Kendisiyle İzmirin tarihi yapılarından olan ve sokağa da adını veren evinin mutfağında söyleştik. Mutfak dediğime bakmayın. 3 bin metrekarelik bir mekanın haremlik, selamlığının yanı sıra bir dönem mutfak olarak kullanılan bölüm, bugün bizim normal apartmanlarda oturduğumuz daireler kadar bir alanı kaplıyor.
Ayşe Mayda Evini, İzmirin eski valilerinden Sadrazam Kamil Paşa, oğlu Sait Paşa için inşa ettirmiş. İzmirde 1901 yılında Saat Kulesini Raymond Charles Péréye yaptıran Kamil Paşa, eseri çok beğenince aynı tarihte hem bu konutu hem de Sarı Kışlada bulunan 25 musluklu havuzu yaptırmış. 62 yıl boyunca oturduğu, Saat Kulesiyle yaşıt köşkü ısıtmak, merdivenleri inip çıkmak zorlaşınca Ayşe Mayda, konutun restore ettirdiği mutfak bölümünde yaşamaya başlamış.
Siyah beyaz bir film izledik

Bir madalyanın izinde
Ayşe Maydanın tatlı anlatımlarını karşılaştığımız her ortamda zevkle dinlesek de onu ziyaret etmek istememin asıl nedeni yakasında gördüğüm bir madalyaydı. Birkaç yıl önce Konak Belediyesinin düzenlediği Ustaya Saygı etkinliğine konuk olan Ayşe Maydanın yakasında, Türk Hava Kurumunun 1925-1950 yılları arasında uçak alınması için bağış yapanlara verilen bir altın madalya dikkatimi çekmişti. Bu madalya, o yıllarda kuruma bir defada 200 lira ya da düzgün taksitlerle 250 lira veren bağışçılara veriliyordu. Peki 1916 doğumlu Ayşe Maydada bu madalya ne arıyordu?

Hamalbaşı Salih Ağanın kızı olmak
Ayşe Mayda kendisinin de dediği gibi şanslı bir çocuk olarak doğmuş. Hem varlıklı hem de çocuğunu özel bir okula gönderecek, Türkiyenin ilk kadın ortodontisti olmasına yol açacak geniş görüşlü bir ailenin çocuğu olmuş. Mayda şunları anlatıyor ailesine ilişkin:

Babasının Kemeraltındaki işyerlerine ilişkin bilgi verirken az önce oradan gelmiş gibi canlı anlatıyor Ayşe Mayda. O yılların Kemeraltını dinliyoruz kendisinden:

Herkese yardım eden bir adam

Okulumuz Memleket Hastanesinin arkasında, özel bir kız okuluydu. Çok güzeldi o günler. Orası kapandıktan sonra bu binayı babamdan kiralayan İtalyanların Okuluna gittim çok kısa bir süre. 1928 yılıydı galiba. Sörler vardı burada. Disiplinli bir okuldu ben alışmışım serbestliğe. Kız kardeşim buraya devam ett, ama ben sevemedim. Çünkü bütün arkadaşlarım Amerikan Kız Kolejine gidiyordu. Ben de oraya gitmek istedim. O zamana kadar eşarp kimse kullanmazdı İzmirde. Okulun öğrencilerinin de coce de rouj renginde yani horoz ibiği rengi, portakal rengi gibi eşarpları vardı. Bayılırdım onlara, bir de ellerde raketler tenis oynuyorlar. Okula 1928 senesinde beşinci sınıftan başladım. 1937de liseden mezun oldum.
Türkiyenin ilk ortodontisti

