İzmir’de tam bir haftadır sessiz sedasız bir etkinlik gerçekleştiriliyor: Basmane Günleri.
Sessiz sedasız, çünkü belediyesinin desteklemesine karşın ne İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın Aziz Kocaoğlu ne de desteklememesine karşın nezaketen Konak Belediye Başkanı Sayın Hakan Tartan etkinliklere katılmadılar henüz. Kuşkusuz kenti ilgilendiren çok daha önemli etkinlikleri vardı ikisinin de.
Gerçi ziyaret etmediklerine sevinmedim desem yalan olur. Örneğin bugün, bana göre etkinliğin en önemli bölümü olan Basmane Gezisi’ne kazara iki başkandan birisi gelseydi, ziyaret öncesinde sokaklar usulen temizlenecek, belki bir yerlere çiçekler dikilecek, semti gezmeye gelen İzmirliler buradaki yitik yaşamı, kokuşmuşluğu tüm çıplaklığıyla göremeyeceklerdi.

Bugün İkiçeşmelik’teki tarihi Bikur Holim Sinagogu’nda başlayan gezide, tarihine, kentine ve semtine meraklı, yaklaşık 300 İzmirli dolaştı Basmane sokaklarında. Cumhuriyet Halk Partisi İzmir Milletvekili Prof. Dr. Oğuz Oyan da geziye katılan İzmirliler arasındaydı.
Orhan Beşikçi, İlhan Pınar, Yaşar Ürük eşliğinde gerçekleştirilen gezinin tamamına katılan Basmane fatihlerinin bazılarıyla akşam Gar’da karşılaştım. Hepsi mutlu ama bir o kadar da yorgun ve hüzünlüydü. Çocuğuyla geziye katılan ziyaretçilerden birisi, “Gördüklerim yordu beni. Yorgunluk dinlenince geçer kuşkusuz, ama ya gönül yorgunluğu? Annemlerin uzun yıllar oturduğu sokakların hali içimi acıttı. Ne olmuş buralara böyle?” diyordu üzgün.

Akşam Basmane Garı’ndaki ebru sergimizi topladıktan sonra Bedriye Gülay Beşikçi’nin yaptığı resimleri görmek için Ayavukla Kilisesi’ni ziyarete gittim. Kiliseye en son yine Orhan Beşikçi’nin rehberliğinde, daha restorasyon yapılmadan, dört beş yıl önce gitmiştik Ekonomi Muhabirleri Derneği’ndeki gazeteci arkadaşlarımızla birlikte. Binaların iyice viranlaşmasının verdiği şaşkınlıktan olsa gerek sokakları karıştırmışım. Geldiğim yoldan geri döndüğüm sırada Bedriye Gülay Beşikçi ile karşılaşınca sevindim açıkçası.
Kiliseye giden yol boyunca sokaklar pis, evler viran, bir çoğu yıkıldı yıkılacak. O güzel taş binalar kararmış, taş işlemelerindeki çiçekler solmuş gibi geldi bana. Hani ağır hasta insanların yüzüne veda edecek olmanın hüznü çöker ya, “Benim için birşey yapamazsın artık” dercesine… Ayavukla’ya giden yol da bana öylesine acı verdi bugün. Evler dile gelip, “sesimizi duyan yok mu?” diye bağırdı sanki…
İçim daraldı evlerin fotoğrafını çekerken. Taş yapıların ferforje işli demir kapılarında birer kocaman zincir ve üzerinde asma kilitler, pencereler tozlu, kapılardaki mermer merdivenler kirden, isten kararmış…

Kiliseye vardığımızda görevli demir kapıyı açtı yavaş yavaş. İçerideki temizlik, düzen yenilenmiş mekan ilaç gibi geldi bana. Kilise duvarının hemen dibindeki evlerden gelen soğan kokuları bile rahatsız etmedi beni gördüğüm güzellik karşısında.
Bedriye Gülay Beşikçi’nin yaptığı yağlıboya melek tabloları sanki dile gelip, “Biz burayı kurtardık ama dışarısı için gücümüz yetmez” dedi bana usulca kilisede gezerken.
Kiliseden ayrılırken yanıbaşındaki virane evlere baktım. Umarım yıkım kararı çıkmıştır buralar için dedim kendi kendime. Güvenlik görevlisi Sizi ileriye kadar geçireyim dedi zarifçe. Kilisenin yanıbaşındaki yıkık yapının hemen yanındaki yine viran durumdaki binada tanımlamakta zorlandığım mahallelinin yanından beraber geçtik görevliyle…

