular fazla işlenmedi de. Ben bunu sorumluluk olarak görüp, elbete devam edeceğim. İkinci filmimde çok daha başka konular var. Sırada bir aşk filmi var. Biraz daha tecrübe edineyim istiyorum. Üçüncü filmimde tekrar o topraklara dönüp, biriktirdiğim öykülerden çok daha geniş kapsamlı bir Bosna ve Balkanlar hikayesi yapmayı planlıyorum.
Festivallerin ilgisi
– Bir çok festivalden davet almışsınız…Hangi ülkeler var festivale katıldıklarınız arasında? – Bugüne kadar 11 festivale gitti film. Daha yapım aşamasındayken, 35’e basmadan önce dijital kopyaları festivallerde gösterilmeye başlandı. İngiltere, Brezilya, Hindistan, Bangladeş’e gitti. En son İtalya’dan davet aldı. – İtalya’dan davet aldığınız festivalin adının Religion Today olduğunu okudum. Dinsel temaların olduğu bir festival gibi? Sizin filminizin doğrudan dinsel teması yok izlediğimiz kadarıyla. – Dinlerle ilgil filmlerin yarıştığı bir festival bu. Bu seneki konusu, inanca ve umuda yolculukmuş. O konsept üzerine 7 film var yarışmada. Tahminim inanca ve umuda yolculuk konsepti nedeniyle davet edildik. En son daveti New York Film Festivali’nden aldık. Ekim sonu gibi. – Filminizde istediğiniz mesajı verebildiniz mi? – Filmimin sert bir film olduğunu düşünüyorum, anlatım anlamında. Altındaki mesajlar nedeniyle. İlk filmimde biraz korkak davrandım. Ben sert filmleri severim aslında.Söyleyeceği sözü sert söyleyen ve iddialı söyleyen ve gerçekten çekinmeden söyleyen…Belki de girişteki sahnenin sert gelmesinin sebebi odur, biraz da benim tavrımla ilgili birşey. Film biraz da rahatsız etmeli. Bu kadar rahat da değil hayat.
Kusturica’ya hayranken nefret duymak
– Antalya Altın Film Festivali başlıyor. Emir Kusturica jüri üyesi olarak davet edildi. Boşnak dünyasından çok tepki aldı. Siz ne düşünüyorsunuz?
– Ben daha Boşnaklıkla, kendimizle ilgili şeyleri çok iyi bilmezken, yüzeysel bilgiye sahipken, gençlik döneminde, Emir Kustirica’nın filmleriyle tanıştım. Aslında beni orayla tanıştıran ve oraya gitmeme ilk sebep olan isim. Şu an, bundan daha çok acı duyuyorum işte. Ben Kusturica’nın ilk olarak “Babam İş Gezisinde” filmini izlemiştim. Onun ardından Dolly Bell’i Hatırlıyor musun?, Çingeneler Zamanı, Arizona Dream… Boşnak olduğumu biliyordum ve gurur duymuştum. Çok iyi filmlerdi. İyi bir yönetmendi. Hayranı oldum doğal olarak. Yeni filmlerini izlemeye başladım. Onun arkasından savaş çıktı. Ak kedi-kara kediyi yapıyordu galiba. Bayağı izliyordum nerede ne yapıyordu. Sonra birdenbire, “Bu adama ne oldu?” anlamadım. Hiçbir fikrim yok. Ne yaşadığını bilmiyorum ve bana normal gelmiyor. O zaman da o filmlerde beslendiği, coğrafyanın malzemesini çok güzel kullanmış. İyi beslenmiş. Akıllıca kullanmış. Prag’da iyi bir akademide iyi bir eğitim almış. İşin mutfağında başlamış, Bosna gibi bir coğrafyada çocukluktan itibaren beslenmek, Goran Bregoviç gibi bir arkadaşının olması … Bütün bunlar dört ayak üstüne düşürmüş. Bence dört filmde bütün parsayı yemiş. – Sizce değişim ne zaman