Dokuz Eylül Üniversitesi’nin (DEÜ) acil servisinde çok alışık olmadığımız ve açıkçası doktorlara karşı saygımı bir kat daha arttıran bir olay yaşadım. Geçen hafta bir yakınımızı götürdük Acil Servis’e. Gözetim altında bulunan hastamızın durumunu sormak için üyesi olduğumuz Herkes İçin Acil Tıp Derneği’nin kurucularından Doç. Dr. Gürkan Ersoy’un odasına gittim. Daha önce çalışma ortamında hiç karşılaşmadığımız Gürkan Hoca, büyük bir nezaket göstererek benimle birlikte hastanın yanına geldi, hatırını sordu. Son derece içtenlikli bir şekilde elini tutup, durumuna ilişkin bilgi verdi, rahatlattı hastayı. Gürkan Hoca odadan çıkarken, hastamız öylesine mutluydu ki, “Bu bana yediğim serumdan daha iyi geldi. Böyle doktorlar var mıydı ya? Bu ne kadar büyük bir moral gücü” diyordu.

Az sonra okuyacağınız söyleşi işte bu olaydan sonra gerçekleşti. Acil Servis’te yaşadığımız bu pek de rastlanmadık deneyimin ardından Doç. Dr. Gürkan Ersoy ile sözleştik, bir araya geldik. DEÜ Acil Tıp Anabilim Dalı kurucularından Doç. Dr. Gürkan Ersoy’la acil servislerin durumunu, Türkiye’de ambulans hizmetlerini, acil tıp uzmanlarının tükenmişlik sendromunu, çalışma ortamlarını, doktorlara yapılan saldırıları, bilim insanı olmanın zorluğunu, hasta, hasta yakını ve doktor ilişkilerini, en çok da “önce insan sonra doktor” olmanın inceliklerini konuştuk.
Dokuz Eylül Acil Tıp’ta bir okul, bir marka

DEÜ Tıp Fakültesi, Acil Tıp Anabilim Dalı Türkiye’de bu alanda kurulan ilk ana bilim dalı. Doç. Dr. Gürkan Ersoy, 1993 yılında kurulan Anabilim Dalı’nın ilk doktorlarından. Kendisi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nde eğitim almış, ihtisasını Sivas’ta Cumhuriyet Üniversitesi’nde yaptıktan sonra 1992 yılında Dokuz Eylül Üniversitesi’ne gelmiş. Üniversiteye geldikten bir sene sonra, çıkan yasa ile birlikte Türkiye’nin ilk Acil Tıp Anabilim dalı kurulmuş. “Ben aslında Genel Cerrahi uzmanıyım. Ama ilk yıl anabilim dalında ders verecek uzman olmadığı için ilk hocalar biz olduk” diyor. Anabilim dalında bugün beş öğretim üyesi, 32 asistan, 30’a yakın hemşire görev yapıyor.

Türkiye’nin ilk acil tıp anabilim dalı hocalarından olan Doç. Dr. Gürkan Ersoy için burası bir marka, bir okul. Gürkan Hoca, 20 yılını verdiği bölümü için, “Burası sıradan bir hastane değil. Burası bir anabilim dalı. Bütün hastanelerimiz çok kıymetli ama burası Türkiye’de acil tıbbın çıktığı yer, bir marka, bir okul. Türkiye’deki bütün acil tıpçıların tamamına yakını buradan çıktı. Zaman içinde hoca, başhekim, dekan, bölüm başkanları oldu. Burada seviye, beklenti yüksek. Allah hiçbirimizi düşürmesin acil servise. Eksik de etmesin, ama düşürecekse de buraya düşürsün” diyor.

