Tarık Dursun K.’nın semtleri sizi bekliyor…
Ne zaman yanına varsanız, ilerleyen yaşına karşın hiç boş durmadığını görürsünüz. Hep üreten, düşünen, yazan bir adam.
Yazar Tarık Dursun K. ile tanışmam bir kitap projesiyle gerçekleşti. 2011 yılında Heyamola Yayınları’nın yayımladığı “41 yazar 41 semt” projesi kapsamında yazarla bir söyleşi yapabileceğimi, yazarın çocukluğunun ve gençliğinin geçtiği semtleri yazabileceğimi söylemişti projenin koordinatörü Fergül Yücel. “İzmir Ah! Tarık Dursun K.’nın Semtleri” kitabı böyle bir öneriyle çıkmıştı ortaya.

Önce Karşıyaka’daki evinde görüştük sonra da yaşlılığında ona yaşam kaynağı, esin kaynağı olan Foça’da. Denizi hiç sevmediğini söylemesine karşın Karşıyaka’daki evi denize nazırdı. Foça da ise her akşam mutlaka deniz kıyısındaki kahvede alıyordu soluğu sevgili yardımcısı, can yoldaşı, ona bir kız evlat gibi düşkün Hamide Bahriyeli ile. Yazarın çocukluğunun ve gençliğinin geçtiği Topaltı, Ballıkuyu, Ali Reis Mahallesi, Tilkilik, Namazgah, Havra Sokağı, Kemeraltı, İkiçeşmelik, Eşrefpaşa, Bayramyeri, Bahribaba, Damlacık, Konak, her buluşmamızda oturduğumuz yerde altını üstüne getirdiğimiz semtlerdi.

Kitabı tamamlayıp kendisine taslakları götürdüğümde çok heyecanlanmıştım. Kitabı beğendiğini söyleyip, imza günümüzde yanımda olmak istediğini söylemesi sınıfı geçtiğimin işaretiydi. İmza gününde birlikte imzaladık kitapları, birlikte söyleştik okurlarla. Büyük bir onurdu benim için.

Yazarın çocukluğunun, gençliğinin geçtiği semtler ilginçtir benim de çocukluğumun geçtiği, güzel anılarla yüklü semtler. İzmir’de 1931 yılında doğan Tarık Dursun K.’nın çocukluğunda anne babasının elinden tutarak dolaştığı, fotoğraf çektirmeye gittiği, bayramlık alışverişlerinin yapıldığı, arkadaşlarıyla haytalık ettiği sokaklar bugün hala ayakta. İzmir’in fiziksel olarak neredeyse hiç değişmemiş, sosyal yapısı ise ciddi deformasyona uğramış, yaşlanmış, yıpranmış ve yoksul semtlerinde yazarla farklı zaman dilimlerinde yaşamış olmak büyük keyif aslında.

Tarık Dursun K. İzmir’i en iyi anlatan yazarlardan birisi. “Taş Taş Üstüne Kaş Kaş Üstüne”, “Gavur İzmir Güzel İzmir”, “Dul Evi”, “Hasangiller”, “Rızabey Aile Evi” içinden İzmir geçen kitaplarından… Yazar İzmir’i öyle güzel anlatıyor ki bu kitaplarda, bir sayfada Kadifekale’ye çıkan dik yokuşlardaki yaseminlerin, limon çiçeklerinin kokusunu duyarken, bir başka sayfada Körfez’e bakan teraslarda kurutulan tarhanaların kokusu geliyor burnunuza. Kapıların önüne konuverilen karpuz kabukları, saçlarını topuz yapmış, kapı önünde çekirdek çitleyen Musevi kadınlar, teraslarda akşam saati sofrayı hazırlama telaşındaki Giritli kadınların koşuşturması sayfaları çevirdikçe gözünüzün önünde canlanıveriyor…

Yazarın çocukluğunun önemli bir bölümü Ali Reis Mahallesi’nde geçmiş… Yazarla yaptığım söyleşinin ardından gidip görme olanağı bulduğum ve tanıştığım Ali Reis Mahallesi, İzmir’in yukarı mahallelerinden. Bambaşka bir dünya. Bakın Tarık Dursun K. “Kaş Kaş Üstüne, Taş Taş Üstüne” kitabında bu eski İzmir semtini anlatırken, “Eski İzmir, eski ve düz İzmir’in tek yokuşlu semtidir. Namazgah’tan, basamak basamak kimi tanıdık kimi tanımadık merdivenleri, dar ve sık gölgeli yokuşları çıkar, birbirine yaslanmış asırlık sakız evlerinin cumbalı büklümlerinden geçer, Tekke’yi arkanıza alır ve Ali Reis Mahallesi’ne varırdınız” diye anlatıyor.

Karşıyaka’da doğup, İzmir’de büyüdüğünü dile getiren Tarık Dursun K., “İzmir Alsancak değildir, Karşıyaka hiç değildir. Ali Reis Mahallesi gerçek İzmir’dir” derken insanı şaşırtıyor. Kitaplarında anlattığı, yazarın çocukluğunun geçtiği semtleri kentine yabancı bir turist gibi gezerken gördüğüm manzara karşısında şaşırıp kalıyorum.
Hani şimdi gidip bir bakalım deseniz, yine o Ali Reis’i bulursunuz, üzerinden onca yıl geçmesine karşın. Zamanınız elverdiğinde derim ki, çoluk çocuk üşenmeden düşün yollara. Güzel İzmir’in, bu eşsiz kentin en eski semtlerini, yeniden keşfedin. İzmir, yazarın dediği gibi Alsancak ya da Karşıyaka’dan, Kordon ya da Çeşme’den ibaret değil.

