Demiryolcular, her seferinde şaşırtıyor beni. Van’a yaptığımız ziyarette, Van 56 Yol Bakım Onarım Müdürü Mücahit Hatim, “Depremin ardından evdekilerin sağlıklı olduğunu görüp onları güvenli bir yere aldıktan sora yola koştuk. Önce tünele gittik. Tünelde çatlaklar vardı. Kontrolümüzü yaptık, teminat verdik ve yol açıldı” diyor. Büyük bir deprem yaşıyorlar ve daha şoku atlatmadan “trenlerin güvenliği için yola koşuyorlar… Deprem sonrasında Van’a gönderilen yardımın neredeyse tamamını trenler taşınmış. Mücahit Hatim o günlere ilişkin şu bilgiyi veriyor: “Depremin ikinci günü yol açıldı. Malzemelerin yüzde 25’i, gönderilen kömürün yüzde 95’i, çadır ve konteynırların da yüzde 75’i trenle taşındı.” Merkezi İzmir’de bulunan Demiryolu Yapım ve İşletim Personeli Dayanışma ve Yardımlaşma Derneği (YOLDER) Başkanı Özden Polat’la birlikte yol personelinin çalışmalarını yerinde izlemek üzere bir dizi yolculuk yapıyoruz. Önce Van ve Muş’u daha sonra Eskişehir, Edirne ve Tekirdağ’ı ziyaret ediyoruz. Yaptığımız ziyaretlerde belki coğrafyasından belki de önyargılarımızdan beni en çok Van şaşırtıyor. Malum, İzmir Anadolu’nun en batı ucu, Van ise en doğusu. Uçağımız Van’a inerken televizyondaki deprem görüntülerinin etkisiyle yıkık dökük bir kent göreceğimizi düşünürken, eli yüzü toplanmış, herşey kontrol altında izlenimi veren bir kentle karşılaşıyoruz. Kentin hemen her yeri şantiye görünümünde, yoğun bir şekilde inşaat ve yol çalışmaları yapılıyor.
Çocukların gözlerindeki pırıltı Bizi havaalanında karşılayan Mücahit Hatim yolda bilgi veriyor: “Burada en dikkat etmeniz gereken konu trafiktir diyor, Kimse ışıklara uymaz, sakın araçlar durur diye beklemeyin ve dikkatli olun” diye ekliyor. Gar binası da, depremden zarar gören binalardan. Çevresi “girilmez” bantlarıyla çevrili. “Binanın her yerinden karot örnekleri alındı, önümüzdeki günlerde ne yapılacağına karar verilecek” diyen Mücahit Hatim’le konuşurken demiryolcu ailelerin çocukları geliyor yanımıza koşarak. Demiryolcuların yaşadığı yer bir kampüs alanı gibi. İstasyon binasının karşısında lojmanlar, hemen ötede Van İstasyon İlköğretim Okulu var. Aynı ülkenin farklı coğrafyalarında onca farklılık içinde, her yerde aynı olan tek varlık çocuklar… Saf, ön yargısız, içtenlikli çocuklar.. Yaşları 4 ile 15 arası değişen onlarca çocuk toplaşıyor çevremizde. Öğreniyoruz ki, çoğu kardeş. Her ailede en az üç çocuk var buralarda. Van’da İstasyon İlköğretim Okulu’na giden demiryolcu ailelerin çocukları Elif Hatim (10), İlayda Konaç (8), Meryem Doğa (13) ve Elif Sude Turan (10), Melis Aysan (11), Sudenaz Akıncı’nın (7) gözlerindeki pırıltı unutulacak gibi değil. Heyecanlı, neşeli, öğrenmeye istekli, okumaya meraklı çocuklar. Depremin üzerinden yedi ay geçmiş ve hepsi sanki o acılar yaşanmamışçasına olgun. Aklımın bir köşesinde “Acaba buradayken deprem olur mu?” düşüncesi varken çocukların rahatlığı beni de rahatlatıyor. “Deprem sonrası size psikolojik destek verdiler mi? diyorum. İçlerinde en büyükleri olan, sıcacık gülüşlü Meryem Doğa Turan yanıtlıyor, “Yok abla, doktor filan gelmedi. Bir süre ayakabılarımız ve giysilerimizle yattık, sonra alıştık” diyor. Sonra aniden, “Abla benim bir kitabım var biliyor musun? Ben üniversiteye gidip öğretmen olmak, yazmaya devam etmek istiyorum” diyor. Elif Hatim’in ise gözü sürekli fotoğraf makinesinde. Dayanamayıp makineyi istiyor, arkadaşlarının fotoğraflarını, bizi çekiyor mutlulukla. Gar binasından çocukların isteğiyle okul binasına doğru yürüyoruz. Depremde ciddi zarar gören ve yıkımına başlanan okul binası oldukça büyük. İnşaatın başındaki yetkili bizleri görünce yanımıza geliyor. Okulun müdür yardımcısı olduğunu öğrendiğimiz Hamit Çelik, 2 bin 318 öğrencinin eğitim gördüğü, ikili öğretimin yapıldığı okulun yeni eğitim öğretim yılına yetişeceğini söylüyor. Çelik soyadı tanıdık geliyor, yanımızdaki görevliler, kendisinin eski Milli Eğitim Bakanı, bugünün AKP Genel Başkan Yardımcısı ve Hükümet Sözcüsü Hüseyin Çelik’in kardeşi olduğunu söylüyorlar yavaşça. Çelik, okulun inşaatına Bahçeşehir Üniversitesi’nin sponsorluk desteği verdiğini anlatıyor. Öğrenciler inşaatın biran önce bitmesini ve eskisinden daha sağlam olmasını diliyorlar. “Yeni yılda okulumuzda yeni binamızda okumak istiyoruz” diyorlar.
