Bu yıl 7-9 Haziran 2013 tarihleri arasında, ülkemizdeki Sakin Şehir hareketinin başkenti Seferihisar’da, Cittaslow Genel Kurulu gerçekleştirilmiş, genel kurulda da Şanlıurfa’nın Halfeti ilçesi Cittaslow Birliği’ne katılan 166. kent olarak yer almıştı. Türkiye’nin dokuzuncu Sakin Şehir’i olan Halfeti’nin Kaymakamlığı, Sığacık Kalesi içindeki alanda Türkiye’nin diğer sakin şehirleriyle birlikte bir stand açmıştı. Kenti tanıtan dökümanlar, yiyecekler, el işleri getirmişti İzmir’e. Sığacık’ta yerlilerin anlattığı Halfeti’ye üç ay sonra gelince, Kaymakamlık’taki yetkililerin ilçenin güzelliklerini abartmadıklarını gördüm gerçekten.
Karagül dizisi Cittaslow’dan daha çok biliniyor

Şanlıurfa’ya uzaklığı 120 kilometre olan Halfeti’ye yaklaşık iki saat süren, ilçeye yaklaştıkça fıstık ağaçlarının yoğunlaştığı bir yoldan ulaşılıyor. İlçeye girerken, “Yavaşlayın Halfeti’desiniz” tabelası göze çarpıyor. İlçede gördüğümüz, Cittaslow hareketiyle ilgili tek emare de bu zaten.
Yukarı Göklü isminde bir kasabası 35 köyü ve 34 mezrası bulunan Hafeti ilçesinde eski yerleşim alanının büyük kısmı Fırat Nehri üzerinde Birecik Barajının yapılmasıyla baraj gölü suları altında kalmış. İlçenin yeni yerleşim yeri Karaotlak Bölgesi olarak saptanmış ve ilçe yeniden inşa edilmiş.

Şu an sular altında kalan Eski Halfeti yavaş yavaş turistik bir bölgeye dönüşmeye başlamış. İlçe bu yılın Mayıs ayında Finlandiya’nın Kiristenstad kentinde düzenlenen Cittaslow Uluslararası Koordinasyon Komitesi toplantısında Türkiye’nin yeni Cittaslow’u olmuş. Nüfusu 50 binden az kentlerin, doğasını, geleneklerini, yemeklerini ve yöresel özelliklerini koruyarak kalkınmasını öngören Sakin Şehir hareketi gerçekten de Halfeti’yle özdeşleşiyor.
Halfeti zümrüt rengi bir nehrin etrafını çevreleyen sert kayaların oluşturduğu bir vadi içinde yer alıyor. Zaman kavramını yitiriyorsunuz Halfeti’de. Evler Mardin’deki evleri çağrıştırır şekilde taş ve iki katlı. Sadece bölgede yetişen siyah gül, Fırat nehri kenarındaki taş evleri ve yöresel şabut balığı yemeğiyle adını duyurmuş.

İlçede öyle bir hareketlilik var ki, bizi zümrüt yeşil nehirde teknesiyle dolaştıran Kaymakamlık’ta görevli Bülent Görgülü, “Bu hareketliliğe alışık değiliz biz. Çok kalabalık oldu burası şimdiden. Araba park edecek yer bulamıyorsunuz. Öyle bir alanımız da yok zaten” diyor.
Nehir kıyısındaki evlerinde yaşayan sakin şehirin insanları aslında henüz Cittaslow kavramıyla tanışmamış görünüyor. “Cittaslow turizmi canlandırdı mı?” diye sorduğum yerliler “Turizmi canlandıran Karagül dizisi oldu” diye yanıt veriyor. Dizi turizminin getirdiği hareketliliği; Fatmagül’ün suçu ne? dizisinin bazı bölümlerinin çekildiği Çeşme Ildırı’da gören biri olarak kabul etmemek mümkün değil.

Bizi tekneyle bir kısmı sular altındaki Savaşan Köyü’ne götürürken bilgiler veren Bülent Görgülü, “Bakın şurası Özcan Deniz’in suda Kendo Ağa tarafından boğulduğu yer” diyor. Dizideki yaşamla buradaki yaşamın ortak yönleri var mı? diye soruyorum”, Var, ama Kendo Ağa abartıyor biraz. Çoğu yerde dizide anlatılanlar bizim gerçeğimizle bağdaşmıyor” karşılığını veriyor.
Tekneler vızır vızır

Teknelerin biri gidip biri geliyor. Aynı anda bir kareye üç teknenin girdiğini görüyoruz fotoğraf çekerken. Tekneyle nehir turu kişi başı 10 liradan yapılıyor.