Doç. Dr. Gürkan Ersoy, Dokuz Eylül Üniversitesi’nin yaklaşık bir yıldan bu yana Kıbrıs’ta Doğu Akdeniz Üniversitesi’nde de tıp eğitimi verdiğini, kendi bölümlerinden de her hafta bir öğretim üyesinin Kıbrıs’ta ders verdiğini anlatıyor. Anabilim dalı olması DEÜ Acil Tıp Bölümü’ne eğitim misyonunu da yüklüyor. Bölümde acil tıp uzmanları, paramedikler, yani ambulans ve acil bakım teknikerleri ve yine onların bir alt gurubu olan, lise mezunlarının çalışabildiği ambulans acil bakım teknisyeni ve teknikeri yetiştiriliyor. Gürkan Hoca, pratikle iç içe eğitim çalışmalarıyla ilgili şu bilgileri veriyor:
“Aynı zamanda bizim tıp fakültesinin öğrencileri var. Onlar da burada staj yapıyor. Dönüşümlü olarak yaklaşık 200-250’ye yakın öğrenci burada staj yapıyor, intörnler de var ayrıca. Tıp Fakültesi’nin 2, 4. ve 6. sınıftan öğrenciler staj, 6. sınıfta sürekli çalışıyorlar, 4 ve 2 yaz stajı yapıyorlar. Anabilim dalının en büyük özelliklerinden birisi eğitim. Doktorluk da yapıyoruz, belki ondan daha çok, yarın o hastaya bakacak olan doktoru yetiştiriyoruz. Eğitici eğitimi veriyoruz. En büyük özelliğimiz bu.”
Acil Tıp uzmanı karaborsada

Bugün tüm Türkiye’de yaklaşık 750 acil tıp doktoru olduğunu anlatan Doç. Dr. Gürkan Ersoy, bu sayının Türkiye şartlarında çok yetersiz olduğuna dikkat çekiyor. Gürkan Hoca, “Acil tıp uzmanı sayısı çok az. Hatta karaborsada diyebiliriz. Türkiye şartlarında ister üniversitede akademik kadroda olsun ister muayene hekimliği yapsın her ikisinde de önü açık bir alan. Giderek daha çok ilgi görüyor. Çünkü bu sayı şu anda çok yetersiz” diyor.
Türkiye Acil Serviste dünyada ilk üçe girer

Doç. Dr. Gürkan Ersoy mesleği gereği sürekli araştıran, eğitim aldığı gibi eğitim de veren bir bilim insanı. Yurt dışında sürekli kongrelere ve eğitimlere giden hocaya acil tıp, acil servis ve ambulanslar konusunda ne durumda olduğumuzu soruyoruz. Şunu rahatlıkla söyleyebilirim. Türkiye inanın çok iyi bir noktada. Amerika, İsrail’den sonra üçüncü sıraya rahatça yerleşir” diyor Gürkan Hoca, yaşadığı deneyim ve gözlemleri anlatıyor:

“Buraya geldiğim yıl dünyada sadece yedi ülkeye verilen bir bursu kazandım. Türkiye’den ülkemi temsilen İsrail’de altı aylık eğitime katıldım. İsrail acil tıp ve ambulanslar konusunda inanılmaz derecede iyi bir noktada. Çünkü kurulduğundan bu yana savaştalar. Son derece iyi bir noktaya gelmişler. Paramedik nedir, ambulans nasıl olmalı, acil servis hizmetleri nasıldır, orada ufkum genişledi. Bir ay ambulansta çalıştım, sistemi gözleme olanağım oldu. Daha sonra gittiğimiz farklı ülkelerde durumumuzu karşılaştırabildik. Dr. Ülkümen Rodoplu ile birlikte gittik Amerika’ya. Fransa’yı, İtalya’yı Almanya’yı gördük. Bizim 112 servisimiz, özellikle Dokuz Eylül çok çok iyi bir noktada.
Lady Diana kazayı İzmir’de geçirseydi yaşardı
Doç. Dr. Gürkan Ersoy, acil servis hizmetlerinin kalitesinden öylesine emin ki, “Lady Diana kazayı İzmir’de geçirseydi şu an hayatta olabilirdi” diye bir iddiayı ortaya atıyor. Şaşkınlığımızı görünce, “Şunu iddia ediyorum ki; eğer Lady Diana o kazayı Türkiye’de ve hatta İzmir’de geçirseydi yüzde 50 olasılıkla şu an hayatta olurdu diyor ve ekliyor:

Bunu öğrencilerime de anlatıyorum. Lady Diana’nın kazayı geçirdiği yeri Konak’taki alt geçit olarak düşünün. Kaza olduğunda oraya ambulansın gelmesi, en yakın yer olan Doğumevi’nin oradan, yaklaşık bir dakika. Ambulans ne yapacak hastayı? Dokuz Eylül’e getirecek. Diana’nın ölüm nedeni, akciğerlere giden çok büyük bir damarın yırtılması, kopması. İddia ediyorum, hastaneye geldikten üç ya da beş dakika sonra ameliyathanede olurdu Lady Diana. Yaşar mıydı, yaşamaz mıydı? Yaşama şansı yüzde 50’ydi. Fransa’da ne oldu? Diana’ya olay yerinde müdahale ettiler, acil servise 1,5 saat sonra götürüldü. Çok uzun bir zaman. Konuyu yerinde, bir hafta inceledik, oradan biliyorum. Belki 10 tane amblans gelip hastaneyi orada kuruyor, hastayı alanda tedavi etmeye çalışıyorlar. Bizde ise hastayı en kısa sürede hastaneye ulaştırıyoruz. Oradaki sistemde hastaneyi hastaya götürüyorlar. Fransa’daki ambulans sistemi çok pahalı ve hantal bir sistem.
Hastaya yardım için 112’yi ara!

Zaman deyince, ilk müdahelede hastanın ne kadar bir zamana ihtiyacı olduğunu soruyoruz? “İlk beş dakika diye yanıtlıyor Gürkan Hoca. Beş dakikadan kastım şu; beynin yani vücudumuzun oksijensizliğe dayanma gücü beş ile yedi dakika. Büyük kazalarda çok ağır hastalar kaza anında, orada vefat ediyor. Onun dışında ilk bir saatte hastaneye yetiştirilmesi gerekenler var. Karın içi, kafa içi kanamaları olan hastalar gibi. Hastanın en uygun şekilde, en uygun hastaneye, en uygun ekiple götürülmesi lazım diyor. Ambulans sistemi ve acil servisler konuda Türkiye çok iyi yol kat ettiğini, baş döndürücü bir hızla geliştiğini anlatıyor Doç. Dr. Gürkan Ersoy, İzmir’in ambulans sisteminin ve acil servislerinin iyi durumda oduğunu vurguluyor ve Diyelim Çeşme otobanında kaza oldu. Birisinin haber verip de kaza yerine ambulansın gitme süresi ortalama 7-8 dakika. Bu dünya standartlarının altında bir süre. İyi bir rakam. 112 ambulansları dünyadan daha hızlı olay yerine varıyor diye ekliyor.
İlk yardımı bilmek çok önemli
Ambulans ve acil servis sürecinden önce ilk yardım sürecinin önemini vurguluyor ve Halkın ilk yardımı bilmesi gerekiyor diyor Gürkan Hoca: İnsan beyni oksijensizliğe en iyi halde beş dakika dayanıyor. O zaman, ambulans gelinceye kadar oradaki vatandaşın hastaya bilinçle müdahale edip hastayı hayatta tutması lazım. Ama altını çiziyorum; eğitimli ise. Bu bir zincir. İlkyardım, ambulans, acil servis ve ardından yoğun bakım. Eğer burada herkes iyiyse, herkes işini yaparsa travmalardan trafik kazalarından ölümler en aza iner. İlkyardım çok önemli. Biliyorsanız yardım edin, bilmiyorsanız yapacağınız en iyi şey, 112’yi aramaktır. Eğer bilginiz yoksa hastaya müdahale etmemek çok daha iyi bir yardımdır.”

