Yarıyıl tatiline az bir zaman kaldı. Ekonomik durumu uygun olanlar, yurt dışında tatil için turizm şirketlerinin web sitelerini taramaya başladı. Seyahat acentaları, yurt dışı tatillerde vize uygulanmaması ve ulaşım kolaylığı nedeniyle son yıllarda en çok Balkan ülkelerinin tercih edildiğine dikkat çekiyor. Makedonya, Bosna Hersek, Karadağ ve Hırvatistan başı çeken ülkeler.
Önceki yıl hava yoluyla Karadağ’ın (Crna Gora) başkenti Podgorica’ya ulaşmamızla başlayan Bosna Hersek’te sonlanan gezide Hırvatistan’a yol alırken Budva, Kotor kentlerinin yanı sıra Dubrovnik’i de görme olanağı bulduk. Bu geziye ilişkin notlarımıztan yola çıkarak, yarı yıl tatilinde rotayı Balkanlar’a çevirmek isteyenlere fikir vermesi için izlenimlerimizi paylaşalım
Karadağ’da Osmanlı izleri yok olmuş
Podgorica Havaalanı’ndan, kent merkezine doğru giderken yıl boyu yapraklarını dökmeyen servi, ladin ve çam ağaçlarını görmek oksijeni bol bir bölgeye geldiğimizin habercisi oluyor. Bu bölgede saatler Türkiye’ye göre bir saat geride. Kış koşullarında geziye çıkacakların bu konuya çok dikkat etmelerini öneririm. Zira planlamanızı iyi yapamazsanız bir çok yeri karanlıkta turlamak durumunda kalabilirsiniz.
Karadağ 600 bin nüfuslu bir ülke. Doğusunda Arnavutluk ve Kosova, batısında Hırvatistan ve Bosna Hersek, güneyinde ise Adriyatik Denizi yer alıyor. Eski Yugoslavya’yı oluşturan altı cumhuriyetten birisi olan Karadağ, 2006’da bağımsızlığını ilan etmiş. Osmanlılar’dan önce Venedik Cumhuriyeti’nin egemenliğindeki Karadağ’dan 1910’lu yıllarda Türkiye’ye çok sayıda Boşnak göç etmiş.
Yolumuzu tüm Bosna’da olduğu gibi sular yönlendiriyor. Tek şeritli yolda, suyun yoluna göre açılan köprülerden, sayısız tünelden geçiyoruz. Doğa koşullarının ne kadar set olduğunu görünce, içimiz ürperiyor açıkçası. Rehberimizin uyarısıyla kenti ikiye bölen Morača nehrinin kanyonuyla tanışıyoruz. Kanyonun azametini daha iyi görebileceğimiz, sayısız tünellerden birinin girişinde, yolun genişlediği bir noktada duruyoruz.
Bu kanyonun Avrupa’nın en büyük kanyonlarından biri olduğunu öğreniyoruz. Başımızı kaldırdığımızda tepelerden geçen Belgrad – Bar demiryolunda ilerleyen trenler görünüyor küçücük. Bu tünellerin Tito döneminde mahkumların çalıştırılarak açıldığını anlatıyor rehberimiz. İnsan eli değmemiş izlenimi veren yerler görüyoruz yol boyunca.
Kolaşin yazan tabelanın önünde kentle bağı olanlar tek tek fotoğraf çektiriyor. Kolaşin aynı zamanda önemli bir kayak merkezi. Bir kaç saat kaldığımız kentte, biz kent meydanında çevreyi izlerken, otobüsümüzdeki umut yolcuları, ailelerinden bir iz bulmanın peşinde.
Kolaşin’in ardından geldiğimiz Bijelo Polje’den Türkiye’ye göç eden çok sayıda müslüman olduğunu öğreniyoruz. Bugün nüfusun yüzde 40’ını Sırplar’ın oluşturduğu kentte, Boşnak nüfus yüzde 22 dolayında. Kentteki Etnoğrafya Müzesi’ni geziyoruz. Burada herkes ailelerinin Türkiye’ye gelirken getirdiği bir şeyler buluyor. Kimi bir sandığa dokunuyor, kimi bir dokuma tezgahına.
Eşim Hüseyin eski, körüklü bir piyanonun başına geçiyor. Piyano pedallı körükle çalışıyor. Uzun yıllar kullanılmamış olmasına karşın hiç akortsuz ses çıkmıyor piyanodan. Bosna Hersek’e geçen gidişimizde duyup çok sevdiği U Stambolu na Bosforu şarkısını çalıyor.
