Yakın dostlar biliyor, başımıza yine malum konu geldi… Evimize hırsız girdi.
Polise sinirle bağırmışım…
“Biz evimizin ışıklarını açık bırakırız bir yere giderken, hatta radyoyu da açık bırakırız. Kapımız çelik, her zaman da kilitleriz. Üstelik evimizin önü arkası demir. Adam demiri kesip girmiş, gördünüz. Biz zaten hapishanede gibiyiz. Ben istatistiklere konu olmaktan bıktım artık…Biraz da kendinize bakın lütfen…”
Polis oralı değil sanki…
“Allah’tan karşı karşıya gelmemişsiniz, ya karşılaşsaydınız…”
Ne diyeyim artık, suratım nasıl bir hal aldıysa, yanındaki arkadaşı konuşan meslektaşını dürttü koluyla… Çıkıp gittiler. Onların ardından üç ekip daha geldi evimize…
Ertesi gün içim içime sığmıyor. Emniyet Müdürü’nü arayacağım dedim eşime. Kendisini tanımam. Ama Hasan Tahsin’in Sabah Resimlerinde kulaklarını çok sık çınlattığını biliyorum. Telefonunu buldum internetten.
Bir vatandaş olarak aradım. Yerinde olmadığı için Özel Kalemi’ne aktarmak istediler, o da yokmuş. Bir görevliyle görüştüm. Bilgilerimi aldı. Birkaç saat sonra iki sivil polis geldi evimize.
Baktılar, sordular, bilgi aldılar… Gittiler.
Tam bir hafta oldu malum konu gerçekleşeli.
Üretim araçlarımızı, ofisimizi çalıp gidene ilişkin bir bilgi aktarımı, geri dönüş yok.
Aklıma düştü, iki yıl önce Forum Bornova’nın “yüksek güvenlikli” otoparkında, arabamızdan yine bilgisayarımız çalınmıştı. Tabelalara yaptıkları uyarıları dikkate almadığımız için elbetteki biz suçluyduk.
Aklıma düştü ya, hırsızlık olayını bildirdiğimiz, kayıtlarımızın alındığı karakolu aradım.
Polis memuruna “İki yıl önce böyle böyle oldu. Bize hiç geri dönüş olmadı bu süreçte. Üstelik evimize yeni hırsız girdi. Var mı bir gelişme acaba?” dedim. “Yok, olsa aranırdınız” dedi. Ne tarih sordu, ne kayıt numaranız vardı gibi gereksiz sorularla zaman harcamadı. İnanamazsınız ama “geçmiş olsun” bile demedi… “Ya o bilgisayardaki bilgilerle ilgisi varsa” dedim. “Biz bilemeyiz” diye yanıtladı endişeli sorumu. Telefonu kapattım umutsuzca…
Önceki gün İzmirliler’i üzen haberi izledik televizyonda. Saat Kulesi’nin alemleri çalınmıştı. Polis, büyük bir titizlikle araştırıyordu sorumluları. Show Haber’de Korcan Karar canlı yayında, “Çok ilginç, Saat Kulesi Emniyet Müdünrlüğü’ne, Belediyeye, Valiliğe çok yakın. Pencereden baksalar burayı görürler. Vali ile görüştüm. Konuyu yakından takip ediyorlarmış. Sorumluları bulmak için ellerinden geleni yaptıkların söylediler” dedi.
Saat Kulesi bana göre zerafetiyle bir genç kız gibi salınır Konak Meydanı’nda. İzmir’in inci gerdanlığıdır.
O zarif anıtı bile göz göre göre örseleyip, hançerlemişler. Nerede? Emniyet Müdürlüğü’nün, Valiliğin, İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin gözü önünde.
Buna söylenecek tek bir cümle var: Yuh artık…
Üstelik akşamları ışıkları da yanıyordu Saat Kulesi’nin, faturaya ne kadar yansıyordu o ışıkların maliyeti bilemem elbette.
Kimse alınmasın, kusura bakmasın. Ama ben kent yöneticilerinin turistler söz konusu olduğunda, EXPO’dan, kentimize gelecek bilmem kaç milyon turistten söz edildiğinde, “İzmir güvenli kent” laflarından bıktım artık.
“Geçmiş olsun” demek için arayan herkesin en az bir hırsızlık öyküsü var kendi yaşamından örneklediği. Yakınlarının başına gelenler cabası…
Ben turistler için, bu kentten gelen geçenler için değil burada yaşayanlar için güvenli bir kent istiyorum. Evimden huzurla çıkıp, huzurla geri dönmek istiyorum. Dışarı çıkarken evimi sırtlayıp çıkamam ki…
Bu kentte yaşıyor, bu kentte çalışıp alın terimle geçiniyorum. Kent yöneticilerinin maaşları benim gibi dürüstçe çalışan vatandaşların ödediği vergilerle hesaplarına yatıyor.
Demek ki birbirimize karşı sorumluyuz.
Bana, “Evde ışığınızı yaksaydınız, bir iki lira fazladan öderdiniz” diyen görevlilerle muhatap olmak istemiyorum.
Telefonumu çaldırıp, “Çalınan bilgisayarlarınız, fotoğraf makinalarınız bulundu” diyen, kafayı çalıştırıp son aylarda hırsızlık olayları iyice artan semtimde devriye sayısını arttıran, asayişi sağlayan, sağduyusunu, insanlığını yitirmemiş memurlarla muhatap olmak istiyorum.
“İsteseler bulurlar, yükseklerde bir tanıdık bulmalı ki harekete geçsinler, onların da çekinceleri vardır” sözlerinin arasında bir büyüğümün paylaştığı sözler kulaklarımda çınlıyor:
Bu ülkede şerefliler de şerefsizler kadar cesur olmalı…
Bu arada bu son derece tatsız olayı duyup arayan tüm yakınlarımıza, arkadaşlarımıza teşekkür ederiz. İyi ki varsınız. Böylesi şerefsizlerin yanı sıra etrafımızda güzel ve iyi insanların olduğunu yeniden hissetmek inanılmaz iyi geldi. Allah kimseye böyle sıkıntılar yaşatmasın diyor bir kere daha teşekkür ediyorum.
Category: Köşe yazıları