Yol boyunca gördüğümüz Rumkale’de, sular altında kalan Savaşan Köyü de gerçekten çok çok etkileyici. Rumkale, sert kayaların üzerinde yer alan ve şu an restorasyonu yapılan Rumlar’dan kalma bir kale. İncil’in çoğaltıldığı ilk köy olarak bilinen kalenin inanç turizmi için çok önemli bir yer olduğunu belirtiyor rehberimiz Bülent Görgülü.
Nehirin kimi yerde 50-60 metreyi bulan derinliği olduğunu söylerken bu yıl çıkartılan bir genelgeyle tehlikeli olduğu için nehirde yüzmenin yasaklandığını belirtiyor. İlçede yıldızlı yıldızsız ya da butik bir tesis bulunmadığını öğrenirken, Kaymakamlığın yeni yaptırdığı konaklama tesislerini gösteriyor Bülent Görgülü. “Aynı zamanda nehirde yüzmek tehlikeli olduğu için yarı olimpik havuz yaptırdı kaymakamlık” diyor.

Savaşan Köyü’ne geldiğimizde çay içmek için iniyoruz tekneden. Teknenin durduğu yer köyün camisinin hemen yanı. Caminin minaresi su üstünde kalmış. Yıllardır fotoğrafını gördüğümüz yeri bu kez biz fotoğraflıyoruz, büyükbir keyifle.
Bir zamanlar çiftçilikle uğraşan köyün yerlilerinden Yunus Koçak (68) çevredeki beş çay bahçesinden birinin sahibi. Odun ateşinde demlediği ithal çayı bardaklara doldururken yaşamlarından kesitler sunuyor bize:

“Teknelerin hareketliliği bizim işimize yansıyor ama büyük tekneler kıyıya çıkarmıyor yolcuları. Hal bu ki çıkarsa burada bir bardak çay içseler, bize iş. Bizim köyde sular altında kalan 17 ev bulunuyor. 300-350 kişi yaşardı daha önce burada. Meyva bahçelerimiz vardı. Hepsi sular altında kaldı. Hak edişlerimizi de tam alamadık. Hayatımızı su değiştirdi. Suyun içindeyiz ama bizim bölgeye 7 kilometre uzaktan gelidği için suya dünyanın parasını ödüyoruz şimdi. Bir de bitmez tükenmez elektrik kesintileri yaşıyoruz. Halbuki Birecik ve Atatürk Barajı yanıbaşımızda.”

Halfeti merkezinde Halk Eğitim Merkezi’ne ait bir hediyelik eşya dükkanı görüyoruz. Pazar olduğu için kapalı. Az ötede birkaç tane hediyelik eşya satan dükkan daha var. eşya dükkanları oldukça basit hazırlanmış.
Henüz Cittaslow rüzgarı esmemiş buralarda. Dükkanlardan birinin önünde ünlü Karagül fideleri duruyor. Dükkan sahibi Medine Yazgan selamlıyor bizi. “Su yaşamınızı nasıl değiştirdi?” diyorum, “Biz de az önce suların altında kalan meyva bahçelerinden konuşuyorduk. Çok değişti buralar. Bağımız bahçemiz gitti” diyor.

Sakin Şehir konusunda Seferihisar’daki değişimi anlatıyorum, seviniyor. “Henüz sakin şehir bizi etkilemedi ama Karagül’ün çok faydası oldu. Ama bugün sanatçıları göremezsiniz. Çok rahatsız ediyorlar fotoğraf çektirip imza istiyorlar, onlar daha çok Gaziantep de kalıyorlar” diyor Medine Yazgan.
Görünen o ki, Halfeti’nin Cittaslow konusunda alması gereken bir hayli yol var. Ama sanırım öncelikle halka Sakin Şehir’in ne olduğunu iyice anlatmak gerekiyor
Çünkü Karagül dizisinin estirdiği rüzgar bittiğinde ilçenin yelkenini şişirecek olan Cittaslow hareketi olacak
(Fotoğraflar: Hüseyin Erciyas)