Neredeyse hiçbir dükkanın yer almadığı sokakta, vitrininde eski modellerden kesilmiş sayfaların bulunduğu terzi dükkanı dikkatimi çekti: Reşat Yoğurtçu, Terzi Dükkanı. 33 yıldan beri bu sokakta mesleğini yapan Reşat Yoğurtçu içten bir gülümsemeyle selamladı Bedriye Hanım’la beni. Meğer komşularmış Beşikçi ailesiyle terzi Reşat Bey.
“Bugün sizin gibi birçok kişi geldi buraya. Benimle söyleşip dükkanda fotoğraf çektiler” diye özetledi hergünden farklı geçen günü. Sonra derin bir iç çekip, “Bakmayın bugün buraların böyle olduğuna. Benim yanımdaki komşu doktordu bir zamanlar. Ne doktorlar, ne öğretmenler, komutanlar, sanatçılar çıktı bu sokaklardan bir bilseniz. Ekabir kişiler yaşardı bir zamanlar burada ama hepsi gitti. Gitmeselerdi belki böylesine sahipsiz kalmazdı buralar” deyiverdi hüzünle.
Neden böylesine pis bu sokaklar? diye sorunca Terzi Reşat, “Sen şu an burayı temizle, on dakika sonra aynı halde. İnsanlar pis. Her şeye zarar veren bir yapısı var buranın ne yazık ki” diye yanıt verdi.

Terzi Reşat Bey’in yanından ayrılıp Kumrulu Mescit’in önüne geldiğimizde çöp toplayan kişilere benzeyen elleri eldivenli iki adam kapıya asma kilit takıp çıkıverdiler binadan hızla. Binayı sahipleniveren umursamaz kişiler olduğunu konuştuk Beşikçi’yle. Kayıt, kuyut, yasa tanımayan bir zihniyet vardı buralarda ne yazık ki…
Bedriye Hanım’la vedalaşırken, içimde bir ağırlık, nefes almakta zorlanarak ayrıldım Basmane sokaklarından.
Erdal İzgi: Kemeraltı’na özerk yapı şart
Kent Yaşam’ı takip eden okurlar bilir, Basmane Günleri kapsamında hergün saat 16.00’da Basmane Garı Yolcu Salonu’nda söyleşiler düzenleniyor. 16 Ekim Çarşamba günü gerçekleştirilen söyleşinin konuklarından birisi Konak eski Belediye Başkanı Erdal İzgi’ydi. İzgi edebiyat yapmadan net bir şekilde düşüncelerini paylaştı konuklarla.

Basmane’ye hem Konak hem Büyükşehir Belediyesi zabıtalarının bakmasının uygulamada sorun yarattığını anımsattı. Seyyarların çoğu kez birbirinin bölgelerine karışmayan Büyükşehir’in bölgesinden Konak Belediyesi’nin bölgesine geçerek zabıtaya adeta nanik yapar hale geldiğini vurguladı. Yasa tanımazlığa, kayıt dışılıktaki cürete dikkat çekti. İki başkanın semt için bir araya gelip konuşamamasının hüzün veren bir durum olduğunu dile getirdi.
“Dünyanın ilk ve tek açık hava hipermarketi olan Kemeraltı ve Basmane bölgesinin özel bir yönetime kavuşması gerekiyor. Belediyede bir tane Kemeraltı’nın her şeyinden sorumlu olacak bir belediye başkan yardımcısı olmalı. Yapılacak şey belli. Kemeraltı özel yönetim bölgesi için meclis karar alacak ve yönetecek” diye konuştu İzgi.
Erdal İzgi yöneticiler için ciddi bir uyarı niteliği taşıyan sözlerini şöyle sürdürdü:

“Bölgedeki bazı yerler turistik tesis işletme belgesi almaya zorlanmalıdır. Aslında bu her geçen gün kaybolan markalar, Kemeraltı ve çevresindeki bölgeyi çöküntü bölgesi haline gelmektedir. Daha doğrusu buraları Çin çarşısı haline gelmiştir. Turistik tesis işletme belgesi teşvik edilmelidir. Bu işletmelere çok büyük yarar getirmektedir. İçki ruhsatını rahatlıkla alabilmektedir, belge kapanma saatlerini uzamaktadır hem de bölgedeki hareketlilik fazlalaşacaktır. Gidiniz Atina’ya, Rusya’ya, Varşova’ya hepsi bu şekilde devam etmektedir. Bizim elimizde dünyanın en güzel çarşısı ve yapıları vardır. 12 tane hanımız vardır ve avan projeleri hazırdır. Bu özerk yönetimle birlikte emin olan buralara ilişkin yapılacak her çalışma Tarihi Kentler Birliği’nin bir ödülünü getirecektir İzmir’e. Bunun örneği Ali Paşa Meydanı’nda da görülmüştür, Oteller Sokağı’nda da görülmüştür. Bunun da devam etmesi lazım.
Bölgedeki esnafı hareketlendirmek çok zordur. Bu, geçmişte bizim arkadaşlarımızın yaratmış olduğu Mimar Kemalettin ile o tarihte plan projesi yapılan Oteller Sokağı’nda yapılmaya çalışılmış, olmamış. Gerekirse burada kamusal erkin yetkilerini ön plana koyup biraz da müeyyidelere gidilmesi lazım. Aksi takdirde burası çöküntü bölgesi olacaktır. Kemeraltı Bölgesi’ne Güzelyalı, Hatay’dan, Bornova’dan Karşıyaka’dan kimse gelmeyecek, Kadifekale’deki vatandaşımız aşağı sarkacak giderek burası daha çok çöküntü haline gelecektir. ”
Bizim old citymiz Basmane
Basmane söyleşilerinin konuklarından birisi de bu kenti tam 50 yıldır gelen konuklara tanıtan turizmci, rehber Sara Pardo’ydu. Pardo, Yahudiler’in İzmir’le olan ilişkilerini, cemaatin İzmir için yapacağı projeleri anlattı Perşembe günü yaptığı konuşmada.
İzmir sevdalısı Pardo, şu görüşleri dile getiriyor:

“Bir turist yabancı bir kente geldiğinde önce old city’yi; yani eski kenti sorar. Binaları, alışveriş merkezlerini her yerde görürsünüz. Ama o kentin eski semtlerini, yaşam biçimlerini görmek ister turist. ‘Bizim İzmir’in eski şehiri var mı?’ derseniz, elbette var. Burası işte. Basmane. Ama bir turist geldi mi utanıyoruz. Ne halde görüyorsunuz. Turistin görmek istediği yerler ya toprak altında ya virane. İzmir’in hedefi belki sağlık turizmi, EXPO için söylüyorum, ama turist geldi mi önce temiz kent ister. Ben viran yapıları gezdirirken hayal etmelerini sağlıyorum. İkiçeşmelik’te, Tilkilik’te çok güzel Türk konakları, hanlar, dini yapılar var, onları korumalı yeniden ayağa kaldırmalıyız.”

Sokakların pisliği, turistlerin dolaşırken burnunu kapatmalarından duyduğu üzüntüyü dile getirirken, “Yine de İzmir’ime toz kondurtmam” diyor Pardo. Deneyimli turizmci Havra Sokağı’ndaki dini yapıların önemine dikkat çekiyor konuşmasında. Bitişik nizamdaki dört havranın dünyada örneğinin olmadığını bu yüzden büyük önem taşıdığını belirtiyor. İzmir’de bugün kalan 1300 dolayındaki cemaat üyesinin bu havraları ayağa kaldırmak için çalıştığını anlatıyor. Beş yıl önce başlayan İzmir Sinagogları Restorasyonu ve Dostluk Müzesi Projesi’nin kente büyük katkı sağlayacağının anlatıyor içtenlikle. Gereken adımlar atılmazsa bu değerli mirasın yok olacağına dikkat çekiyor ve “Bunlar yahudi mirası ama İzmir’in malıdır” diyor.
Sesimizi duyan var mı?

Yazıya başlarken bugün yaklaşık 300 İzmirlinin katılımıyla gerçekleşen Basmane gezisinden söz etmiştim. İkiçeşmelik’teki, özel bir izinle kapılarını açan Bikur Holim Sinagogu kurulduğundan bu yana bu kadar müslümanı ağırladı mı bilinmez, ama İzmir’in önemli bir değerini ilk defa görmek beni de birçok İzmirli gibi çok mutlu etti. Keşke ağırlanan konuklar içinde halkın yanında bu son derece değerli semtten sorumlu başkanlarımız da olsaydı dedik eşimle.

Basmane için Sayın Kocaoğlu ile Sayın Tartan’ın bir araya gelmesi şart. Basmane Günleri belki bir vesile olur diye hala umutluyum. Üstelik önümüz bayram. Kim bilir, belki Basmane Günleri, belki bayram vesile olur bir güzellik için…
Sayın başkanlar tehlikenin farkında mısınız bilmiyorum ama inanın Basmane can çekişiyor, ölüyor… Nizaları, çekişmeleri, karşıt fikirleri İzmir’in bu en önemli eski şehiri için, Basmane için bir kenara bıraksanız da Basmane için emek veren insanların sesine kulak verseniz. İnanın İzmirliler size minnettar kalacak…