Seferihisar’ın Doğanbey Köyü’nde “Somut Olmayan Kültürel Miras Taşıyıcılarını Arttırma Projesi kapsamında Ayfer Güleç Keçe Atölyesi’nde keçe sanatının yapımı öğretiliyor. Dünyadaki ilk tekstil ürünü olarak bilinen, minimal yaşamın simgesi keçe Kadın Emeği Evi / Ayfer Güleç Keçe Atölyesi’nde açılan kursla yeniden yaşam buluyor. Yıllar boyunca kepenek ve yer yaygısı olarak kullanılan bu doğal malzemenin Güleç’in özgün tasarımlarıyla katma değeri yüksek, ekonomik getirisi olan dekoratif bir malzemeye dönüşmesi ve kadınlara da iş olanağı yaratması amaçlanıyor.

Ayfer Güleç, ana geçim kaynağı hayvancılık olan köyün açılan atölye ile yakın bir zamanda Nazarköy ya da Şirince gibi bir cazibe merkezi olacağı düşüncesinde. Hatta köyün atölye açıldığından bu yana Cittaslow’un başkenti Seferihisar’a gezmeye gelen turistlerin de uğrak yeri olmaya başladığını belirtiyor. “Bu üretim alanı Türkiye’nin köylerine ve köylüsüne sahip çıkan Seferihisar’ın mantığına da çok yakışıyor. Çünkü bu bir kırsal kalkınma projesi aynı zamanda. Çok kısa bir zaman olmasına karşın projeyle Doğanbey Köyü, turizm destinasyonlarında yer almaya başladı bile” diyor.
Keçe, somut olmayan kültürel miras

Doğanbey Köyü’ndeki kurs, Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın “Somut Olmayan Kültürel Miras Taşıyıcılarını Arttırma Projesi kapsamında açılmış. Yaşamını keçeye adayan ve 12 yıldan beri Seferihisar’da yaşayan İzmirli sanatçı Ayfer Güleç kursun yok olmaya yüz tutan geleneksel el sanatları listesinde ilk sıralarda yer alan keçeye olan ilginin arttırılması ve yaşaması için can suyu olacağı görüşünde.

Nisan ayında başlayan ve geçtiğimiz hafta sonlanan kurs, İl Kültür Turizm Müdürlüğü, Seferihisar Kaymakamlığı ve Seferihisar Belediyesi’nin işbirliği ile açılmış. 128 saatlik kursa, Doğanbey Köyü’nde yaşayan, yaşları 35 ile 65 arasında 13 kişi başlamış. Kursu 6 kişi bitirebilmiş. Keçe yapımının ve keçeden dekoratif malzeme üretiminin öğretildiği kursta imalat için gerekli olan tüm malzemeler bakanlıkça sağlanmış. Kursta köylülerin yaptığı eserlerin Eylül sonunda açılacak sergiyle sunulacağını belirtiyor Ayfer Güleç.

Jandarma karakolu olarak kullanılan taş binanın restore edilmesiyle kullanıma açılan Ayfer Güleç Keçe Atölyesi’nin Doğanbey Köyü’nde açılması bir rastlantı değil elbet. Köy küçükbaş hayvan üretimiyle geçiniyor. Sanatçı, köyde keçi-koyun ve küçükbaş hayvan yetiştiriciliği yapıldığını ancak elde edilen yünün keçeye dönüşmesi gibi bir gelenek olmadığını belirtiyor. Sanatçı kişiliğinin yanı sıra Kırsal Turizm Derneği Seferihisar Temsilcisi de olan Ayfer Güleç, projenin hem kadınlara gelir getireceğini hem de turizmle köyün kalkınmasına önemli bir destek vereceğini belirtiyor. Keçe üretim atölyesinin çok yeni olmasına karşın, Sığacık’ta satış yaptığı küçük keçe dükkanına gelen turistlerin üretim aşamasını merak ettiklerini ve atölye çalışmalarını izlemek için gelmek istediklerini söylüyor.
Keçi var, keçe geleneği yok

Bölgedeki keçi yetiştiricilerinin keçe yapma geleneği olup olmadığını soruyoruz Ayfer Güleç’e. Böyle bir gelenek olmadığını söylüyor Seferihisar’da. Koyun Keçi Yetiştiricileri Birliği’nin de burada olduğunu belirten Güleç, birlikle yakın zamanda bir yün temizleme tesisi kurma düşünceleri olduğunu belirtiyor. Şunları anlatıyor:

“Aslında keçe, koyunun, keçinin olduğu her yerde var olan bir malzeme. Ancak keçiden, koyundan ede edilen yün normalde getirisi olan bir malzeme olarak görülmüyor buralarda. Hatta fazlası yakılıyor. Oysa yün işlendiği zaman katma değeri yüksek, dekoratif bir ürüne dönüşüyor. Artık yünü eskisi gibi yatak, yorgan malzemesi olarak göremezsiniz. Ama katma değeri yüksek bir ürüne dönüştürdüğünüzde durum değişiyor. 10 kuruşluk bir malzemeyi, 100 liralık bir ürüne dönüştürmeniz mümkün. Bu da tasarım ve emekle olabilecek bir şey. Burada el birliğiyle çalışmamız şart. Koyun Keçi Yetiştiricileri Birliği ile yün temizleme tesisi kurmayı planlıyoruz. Yünü temizleyip ayrıştırarak, ekonomiye kazandırılacak bir ürün elde etme amacındayız. Yeter ki el birliğiyle çalışıp bu çok önemli ve doğal malzememizi yeniden keşfedelim.”

Keçenin İzmir’de Homeros’tan beri bilinen bir malzeme olduğuna da değinen Ayfer Güleç, “İzmir aslında keçesiyle bilinen bir il. İlyada destanında Balçova’daki Agamemnon kaplıcalarına şifa bulmak için gelen yaralı askerlerin keçeye sarılmış gelincik merhemleriyle termal suda iyileştiği anlatılıyor” diyor.
Keçe yok olmaktan kurtuluyor

Ayfer Güleç, keçeyle 1991 yılında tanışmış. Balıkesir’de yaşamını keçeden kepenek ve yer yaygısı yaparak sürdüren ve bugün 78 yaşında olan ustası Muharrem Şengül’le tanıştığı günden beri iletişimini hiç koparmamış. Güleç’in özgün tasarımları ustasının sanatıyla kaynaşmış, birlikte sergiler açmışlar.

Dokuz Eylül Üniversitesi Eğitim Fakültesi, Resim Bölümü, Endüstriyel Tasarım ve Anasanat Dalı mezunu olan Ayfer Güleç, keçeye aşık olduktan sonra onu kendince yorumlamış. 22 yıldan bu yana yaşamının her alanında keçe var olmuş. 40’tan fazla sergi açmış. Kültür ve Turizm Bakanlığı keçe sanatçısı ünvanına sahip olan Ayfer Güleç, keçe sanatının tanınması, bilinirliliğinin arttırılması için Türkiye’nin dört bir yanında düzenlenen festivallere, Ahilik Haftası gibi etkinliklere katılmış.

Peki keçe bugün nerelerde kullanılıyor, neler yapılabilir, neden yüzyıllardır yaşamımızda olan bu malzeme bugün yok olmaya yüz tutmuş, işlevini neden yitirmiş? diye soruyoruz Güleç’e. “Keçeden bir çerçi dükkanı gibi herşeyi yapabilirsiniz. Çok farklı formlara girebilir. Bir ipek kadar ince ya da yer yaygısı olabilecek kadar kalın formda kullanabilirsiniz” diyor ve şu bilgileri veriyor:

“Keçe Osmanlı’da uzun yıllar askeri materyal olarak kullanılmış. Osmanlı keçeyi kanunlarla korumuş. Yurt dışına satılmasını yasaklamış. Askeri malzeme olmuş. Örneğin Yeniçerilerin şapkalarının arkası uzundur. Keçeden üretilen bu şapkaların arkalarının uzun olmasının sebebi, askerlerin enselerini soğuğa ve rüzgara karşı koruma işlevi yanında arkadan gelecek kılıç darbelerinden ya da oktan korumak. Çünkü keçeyi bıçak bile kesmez derler. Hem hafif hem de koruyucu bir malzeme. Yine keçe ayakların korunması için çok önemli. Aynı zamanda yalıtım malzemesi işlevi var. Sıcağı soğuğu geçirmiyor. Keçe 400 dereceye kadar alev almayan bir malzeme. Aslında ekonomik olarak kullanılabileceği alan çok fazla. Tekne yapımında, çatı kaplamasında bile kullanılabilir. Keçe yine göçebelerin yaşamlarının her alanında var. Minimalist yaşamın da bir simgesi. Aklınıza gelebilecek her yerde kullanmışlar. Bizim Anadolu keçesi olarak adlandırılan keçemiz çok özel bir mazeme. Çadır yapımında, yer yaygısı olarak, bebek beşiğinde, şapkasında, giysilerinde, ayakkabısında hep keçe kullanmış göçerler.
Keçe yapımıyla uğraşan insanlara sufi de deniyor. Sufi birleştiren, kaynaştıran anlamında kullanılıyor. Çünkü keçe yaparken yünle yünü kaynaştırıp birleştiriyorsun, bir dikiş, atkı yok.