İlk yardım konusunda Türkiye’nin böylesine hızlı yol almasında Sağlık Bakanlığı kadar sivil toplum kuruluşlarının büyük katkısı olduğuna da değiniyor Doç. Dr. Ersoy, Yine vatandaşın, hekimlerin ve medyanın çok büyük katkısı oldu acil tıp alanındaki gelişmelerin hızlanmasında. Şu an ülkemizdeki durum, birçok ülkede gıpta ile bakılan bir noktadır diyor. Türkiye Acil Tıp Derneği’nin bu konuda farkındalık yaratılması açısından büyük yarar sağladığını, Dr. Rodoplu’nun başkanlığında kendisinin genel sekreterliğinde çok yoğun çalışmalar yapıldığını anlatıyor. Daha sonra yine Dr. Ülkümen Rodoplu ile birlikte İzmir’de kurdukları ve genel sekreteri olduğu Herkes İçin Acil Sağlık Derneği’nin ücretsiz ilk yardım eğitimlerinin önemine dikkat çekiyor.
Yılda 80 bini aşkın hasta
Acil servisler 7 gün 24 saat açık birimler. Dokuz Eylül Acil Servis’inde günde 220 ile 250 arasında hasta bakıldığını, yılda yaklaşık 80 bine yakın hasta geldiğini belirtiyor Doç. Dr. Gürkan Ersoy. “Bu sadece erişkin hasta. 17 yaş üzeri” derken yaz ve kış hasta profillerinin değiştiğini belirtiyor. “Hasta sayımız değişmez ama kışın zatüre grip çok olur, yazın kalp yetmezliği, güneş çarpması, oruçtan kaynaklanan sorunlar, mide delinmesi, şeker bozuklukları çoğalır, yine trafik kazaları artar yazın” diyor. Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Anabilim Dalı, Gürkan Hoca’nın çocuğu gibi.
Empati yapmak gerek

Doktorlarla hastalar ve hasta yakınları arasındaki ilişkileri, acil servislerde hekimlere, sağlık çalışanlarına yönelen “şiddet”i soruyoruz Doç. Dr. Ersoy’a, Bu konuda problem birkaç yerde var. Son yıllarda hekimler itibarsızlaştırılmaya çalışılmasının, hedef gösterilmesinin de payı var. Her şeyden önce insanız, sonra doktor diyor ve empati yapmanın gerekliliğine dikkat çekerek şunları anlatıyor:
Acil servisin ilk girişi, en riskli yer, triyaj dediğimiz yer. En büyük risk orada. Hasta gergin, sinirli, ağrısı var, hava sıcak, evde şiddet görmüş, kredi kartı borcu var, oraya belli ki bir sıkıntısı olduğu için gelmiş. Bir de karşısındaki ters konuşursa kıyamet kopuyor. Yapacağımız şey belli. Empati. Bizim bağırma hakkımız, sinirlenme hakkımız yok. Bu bizim mesleğimiz, sen doktorsun, paramediksin, hasta gerginse anlamaya çalış, haklarını söyle. Sen de sinirli olma. Biz farklıyız, buraya tesadüfen gelmedik, bilerek geldik. Benim bu 2 bin 500 metrekare alan içinde sinirlenme hakkım yok.
Acil servislerde tükenen hekimler

Acil servislerin çalışma koşulları nedeniyle kimi zaman hekimlerin “tükenmişlik sendromu” ile karşılaştığını da anlatan Doç. Dr. Gürkan Ersoy, “Acil serviste nöbet usulü çalışıyorsun. Hata yapma şansın yok, büyük risk altındasın, çalıştığınız yerde gün boyu çalışan susmayan monitörlerin, anons sisteminin kulaklarda travma yaratan gürültüsü var. Sonra kanla uğraşıyorsun. Her an hastalık kapma riskin yüksek. Bir de hata yaparsan mahkemeye düşme riskin var. E, bu durumda bizim ‘burn out’ dediğimiz tükenmişlik sendromunu yaşamamak mümkün değil. Doktor olup da, asistan olup da acil serviste çalışmadım diyen yalan söyler” diyor.
Aslına bakarsanız, Acil Servisler konusunda yaşadığım kişisel deneyimlerden, okuduklarımızdan ve anlatılanlardan ötürü öylesine ön yargılıydım ki; Doç. Dr. Gürkan Ersoy’la söyleşip bu ön yargılardan kurtulmak mümkün mü, biraz da bunu denemek istedim. Söyleşi sonunda hastaneden ayrılırken, kulağımda hocanın “Allah hiçbirimizi düşürmesin acil servise. Eksik de etmesin ama düşürecekse de buraya düşürsün” sözleri çınlıyordu…
(Fotoğraflar: Hüseyin Erciyas)