IDF’nin Diyabet Atlası’nda ilk 10 listesine giren Avrupa ülkelerine bakınca Rusya 12,7 milyon kişiyle birinciliği alırken, Rusya’yı 5,2 milyon kişiyle Almanya, 3,9 milyon kişiyle İtalya izliyor. Türkiye ise İtalya’dan sonra 3,6 milyon diyabetli sayısıyla listede dördüncü sırada yer alıyor. Türkiye’nin ardından Fransa, İngiltere, İspanya, Polonya, Romanya ve Ukrayna geliyor. Avrupa’da 55 milyon kişi şeker hastası olduğu bilinirken, 2030 yılında bu rakamların 64 milyona çıkacağı öngörülüyor.
Yaşam tarzının aktiften pasife doğru kayması, beslenme tarzındaki değişiklikler obezitede artışa yol açarken toplumları diyabet açısından daha riskli hale getiriyor. Kitapçılarda birbirinden güzel görsellerle desteklenmiş yemek kitaplarının yer aldığı raflar giderek incelirken, “Zayifla, genç kal, mutlu ol ” tarzı reçeteler sunan, sağlıklı yaşama davetiye niteliğindeki diyet kitaplarının sayısı her geçen gün artıyor.
Diyabetin en çok tehdit ettiği yaş gurubundakiler ise çocuklar. Uzmanlar, sağlıklı beslenmeyen, hareketsiz ve obezite sınıfına giren çocukların yetişkinliklerinde diyabet riski taşıyan bireylere döneceğinin altını çiziyor sık sık.
Sağlık Bakanlığı’nın Hacettepe Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Beslenme ve Diyetetik Bölümü’yle 2011 yılında yaptığı bir araştırma (*) ise Türkiye’de çocuklar için diyabet açısından alarm zillerinin çoktan çalmaya başladığını gösterir nitelikte. Araştırmaya göre Türkiye genelinde çocukların yüzde 6,5’nin şişman, yüzde 14.3’ünün hafif şişman-kilolu, yüzde 7,9’unun zayıf, yüzde 1,3’ünün ise çok zayıf vücut ağırlığında. Aynı araştırmada, şişmanlık sorununun en fazla görüldüğü bölgeler içinde İstanbul (yüzde 13) ve Batı Marmara (yüzde11.7) birinci olurken, şişmanlığın en düşük olduğu bölgeler Kuzeydoğu Anadolu (yüzde 2,3), doğu Anadolu (Yüzde 2,4) ve Güneydoğu Anadolu (yüzde 0,9) olarak saptanmış.
Tip 1 ve Tip 2 diyabet ne demek?
Şeker ya da diyabet vücudumuzdaki şekerini kontrol eden insülin hormonunun eksikliği ya da etkisizliği sonucunda ortaya çıkan bir hastalık. Bu hastalığın iki tipi bulunuyor. Tip 1 ve Tip 2 diyabet. Tip 1 diyabette insülin üretimi tamamen yok oluyor ve vücut insülin üretemiyor, genelde çocukluk çağında görülüyor.
Tip 2 diyabet ise insülin üretiminin kısmen azaldığı bir durum. İnsülin görevini yapmadığı için hap ya da insüline ihtiyaç duyuluyor. Erişkin diyabeti olarak da bilinen Tip 2 diyabet için en büyük risk şişmanlık olarak tanımlanıyor.
Bin çocuktan biri Tip 1 diyabetli
Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Şükran Darcan, şu an toplumda yaşayan bin çocuktan birinin diyabetik olduğunu söylüyor. Daha çok çocukluk çağında görülen Tip 1 diyabetin bugün 5 yaş altında görülme sıklığının 1990’lı yıllara göre artış eğiliminde olduğuna dikkat çekiyor. Peki obeziteyle tanışmamış, Hareket etmiyor da ondan kilolu ya da Abur cubur yiyor, yanlış besleniyor diye tanımlayamacağımız ufacık çocuklarda ve hatta bebeklerde nasıl oluyor da görülüyor bu tatsız şeker hastalığı?