Eşrefpaşa’dan çıkın yola, İkiçeşmelik’e doğru aşağı verin kendinizi. İsterseniz Bayramyeri’ndeki alt geçitten tarihi Roma Yolu’nu geçerek çıkın İkiçeşmelik Caddesi’ne. Sonra hiç düşünmeden ara sokaklara dalın, kaybolun sokaklarda. Dolaşırken başınızı yukarılara kaldırın mutlaka. Evlerin cumbalarına, arada sürpriz şekilde size gülümseyen ahşap oymalara, taş binalardaki yaşanmışlıklara, sokaklarda saklanmış küçük camilerin işlemelerine, yok olup giden sokak çeşmelerinden kalan izlere bakın dikkatlice.
Arabaların köşelerinden dönerken zorlandığı daracık sokakları aşarken, evlerin pencerelerine, kapı önündeki eğrilmiş basamaklara, kapı kollarına, tek tük kalmış el seklindeki kapı tokmaklarına bakmayı da ihmal etmeyin. Kentin yoksulluğunu, yoksunluğunu, terk edilmişliğini görün ve hafızanıza kazıyın. Unuttuğunuz İzmir’i, anne babanızın çocukluğunun geçtiği İzmir’i hatırlayın, çocuklarınıza anlatın.
Tarık Dursun K.’nın semtlerini gezdiğinizde göreceksiniz ki; bu kentin sokaklarında hala sizin çocukluğunuzdaki gibi saklambaç, ip atlama, kaydırak oynayan çocuklar var. Hatta bu sokaklardaki bakkallarda hala şekerli leblebi, leblebi tozu, top şekerler bulabilirsiniz.
Eğer zamanım yok diyorsanız, size önerim İzmir’in çınarı Tarık Dursun K.’nın bir kitabını edinin hemen. İlerleyen yaşına aldırmadan hala yazan, hala anlatan ve pırıl pırıl bir bellekle kentinin geçmişini aydınlatan, bize bambaşka bir İzmir anlatan Tarık Dursun K.’nın semtlerine daha fazla geç kalmadan siz de bir selam verin…
“Daha yapacak çok işimiz var…”
Tarık Dursun K. hep üreten, hep düşünen, hep yazan bir adam. Yaklaşık 15 günden bu yana sağlık sorunları nedeniyle önce Karşıyaka Devlet Hastanesi’nde tedaviye alınan, daha sonra Alsancak Devlet Hastanesi’ne nakledilen yazarın sağlık durumu her geçen gün daha iyiye gidiyor. Önceki gün ziyaretine gittiğimde gözlerini açıp gülümsüyor ve kısık bir sesle de olsa, “Daha gitmiyorum, yazacak çok şey, yapacak çok iş var” diyordu bana. Sonra da bitkin düşen bedenine aldırmadan heyecanla, kısa kısa cümleler kurup üzerinde çalıştığı son senaryoyu anlatıyor. Senaryosunun adı “Mustafa”.

Tarık Dursun K.’nın altı yıldan bu yana bakını üstlenen yardımcısı Hamide Bahriyeli yanı başında. Baba kız gibi olmuşlar artık. Hamide Hanım aynı zamanda asistanı durumunda yazarın. Tarık Usta’nın, Mustafa Kemal’in yaşamına giren dört kadına duyduğu aşkı senaryolaştırırken rahatsızlandığını söylüyor. “Elena’yı yazıyordu Tarık Amca. Yaklaşık 200 sayfa olmuştu. ‘Dinlen’ dedim ama dinlemedi beni, vücudu biraz güçsüz düştü sanırım. Bizi biraz korkuttu, ama şimdi çok iyi. Hastaneden çıkar çıkmaz yazmaya koyulacak yine” diyor. “Elena’dan sonra, Fikriye, Kontes ve Latife var” diyerek Hamide Hanım’ın sözlerini tamamlıyor Tarık Dursun K.
2013 yılının yazar için oldukça hareketli ve keyifli bir yıl olduğunu söyleyen Hamide Bahriyeli, “Tarık Dursun K.’nın yaşamının anlatıldığı “İmbatla Dol Kalbim” belgeselinin ardından, İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin Tarihe Saygı Yerel Koruma Ödül töreninde içinden İzmir geçen eserleriyle İzmir’e Katkı Ödülünü almak onu çok heyecanlandırdı. Bu yıl sonunda ise çocuklar için yazdığı masal kitapları dört cilt halinde, her güne bir masal olacak şekilde basıldı. Hastaneden çıkınca önce senaryoyu tamamlayacağının söylüyor, sonra yine yazmaya devam” diyor. Hemen belirtelim, yazar işine duyduğu sevgiyle yardımcısı Bahriyeli’ye de ilham vermiş. Yazarın 81. doğum gününde onun sevenlerinden derlediği mesajları kitaplaştırarak, “Öpüldünüz Çocuklar” isimli bir kitap derlemiş…
İzmir’in edebiyat çınarının bir an önce iyileşerek, bize ve çocuklara daha uzun yıllar İzmir’i anlatmasını diliyoruz.