Ancak bugünlerde yaşanan yaprak dökümleri, “Haydi dedi, bir kahvenin kırk yıl hatırı var. En azından anmak lazım gidenleri… ”
Mustafa Kirman, 44 yaşındaydı… Yani bizim tertip… Meslektaşımızdı… İki hafta önce kaybettik. “Akciğer kanseriydi”.
Yıllar önce babamı, geçen yıl çok sevdiğim dayımı kaybettiğim aynı hastalıktan. Mustafa’yı, çok sevdiğim yakınlarımı kaybettiğim hastanede ziyarete gitmek oldukça zordu. Kardeşleri, sevgili meslektaşımız Sedat Pişirici, ellerinde sigara, Mustafa’yı konuştuk. Gidenler için yapacak birşey yokken, kalanlara “İçmeyin artık” diyemedim.
Dayımın hasta yatağında “Haklıymışsın. Bırakmalıydım, ama artık benim için çok geç” dediğini de söyleyemedim onlara. Hüseyin’le aynı duygular içinde, görüşemeden, konuşmadan, hüzünle ayrıldık hastaneden. İki gün sonra vefat haberini aldık Mustafa’nın.
Kent dışında olduğumuz için cenazesine katılamadığımız Kirman, hastalığını bile sevdikleri üzülmesin diye saklamaya çalışan, sanki başka dünyalardan gelme, başka türlü bir insandı. Ardında gözü yaşlı annesini, kardeşlerini bıraktığını bilmek de eminim onun için ayrıca üzüntü vesilesiydi. Güzel insandı. İyi dosttu. Naifti Mustafa. Gülmenin yakıştığı insanlardandı. Dili geçmişle onu anmak insanın içini acıtıyor. Nur içinde yat Mustafa…
***
Meral Yumrutaşlı. 60’ını ancak aşmıştı sanırım. Yaşını tahmin edemeyeceğiniz insanlardandı. Her zaman bakımlı, her zaman neşeli. Buğulu sesiyle şen kahkahaları kulaklarımda. Yaşı bizden büyük olsa da ruhu bizden genç insanlardandı. Tatlı tatlı çekişirdi yol arkadaşı Azzam Ağabey ile. Özenirdik onlara; O yaşlara geldiğimizde biz de böyle olacak mıyız? diye…
Tatile çıkmaya hazırladıkları bir sırada aniden yaşamlarına giren o tatsız hastalık, her şeyin seyrini değiştiriverdi. Uzun zamandır direniyordu. Veda etti sessizce bugün. Nurlar içinde yat Meral Abla… Evinizin balkonunda parıl parıl parlayan saçların, güzel gülüşünle seslenişin, el sallayışın hep aklımızda kalacak…
***
Turgut Özer… O da 60’lı yaşlarındaydı sanırım. Eşi Zübeyde Hanım’la öylesine sevgiliydiler ki… Turgut Bey’in ardı ardına geçirdiği karaciğer ve böbrek naklinde eşi her an yanıbaşındaydı. Karaciğer nakli olurken dokusu uymadığı için destek olamayan Zübeyde Hanım, ihtiyaç duyduğunda eşine böbreğinin birisini seve seve vermişti. Kendilerini ziyaret etmiş, sonrasında da “Canımı iste vereyim” başlıklı bir yazı yazmıştım.
Hüseyin, dün gazetede Turgut Özer’in vefat ilanını gördüğünü söyledi üzülerek. İçim sızladı. Can yoldaşı kimbilir ne kadar üzgün şimdi. Nur içinde yat Turgut Ağabey… Geride bıraktığın güzel evlatların senin güzel adını onurla yaşatacaklar ve eminim sen gökyüzünden gülümseyeceksin onlara…
***
Bugün Seferihisar’da sözlü tarih diye tanımlayabileceğim çalışma için görüşmeye gittiğim Enise Teyze, biraz utangaç bir ifadeyle 102 yaşında olduğunu söylüyordu. Hiç teklemeden Cumhuriyet Marşı’nı okudu iki defa bizlere. Çocukluğunda, okul piyesinde çıkıp okuduğu bir başka parçayı ise, mimiklerle, heyecanla anlattı o günü yaşarcasına.
Sığacık’taki evlerinin balkonunda kola içerek (Ayran ya da limonata değil, kola) sohbet ettiğimiz Enise Nine, bir yandan bizlere de uzun ömür için dua ediyordu. “Allah beni neden bu kadar yaşattı bilmiyorum çocuğum. Vardır herhalde bir nedeni” diyordu yanından ayrılırken.
Her şeyin bir nedeni var elbette Enise Nine. Allah sana sağlıklı ömürler versin. Aramızdan ayrılan sevdiklerimize de Allah rahmet eylesin… Nur içinde yatsınlar…
İçilen bir fincan kahvenin hatırı, kulaklardaki tatlı bir söz, bir içten gülümseyiş, Tanrı bizlere ömür verdikçe akıllarımızda kalmaya devam edecek…
Not: Bu arada bir önceki yazımda anlattığım “Malum Konu” yani hırsızlık olayının üzerinden iki buçuk ay geçti. Merak edenler ve sık sık soranlar için söyleyeyim. Ege Hazır Giyim ve Konfeksiyon İhracatçıları Birliği Yönetim Kurulu Başkanı Emre Kızılgüneşler’in hırsızlarını, mağdurun daha haberi bile olmadan “kıskıvrak” yakalayıveren polis bizim olayımızı hala sonuçlandıramadı.
Ha, günahlarını almayalım, muhtemelen arayışları sürüyordur. On yıl önce evimize girip tarumar eden, beş yıl önce arabımızın radyo teybini, üç yıl önce Forum Bornova’da arabamızdan bilgisayarımızı çalan diğer hırsızları aradıkları gibi…
Çalınan üretim araçlarımızdan; bilgisayarlarımızdan, fotoğraf makinelerimizden, çalanlardan ses seda yok. Iııh, henüz bulunamadı… Anlayacağınız, valimizin deyişiyle son derece güvenli kentimizde kendi güvenliğimizi kendimiz sağlamaya çalışarak, ve “Tanrı hepimizi kötü sürprizlerden korusun” diyerek yaşamımızı sürdürüyoruz…
Category: Köşe yazıları