Çocuk endokrin uzmanı Prof. Dr. Şükran Darcan, Tip 1 diyabetin görülme nedenlerini şöyle açıklıyor:
“Tip 1 diyabet bugün artış eğiliminde ama Tip 2 gibi yuvarlanarak artmıyor. Tip1 diyabet Avrupa’da kuzey ülkelerinde çok daha fazla görülüyor. Şu an toplumda yaşayan bin çocuktan biri Tip 1 diyabetik. Tip 1’de genetik altyapı var. Buna çevresel maddeler, nitratlar, koruma maddeleri, bulaşıcı hastalıklar, virüsler de etki yapıyor. O nedenle aşılama programları çok önemli. Çocukluk çağında geçirilen bir viral enfeksiyon; bakteri değil, viral enfeksiyon, Tip1’i tetikliyor. Bağışıklık sisteminde yaşanan karmaşa vücudun kendine ait bir maddeyi yabancı madde gibi algılamasına yol açıyor. Yanlış alarm veriliyor yani.”
Anne sütü ve D vitamini olmazsa olmaz
Prof. Dr. Darcan, vücudun yanlış alarm vermemesi için çocukluk çağından itibaren beslenmeye dikkat çekiyor: “Annelerin çocuğunu altı ay boyunca sadece anne sütüyle beslemesi yeterli. Çok sıcaklar haricinde su yerine bile geçer anne sütü. Anne sütüyle beslenemeyen, dışarıdan mama almak zorunda kalan çocuklarda risk artıyor. Çocukları koruyan maddelerden birisi de D vitamini. Doğduktan sonra başlayan D vitamini damlalarını çok dikkatli kullanmak gerek. Doktorun verdiği dozu aşmadan düzenli kullanmak gerekli. Araştırmalarda D vitamini alanlarda riskin azaldığı gözlemlenmiş.”
Şeker hastalığına ilişkin son yıllarda yapılan haberler, yayınlar öylesine çok ki, büyüklerde Tip 2 diyabetin belirtilerini neredeyse hepimiz ezberledik artık. Çok susama, sık tuvalete çıkma, sık yeme isteği en önemli belirtiler. Büyükler bu sorunlarını fark edebilir de, yeni doğan ya da bir yaş altındaki çocuklar nasıl belirti veriyor? Sorumuzu Prof. Dr. Şükran Darcan şöyle yanıtlıyor:
“Bir yaş altındaki diyabette genetik hastalıklardan şüphelenmek gerek. Bebek huzursuzdur, aranır, yeme ihtiyacı olduğundan memeye daha sık yönelir. Su biberonunu görünce mutlu olur. Bezini sık sık değiştirmek gerekebilir. Gece yatıp sabah kalktığında bezi ağır şekilde ıslanmıştır. Yine dudaklarında kuruluk olabilir. Sık nefes alıp verir. Beslenmesine karşın kilo artışı olmaz. Bir yaş altında erken tanı konulup önlem alınamazsa çocuk koma teşhisiyle gelir hastaneye. Kimi zaman bebeğin sık sık nefes alma durumu zatüree olduğunu düşündürür, ancak bunun dışında seçenekler olduğu da unutulmamalı.”
Veriler sağlıklı değil
Yazımızın başında IDF’nin internet sitesinde yayınladığı Dünya Diyabet Atlası’nda açıkladığı verileri paylaşttık. İnterneti araştırdığınızda Türkiye’de etkinlik gösteren diyabetle ilgili onlarca sivil toplum kuruluşu karşınıza çıkıyor. Ne yazık ki bu kurumlardaki verilerden ne Türkiye’deki ne de bölgemizdeki son diyabetli rakamlarına ulaşmak mümkün. Çoğu kez geçmiş yılarda sınırlı sayıda insanla yapılmış, çok lokal çalışmalardan söz ediliyor.
Yıllarını bu konuya vermiş uzmanlardan birsii olan Prof. Dr. Şükran Darcan, “Sağlıklı istatistiklerin yayınlanmasını biz de istiyoruz. Ancak bizim tek başımıza yapabileceğimiz bir şey değil bu. Önce SGK bu verileri toplayacak dendi, ardından Sağlık Bakanlığı üstlendi konuyu. Biz raporlarımızı yazarken sadece diyabet değli, boy, yaş, kilo, kolesterol seviyesi gibi verileri de giriyoruz bilgisayara. Bu veriler bizler için de çok önemli. Ancak bu başlı başına bir iş” diyor. Kaba bir rakam vermesini istediğimizde, Türkiye geneli’nde 15 yaş altı Tip 1 diyabetli sayısının 17 bin civarında olduğunu belirtiyor Prof. Dr. Darcan.