Keçeciler aynı zamanda ahilik sisteminin kurucularından.Osmanlılarda lonca teşkilatında keçeci esnafı özel bir yere sahip. Ancak bugün esnaf odaları ne yazık ki ana kurucularından keçecileri çoktan unutmuş durumda. Keşke esnaf odalarının bünyesinde bir de yok olan sanatlar diye bir bölüm olsa da orada yer alsa keçecilik de. Bu esnaf birliklerinin görevi aslında. Görünürlülüğünü, bilinirliliğini arttırmazsan bu mesleği, sanatı nasıl yaşatacaksın?”
Keçe EXPO sürecinde değerledirilmeli

Keçenin Moğolistan’da çok önemli bir ekonomik ürün olduğuna değiniyor Ayfer Güleç. “Ekonomisinin yüzde 70’ini keçeden ve yaptıkları ürünlerden sağlıyorlar. Yine Kırgızistan, Nepal, Rusya’da çok yaygın kullanılan bir ürün. Bizim Kapalıçarşı’ya gittiğinizde Moğolistan keçelerini görürsünüz. Bir de piyasada Çin’den gelen keçeler var tabii. Akrilik malzemeden yapılmış yapay keçeler” diyor. Türkiye’de üretilen ve Anadolu keçesi denilen ıslak keçenin çok kaliteli bir ürün olduğunu ve her yörenin ürettiği renkler ve figürlerle farklı bir özelliği olduğunu anlatıyor.

Açılan kursla Doğanbey’de keçe sanatının yaşaması için toprağa bir tohum düştüğünü dile getiren Ayfer Güleç, “Keşke bu kursu İzmir içinde merkezi bir yerde de açabilsek. Keçe ana teması sağlık olan EXPO için çok anlamlı bir ürün. Sağlıklı, tamamen doğal, tamamen geleneksel bir ürün. Bu ürünün kent merkezinde work-shoplarla gelen yabancı konuklara tanıtılması çok güzel olurdu” diyor.

Geleneksel el sanatımızın yaşaması, gelecek kuşaklara aktarılması için Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın çabasıyla 10 yıl önce 20 dolayında olan keçe ustası sayısı bugün 50’ye ulaşmış. Bakanlığın çabasının yerel yönetimlerle de desteklenmesi gerektiğini belirten Ayfer Güleç, “Seferihisar bu konuda ilk adımı attı. Ancak yaygınlaştırmak, açılan kurslarla sanatı gençlere çocuklara da anlatmamız gerek” derken okullara yok olan bu sanatın ustalarının davet edilmesi gerektiğini ya da çocukların atölyelere götürülmesi gerektiğini söylüyor.
Keçe nasıl üretiliyor?

“Keçe dokuma kumaştan önce dünyadaki ilk tekstil ürünü. Yünün basınç ve sabunlu suyla sıkıştırılmasıyla oluşan bir ürün. Kök boyalarla renklendiriliyor. Keçeyi herkes yapabilir diyen sanatçı, süreci renkli elyafla yani yünle resim yapmak diye özetliyor. “Sanki bulutlarla resim yapıyorsunuz” diyor. Temel malzeme yün, zeytinyağlı sabunlu su ve insan emeği. Önce hasır üzerine yünü seriyorsun. Desenini tasarlıyorsun. Sabunlu suyla ıslatıp, hasırı rulo yapıyorsun. 45 dakika boyunca dövüyorsun ruloyu” diye anlatıyor. Ayfer Güleç, pano türü bir çalışmanın üç üç buçuk saatte hazırlanabildiğini söylese de, ardında bıraktığı 22 yıllık sanat yaşamını, deneyimini, birikimini de eklemek gerek diye düşünüyorum.
(Fotoğraflar: Hüseyin Erciyas)