İlle de güvenlik… Van’da demiryolcularla yaptığımız söyleşide dile getirilen en önemli konu “güvenlik”… Sakince anlatıyorlar: “İhbar geliyor.Yolu kontrole gidiyoruz. Bomba var mı yok mu bakıyoruz. Kontrol tamamsa teminat veriyoruz, tren geçiyor.” “Siz bomba imha uzmanı mısınız ki; bakınca tanıyorsunuz. Eğitim mi aldınız?” diye soruyorum şaşırarak. Van’da da Muş’ta da bu soruma aynı yanıtı veriyorlar. “Eşlerimiz bizi sabah evden çıkarken ‘Allah’a emanet’ diyerek uğurlar”…Ve sonra ekliyorlar… “Biz teminat vermezsek tren geçemez, tren geçemezse o daha büyük bir sorun hepimize. O yüzden bakarız, bildiğiniz kadarıyla kontrol ederiz. Güvenlik güçlerinden de destek alırız. Tekerler döner.” Yol personelinin derdi “tekerin dönmesi” ama bunun öyle kolay olmadığı belli buralarda. Vedalaşırken, bizim dilimizden de aynı sözler çıkıyor: “Allaha emanet…”
Muş’un inekleri Muş’a zorlu bir yolculukla varıyoruz. Sıcak ve yoldaki çalışmalar hızımızı yavaşlatıyor. Yol boyu inşaat çalışması var. Van’dan Tatvan’a doğru giderken sanki Güzelbahçe-Sahilevleri arasındaki deniz kıyısı yoldayız. Uzaklardan Akdamar Kilisesi’ni görüyoruz. Feribotlar çalışıyor gölde. “Van Gölü büyükmüş” dediğimde Mücahit Hatim, “Biz göl değil, Van Denizi deriz” demişti. Hak veriyorum. Van Denizi, gerçekten çok büyük. Deniz kıyısı öylesine sakin ki… Tek tük kameriyeler var kıyıda. Aileler pikniğe gidiyor olsa gerek… Muş’a üç saat süren yolculuk sonrası varıyoruz. Van’da da Muş’ta da uçuşan kavak tozları son derece rahatsız edici. Tozuma elif elif yağan kar gibi. Sanırım en çok ben rahatsız oluyorum. Tozları kaçırtmak için yaptığım el kol hareketlerim güldürüyor yanımdakileri. “Biz alıştık artık” diyorlar. Sokaklarda bol bol inek görüyoruz. Malum hayvancılık çok yaygın buralarda. Çocuk da çok yollarda. Sadece kadınlar yok ortalarda. “Kadınlar çalışmaz buralarda. Belki birkaç memur…” diyorlar. Anlaşılan kadınlar sokağa da pek çıkmıyor. Çıkanlar içinde çarşaflılar var. Akşam gittiğimiz Murat nehrikıyısınaki çay bahçesinde gençleri görüyoruz. “Üniversitenin yapılması buraları hareketlendirdi. Bizim gençler için de iyi oldu” diyorlar. Öyle olmasını diliyoruz yürekten. Muş’ta ziyaret ettiğimiz 55. Yol Bakım Onarım Müdürü Medet Keskinkaya da yaşadıkları en büyük sorunun “güvenlik” olduğunu dile getiriyor… Sonra da “Soğuk” diye ekliyor. Muş’un 2009 yılından bu yana dışarıdan özel güvenlik hizmeti alan ilk yer olduğunu öğreniyoruz. Yol teminatının çok önemli olduğunu belirten Keskinkaya, “Yol bekçimiz teminat vermezse tren kesinlikle çalışmaz. Yol kontrolü için arkadaşlarımız günde 12 kilometre yürüyor” diye anlatıyor çalışma koşullarını. Güvenlik kaygısının yanı sıra bu yıl her zamankinden daha fazla bir soğukla mücadele yaşadıklarını da ekliyor Keskinkaya. “Eksi 40 dereceye varan soğuk, yer yer yüksekliği altı metreye varan kara karşın, yol personelinin özverili çabasıyla yol neredeyse hiç kapanmadı” diyor Koşulları ne olursa olsun teminat veriyorlar ve yol seyrüsefere açılıyor…
Yol arkadaşları da demiryolcu İzmir’e dönerken Van Denizinin üzerinde demiryolcu eşleri Güler Hatim ve Nurcan Akalın’ın söyledikleri geliyor aklıma: “Onların gece gündüz ya da hafta sonu işten çağırılmalarına alıştık. O nedenle planı, programı olmaz demiryolcu ailesinin. Eşi ne zaman uygunsa misafir gelir. Kimi zaman misafir otururken kalkıp gitmeleri gerekir. Bunlara alıştık. Ama ille de güvenlik. Yeter ki eve güvenle gelsinler.” Eşleri eve sağ salim döndüğünde, yorgun da olsalar bir ekmeği bölüştüklerinde, bir kahveyi içtiklerinde söz bitiyor. Onlar da eşleri gibi demiryolcu artık. Teker dönsün, demiryolları güvende olsun diye, evde huzuru temin ediyorlar…
![]() |
|
![]() |
|
![]() |
|
![]() |