1933de, Atatürk o zaman Almanyadan kovulan yahudileri aldı, İsmet İnönü ile birlikte. Çok ünlü hocalar mesela Dember fizikti, Arndt fizikte ya da kimyada, bizim hocamız ise Prof.Kantorowiczdi. Çok sevdik laboratuvarı, hocalar bizi sevdi. Okul bittikten sonra 4,5 yıl da Prof. Kantorowiczin asistanlığını yaptım. 1941den 1945e kadar. Harp yıllarıydı. Annem İzmirden hastalanıp çağırınca hocam kal dese de annemin yanına döndüm. Hocam dönmek istediğimi söylediğimde, Ne yapacaksın o dead townda? yani ölü şehirde demişti.
Ayşe Mayda okuldan ayrılırken hocasına, İzmirde açacağı işyerinin tabelasına ne yazayım diye sormuş. Hocası ona sadece Ayşe Mayda yaz demiş. Neden diş hekimi, ortodontist değil de sadece isim? dediğinde, Öyle meşhur olacaksın ki, Ayşe Mayda deyince kim olduğunu bilecekler diye yanıt vermiş Prof. Kantorowicz. Ve Ayşe Mayda markası da böylece doğmuş.
Çalışan bir kadın olmak

Ben çok mücadele ettim. Çünkü o yıllarda ortodontisliğin ne olduğu bilinmiyor. Herkes çocuğumun dişlerini oynatma diyor. Savaş yılları, malzeme yok, tel yok. Avrupaya giden arkadaşlarımızdan rica ediyoruz malzeme için. Kemeraltında elektrikçilere gidip bantları yapıştırtıyorum. Sterilizatör bile bilinmiyordu. Ben bir mühendis arkadaşımla ilk sterilizasyon makinasını yaptırtmıştım. Berberlerin dişçilik yaptığı, insanların yüzünün apselerle şiştiği, antibiyotiklerin bilinmediği yıllardı. Ama ben işimle kabul ettirdim kendimi. Kendini kabul ettirmek lafla olmaz. Güzel bir iş yaptın mı karşındaki de görür takdir eder seni.
Atatürkü görmek
Ayşe Mayda eğitim ve iş yaşamı boyunca İstanbulun da, İzmirin de en güzel yıllarına tanıklık etmiş. İzmirde entellektüel, eğitimli, aydın insanlar hep yoldaşı arkadaşı olmuş. Kendi döneminin İzmirine dönüyor söyleşirken, İzmirin böyle büyüyeceğini hayal bile edemezdim. Ben İzmiri çok beğenirdim. Tramvay Caddesi derdik buraya, Mithatpaşa Caddesi değildi o zaman. Bütün köşklerin bahçesinde yaseminler, güller mis gibi kokardı okula giderken. Benim zamanımda kadınlar sokağa pek çıkmazdı, evdeydi. Atatürkten evvel atlı tramvaylar vardı. Ortada perde olur, önde erkekler arkada kadınlar otururdu. Sonra tramvaylar iki türlü oldu diyor.

Bir kere Sadık Bey Gazinosunun orada gördüm Atatürkü, dans ederken. Sadık Bey Latife Hanımın dedesi. Muammer Beyin babası. Onun yukarda yazlığı vardı. Orada balo yapıldı. Hepimiz koştuk gttik. Beyaz perdeler var aradan bakıyoruz. Atatürk geldi, yanında Salih Bozok var, yaveriydi. 1934 gibi olmalı. Atatürk, Hakimiyeti Milliyenin bir öğretmeni vardı, Çetin Beydi sanırım, onun hanımıyla dans ettiler. Atatürk, çok yakışıklıydı. Atatürk gelip de bizi beğeniverirse diye saklanırdık. Atatürk bir vals yapardı, fraklarının kuyrukları uçardı adeta. Başka türlüydü o dansı izlemek.
Ayşe Mayda ile sohbetimizde İzmirin tanınmış simalarını konuşuyoruz. Necati Cumalı, Safiye Ayla ve Mekke Emirinin oğlu olan eşi Şerif Muhittin Targan, Ruhi Su, Rakım Elkutlu, Cevat Şakir Kabaağaç, Ferit Eczacıbaşı, Samim Kocagöz, Haluk Cansın diye sıralıyor Mayda. Yanından ayrılırken, İzmir benden sorulur diyor o güzel gülümseyişiyle
Fotoğraflar: Hüseyin Erciyas
Category: Köşe yazıları