Şeker çocuk kampları
Çocuklar için şeker hastalığıyla mücadele gerçekten çok zor. Dünyanın en güzel tatları ağırlıkla şekerli ve onlar için “yasak”. Çocuklara şekersiz de “tatlı” bir yaşam olabileceğini öğretmek için en güzel çalışmalardan biri de kamplar. Türk Diyabet Vakfı’nın, Çocuk Endokrin Derneği’nin yaz aylarında düzenlediği diyabet kampları çocuklar için büyük şans.
Aynı dertten muzdarip çocukların bir araya geldiği, ortak sorunlarını paylaştığı kamplarda çocuklar diyetisyen, hemşire ve endokrin uzmanlarının eşliğinde nasıl enjeksiyon yapacaklarını, nasıl besleneceklerini, kan şekerlerini ölçmeyi, hangi fiziksel aktiviteleri yapmaları gerektiğini özetle şekerle dost olmayı öğreniyorlar. Kampların yanı sıra bu kurumların okullarda verdikleri diyabet eğitimleri de çocukların bilinçlenmesi ve şeker farkındalığı yaratılması için çok önemli.
Öğretmenlerin okullarda çocuklardaki halsizlik, durgunluk, çabuk yorulma, uyku eğilimi ya da devamsızlık durumlarını en kısa sürede aileye bildirmesi gerekiyor. Hastalık durumuna karşın doktora götürülmeyen çocuklarda bulantı, kusma, karın ağrısı, gözlerde çöküklük, denin ve hızlı nefes alma, ağızda aseton kokusu gibi “diyabet koması” durumuyla karşılaşılabiliyor.
Kutu Kutu…
Bu değerlere dikkat
Kilolu kişilerin büyük çoğunluğunda insülin direnci olduğunu söylüyor Prof. Dr. Şükran Darcan. Bu grup kilo vermezse, büyük oranda diyabet riski taşıyor. Diyabet teşhisi koymak için aç karnına ölçüm yapıldığında çıkan değerin 126 miligram/desilitre, rastlantısal ya da kahvaltıdan (ilk lokmanın ardından) iki saat sonra alınan değerin 200 miligram/desilitrenin üstünde olması gerekiyor. Bozuk tolerans teşhisi koymak içinse, kan ölçümünde çıkan değerin 100-126 miligram/desilitre, tokluk değerinin 140 – 200 miligram/desilitre arasında olması gerekiyor.
Günde 10 bin adım atmak gerek
Prof. Dr. Şükran Darcan : Çocukların günde ortalama üç bin adım attığını düşünüyoruz. Genelde hareketsiz bir yaşamı var artık çocukların. Bunu gelen çocuklarla yaptığımız konuşmalardan saptıyoruz. Oysa günde 10 bin adım gerekli onlar için de. Kilo vermek diyabet riskini büyük ölçüde azaltıyor. Haftada üç ya da dört defa futbol, basketbol oynamıyor, yüzmüyor hareket programına dahil değilse çocuk yürümüyor. Yine çocukların neredeyse yüzde 50’si kahvaltı ediyor, bu iyi bir durumu değil. Okulda ne yedikleri çok önemli. Okul kantinlerindeki yasaklar iyi bir gelişme. Çünkü insülin direncini köstekleyenlerden birisi de kötü beslenme. Günlük alınması gereken fruktoz miktarındaki artış diyabeti tetikliyor. Bisküviler, şekerli içecekler; sadece gazlılar değil, meyva suları da var içlerinde, fast food tarzı beslenme çok tehlikeli. Tip 1 diyabetli çocuklar çok daha bilinçli. Çünkü küçüklükten itibaren nasıl besleneceklerine ilişkin ciddi eğitim alıyorlar. Ancak o kadar çok uyaran var ki; onların da bununla baş etmesi çok zor gerçekten. Psikolojileri bozulabiliyor, o nedenle çocuk psikologlarıyla birlikte çalışıyoruz. Endokrin bölümümüze gelen çocuklarımız için yazın düzenlediğimiz Diyabet Kampları eğitimleri için büyük önem taşıyor. Çocukların bu kamplara katılmasını öneriyoruz.
—
(*) www.idf.org
(*) Türkiyede Okul Çağı (6-10 Yaş Grubu) Çocuklarında Büyümenin İzlenmesi (TOÇBİ) Projesi Araştırma Raporu, Sağlık Bakanlığı, Temel Sağlık Hizmetleri Genel Müdürlüğü, Hacettepe Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Beslenme ve Diyetetik Bölümü, Milli Eğitim Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı Yayın No:834, Ankara, 2011.
Category: Köşe yazıları