Türkler’in en çok gittiği yerler
Karadağ’ın kuzeyiyle başladığımız yolculukta rotamızı güneye Adriyatik kıyılarına çeviriyoruz. Hedefte Budva, Kotor ve Dubrovnik var. Deniz kıyısındaki manzara olağanüstü. Bu kentler son yıllarda Türkler’in özellikle bayram tatillerinde sıklıkla tercih ettiği yerler arasında. Temmuz 2013’te Avrupa Birilği kapsamında Schengen vizesine geçecek olan Hırvatistan’a düzenlenen son vizesiz turların tadını en çok Türkler çıkarıyor neredeyse.
Dalmaçya kıyılarıyla ünlü Hırvatistan 2010 yılında 38 bin, 2011 yılında ise 50 bini aşkın Türk’ü ağırlamış. Türk Hava Yolları’nın yanı sıra bu yıl Pegasus Havayolları’nın da uçtuğu Dubrovnik’te kişi başı dört günlük bir gezinin maliyeti yaklaşık 1.200 TL. dolayında.
Dubrovnik ya da eski adıyla Ragusa, Osmanlı’dan çok Venedik etkisinde görünüyor hala. Osmanlılar 443 yıl hüküm sürse de, izleri neredeyse tamamen yok edilmiş. Yaklaşık 50 bin nüfusu olan denize nazır bu kent, tam anlamıyla bir turizm kenti. 1991 yılında Yugoslavya’dan ayrılışı sırasında Sırp saldırıları nedeniyle büyük yıkım geçirse de, UNESCO’nun desteklediği restorasyon çalışmaları ile yeniden ayağa kalkmış.
Tipik bir ortaçağ kenti havasındaki Dubrovnik’in Dünya Kültür Mirası Listesi’ndeki Eski Kent Bölgesi’ndeki kale içinde zaman durmuş gibi tarihe bir yolculuk yapıyorsunuz. Burası mutlaka görülmesi gereken bir bölge. Kentte sanat ve tarih iç içe. Mermer heykeller, Rönesans’ın tüm ihtişamını yansıtıyor.
Daracık sokaklara çıkan dik merdivenlerin sağındaki solundaki evlerin balkonlarında sardunyalar sarkıyor. Eski kentin meydanında kuleler, surlar, 14. Yüzyıl’dan kalma Francis Manastırı, Rector Sarayı, görkemli kent kapılarına bakarken Adriyatik’ten gelen havayı soluyorsunuz.
Dünyanın en eski üç eczanesinden birisinin de yer aldığı uzun Stradun Caddesi boyunca hediyelik eşya dükkanları sıralanmış. 3-3.5 Euro’ya mıknatıslı buzdolabı süslerinden, kalp şeklindeki kırmızı küçük mumluklara, ülkenin simgesi kravatlara, yöresel giysileri giydirilmiş 50-60 Euro tutarındaki el işi bebeklere kadar birçok hediyelik bulmanız mümkün.
Kent meydanında el işi şapkalarını yüzyıldır üreten bir bayan şapkacıda ise sizi şaşırtan eski şapka modellerine rastlıyorsunuz. Kentte Euro’nun yanısıra kendi para birimleri olan Kuna geçerli. Kuna, Euro’nun yedide biri değerinde. Bosna’nın ünlü cevabları, kıymalı börekleri buralarda pek yok. Daha çok deniz ürünleri ve en çok da kruvasanlar satılıyor. Fiyatlar, diğer balkan ülkelerine oranla daha yüksek Dubrovnik’te.
Kent meydanındaki kafelerin yerine arka sokaklara daldığınızda rastlayacağınız küçük sevimli kafeler ve restoranların fiyatlarının ise daha uygun olduğunu göreceksiniz. Eski kenti gezerken yorgunluk atmak için oturduğunuz kafelerde mermer heykellerle dolu çevreyi izlerken içeceğiniz kahvenin tadı damağınızda kalacak.
Meydanın arka sokaklarından birisinde karşınıza çıkan küçük pazarda yaşlı kadınların el işi torbalarda sattığı lavantalar, lavantalı sabunlar, ahşap oyuncaklar ilginizi çekecek. Tarihle iç içe saatler geçireceğiniz Dubrovnik’te dolaşırken siz de bizim gibi atalarımızdan bir iz arayacaksınız belki.
Bir bayram ya da yarı yıl tatilinde vizesiz gidilebilecek bu eski zaman kentten turizmin yarattığı olanakları hayranlıkla izleyerek ayrılacaksınız
Yazar Saadet Erciyas’ın önceki “Kent-Yaşam” yazıları:
[catlist id=18 pagination=no]