başladı? – Bence tükendiği zaman değişim başladı. Neden korktu ya da kaybetmek korkusu mu? Belki para, belki psikolojik bir sorun. Maddi kaygılar olabilir. Sonuçta Bosna’da film yaparken Fransa’dan, Amerika’dan para buluyordu. Bosna’dan nasıl para bulsun? Belki para kaynaklarını bulabilmek, o desteğin sürmesi için. Ama ne olursa olsun mantıklı mı? Sonra da işin şovunu yapmaya başladı. Tükendi, film de yok ortada. – Sanatçı olarak ilk dönem filmlerini takip ettiniz ama sonradan gelen değişim sizi de şaşırtan? – Zaten bunun aksini kimse söyleyemez. Zaten o yüzden bu kadar üzülüyorum ya şu anda. Sen o noktada bir adam ol, Bosna’dan çıkmış, dünya çapında tanınmış önemli bir isim ol. Onun arkasından kalk, kendini, varlığını adını, dinini, aileni inkar et. Hatta inkar etmek değil bence bu, sattı. Ben onun sattığını düşünüyorum, yani inkar…O filmleri yapan bir adam nasıl bir inkar budalalığına girer? Bence sattı. Ben ailesini, dinini, adını sattığını düşünüyorum. Mutlak iyi bir karşılıkla sattı. Annesi babası red etmiş. İdrak edemiyorum.
Bakanlığın çelişkisi
– Kustirica’nın Antalya’ya çağrılması sansasyon yaratıp, festivalin adını daha çok duyurmak için mi sizce?
– Artık yapmadıkları kalmadı. Emir Kusturica niye 10 yıl önce niye gelmedi, bugün geliyor? 10 yıl önce getirebilir miydi Antalya Emir Kustirica’yı? Getirseydi. Ama bugün adamın adı gitti. Kusturica’nın adı biliniyor Türkiye’de. Birbirleriyle danışıklı dövüş. Niye zirvedeyken çağrılmadı. Ama bu ülkenin bir misyonu var. Sonuçta Kültür Bakanlığı’nın desteklediği bir festival bu. Kültür bakanlığı destek veriyor ben bu filimi yapıyorum, bakanlık destek veriyor Antalya Film Festivali’ne Kusturica çağırılıyor. Bu nasıl bir durum? Bu nasıl çelişki? Geçmişinin, yaptıklarının arkasında duramıyorsa, Avrupa Amerika’ya yaranmak için, para kaynaklarını sağlamlaştırmak için üreterek değil de, müslümanlığı red ederek, Boşnaklığı, ailesini red ederek para kazanmaya ve prim yapmaya çalışıyor.
İzlemeye gelenler sadece Boşnak değil
– Filmin gösterime girdiği yerlerde Boşnakların ilgisi nasıl? İzmir’de, İzmir Bosna Sancak Derneği’nin Bosna Hersek Kültür Dernekleri Federasyonu’yla birlikte özel bir çalışması oldu film gösterimi ve tanıtımı için.
– İzleyiciler açısından çok fazla Boşnak ilgisi olduğunu düşünmüyorum. Burada Şenay Hanım’ın (İzmir Bosna Sancak Yardımlaşma Derneği Başkanı) ilgisi ve çabası oldu. Şenay Hanım’ın kendisi bizimle diyalog kurdu. Ben daha önce filmin çekim aşamasında derneklere yazdım, telefon açtım. Rumelili iş adamları derneğini, Bosnalı iş adamlarını aradım. Bir sürü kapıyı çaldım. Tüsiad gibi. Hiçbir yerden karşılık alamadım. İlla herşey maddi de değil. Tanıtımı bile kendi başınıza nereye kadar yaparsınız? Onun arkasından bayağı bir ümidimi yitirmiştim. Dünyanın başka yerleri sahip çıktı. Brezilya’dan, İngiltere’den, Hindistan’dan festivallere davet alması, mailler gelmesi çok güzel. Oradaki insanların ilgi göstermesi, filmi izlemesi gerçekten çok hoş.
Amacım kişisel sinema dilimi oluşturmak
– Filmleri yaparken gişeyi düşünerek yapmadım. Benim en önemli kaygım, kendi kişisel sinema dilimi oluşturmaya çalışıyorum. Bu ilk denemeydi İkinci üçüncü filimin sonunda, kendime çizdiğim yolda kendi özgün dilimi yaratmaya çalışıyorum. Herkes öbür türlü film yapabiliyor zaten. Biz belli yönetmenleri adlarıyla biliriz. Onların diğerlerinden farkı, kendi özgün dilini ortaya koymak. Şu filme çok benziyor, ya da herhangi bir filmle kıyaslanmasından çok korkmuştum. En azından bu olmadı. – Aldığınız tepkiler nasıl? – Kategori dışı diyorlar. Farklı, özgün, diyorlar. Çok samimi diyorlar. Bunlar en sevindiğim eleştiriler. Geri kalanlar detay. Detaylarda birileri bir şeyleri beğenmeyebilir. Özveriyle yapıldığının, filimi izleyen tarafından görülmesi benim için olumlu şeyler.
Önümüzde dizi projesi var
– Yapımcınızla birliktesiniz İzmir’de. Önümüzde hangi film projeleri var? – Cüneyt Ersöz sonraki film ve dizi projemizin yapımcısı. Bir sonraki proje yine göç etmiş, birbirinden göç nedeniyle ayrılmış iki kardeşin çocuklarının bir daha bir araya gelişi. Bugünde geçiyor. Bosna ve İstanbul’da çekilecek. Bugün göç ederek Türkiye’ye gelmiş aile ile, Bosna’da kalmış diğer kardeşin çocuklarının bugünkü hayatları. Göç hikayesine kadar flash back’lerle gideceğimiz, bu konuyu uzun zamanda derinlemesine işleyeceğimi, herkesin öykülerine girebileceğimiz önemli bir proje olacak. Kanal olarak şu an için TRT ile konuştuk. Ama henüz kesinleşmedi. Fakat biz projeyi yazım ve prodüksiyon anlamında tamamlamak üzereyiz. – “Kako si?” bir ön adım gibi? – Evet. Hem bir dizi projesine, hem de ikinci filmime neden oldu. – Boşnaklara bir mesajınız var mı? – Öncelikle öykülerini, geldikleri yeri unutmasınlar. Bir de şu var Bosna’da şu an savaş, soykırım bitti değil. O konuda da biraz hassas olsunlar. Uyumasınlar. Bir de sahipsiz bırakmamamız gerekiyor. Bu bir şekilde atalarımıza ihanettir. Biz tek bir milletiz. Bu öyküler, bu topraklar hepimizin. Sahip olduğumuz şeyin kıymetini bilelim. Sahip çıkmamız lazım. Film Bosna’da da gösterildi -Film Bosna’da gösterildi mi? Nasıl tepki aldı? – Film Bosna’da gösterildiğinde Boşnaklar birşey söyledi. “İlk kez biz, bize ait bir film seyrettik. Buradan birisinden değil de, Türkiye’den bir Boşnak’tan oldu.” Çok içime işledi. – Bosna da gazetelerde yer aldı mı haberler? – Bosna’da halkın dışında bu tür şeyler yok sayılıyor gazetelerde. – Burada basının ilgisi? – Sinema yazarlarının ilgisi iyidi. Ama magazinel tarafı olmadığı için çok da yer almadı. Sansasyonel birşey yaparsanız… – Seyirciye bir mesajınız var mı genç bir yönetmen olarak? – Sinemaya gidin. Sadece bu film için söylemiyorum. Gidin ve arkasından da seçin… Çünkü seyircinin belirlediği insanlar Türk sinemasını oluşturacaklar. Elbette herkesin eğlenmeye ihtiyacı var ama bunları da izlemeleri lazım. Bir saat televizyonunu kapat ve sinemaya git film izle. En önemli mesajım bu… – Teşekkürler….