Üniversiteden mezun olup çömez bir gazeteci olarak profeyonel iş yaşamıma başladığımda tanıştığım bir büyüğümü, değerli gazeteci ağabeyim Aydın Daruga’yı bugün sonsuzluğa uğurladık.
Günaydın Gazetesi’nin 1990 yılında yayın yaşamına başlayan İzmir ekinde birlikte çalışma olanağı bulduk Aydın Daruga ile. Mürsel Paşa Bulvarı’ndaki binada çalışıyorduk. Güneş ve Tan gazeteleriyle aynı binayı paylaşıyorduk. Baskı tesisi binanın zemin katındaydı.
Dokuz Eylül (Basmane) Meydanı ile gazete binası arasında, Kültürpark’ın duvarına ilişmiş küçük küçük meyhaneler, çevrede ikinci, üçüncü sınıf oteller vardı.
Çok istememe karşın, haber merkezi yerine yazı işlerinde sayfa sekreteri adayı olarak işe alınmıştım. Yıllar sonra fark ettim ki, bu serviste işe başlamakla bilmeden koluma değerli bir altın bilezik takmışım. Gençlik işte, insan gönlünden geçenin mi, başına gelenin mi iyi olduğunu bilemiyor o yıllarda…
Ege Üniversitesi Basın Yayın Yüksek Okulu’nun Gazetecilik ve Halkla İlişkiler Bölümü’nü bitirmiştim. Cumhuriyet ve Yeni Asır gazetelerinin haber merkezlerinde staj yapsam da işin mutfağında olup bitenlerden çok uzaktım. Yazı işlerinde ne yapılır, sayfa nasıl tasarlanır, başlık nasıl açılır, haber nasıl değerlendirilir, spot nasıl çıkartılır, hangi fotoğraf haberi satar, dia nedir, nasıl ölçülendirilir, mizanpaj nedir, orantı çarkı ne işe yarar, hiç bilmediğim konulardı.
Doğal olarak çok sıkılıyordum ve üzülüyordum. Aklım haber merkezinde, bedenim yazı işlerinde, her biri benden en az 10 yaş büyük meslektaşlarımla işe başlamıştım. Ekip o gün için müthişti, kimler yoktu ki bu serviste… Gazetenin İzmir Temsilcisi Kenan Seven, Günaydın İzmir’in Yazı İşleri Müdürü Hamdi Türkmen, Genel Yayın Yönetmeni Erdal Şafak’tı. Yazı işleri servisinde sayfa sekreterleri Aydın Daruga, Erkin Usman, bol ödüllü Erkan Karadede, rahmetli Dinçer Kocakarakuş, Mustafa Çabuk ve rahmetli Akın Kıvanç, Sahir İçöz temel kadroyu oluşturuyordu. Daha sonra bu kadroya yine sektörün önemli isimleri de katıldı farklı zamanlarda.
Haber merkezi de o dönemin en güçlü kadrosundan oluşuyordu. Anımsadığım kadarıyla Hüseyin Yoldaş, Rıdvan Kaynar, Esin Kurtulmamış, Macit Sefiloğlu, Esen Evran, Nurgül Uçar, Enver Çağlar, Uğur İşven, Yücel Arı, Sadık Uçar, Özlem Balcı, Engin Yavuz, Gürkan Ertaç, Cumhur Erkek, Reyhan Berkman, Yusuf Çınar, Atilla Köprülüoğlu, Alaattin Gürırmak, Suat Çabuk, Muhittin Akbel gazetenin haberci kadrosundaki isimlerdi.
Eti senin kemiği benim
Yazı İşleri’nde birinci sayfanın sekreteri Aydın Daruga abimizin yanına oturtmuşlardı beni. “Eti senin kemiği benim” demişti ilk gün Sancar Marflu’nun önerisiyle beni işe başlatan Hamdi Türkmen. Açıkçası tedirgin olmuştum. Yüksek sesle konuşup şarkı söyleyen, elinde sürekli sigarası, küfürü pek seven, zaman zaman “Hadi kızım bana bir kahve kap gel” diyen bir adam. Önceleri bozuluyordum, “Ben üniversite mezunuyum, niye kahve alıp geleyim ki” diyordum kendi kendime. Zaman geçtikçe, “Ben sana bir kahve getireyim” demeye başladım farkında olmadan. Son derece sabırlıydı. Bitmek tükenmek bilmeyen sorularıma sabırla, sıkılmadan yanıt verirdi. Sıkıldığımı gördüğü zamanlarda ise, “Yapacaksın, öğreneceksin sen de, izle bizi” derdi. (Fotoğraf: Eray Bozkurt)
Hala büyük bir miras gibi sakladığım orantı çarkıyla tanıştırmıştı beni. Bir dia nasıl büyütülür, ancak o çarkla yol alabiliyordum. Zamanla sayfa tasarımını, başlık kaç punto olur, hangi font kullanılmalı gibi teknik konuları öğrenmiştim. Hatta birkaç ay sonra her hareketini gözlediğim ve sürekli not aldığım Aydın Ağabey sayesinde bana bir sayfanın yapımını bile vermişlerdi.
Gazetenin en hafif sayfalarından biri olan ikinci sayfayı tasarlamak bile saatlerimi alıyordu acemilikle. Yine de hoş görür, sıkıştım mı destek verirdi Aydın Ağabey. Bir de en çok haber yapma isteğime göz yumardı. “Ağlarda Çırpınan Balıkçılığımız” başlığıyla bir hafta süren bir yazı dizisi hazırlamıştım o yıl. Sayfamı hazırladıktan sonra kalan zamanda istihbaratımı yapıp hazırlamıştım yazı dizisini. İzmir Gazeteciler Cemiyeti’nden araştırma inceleme dalındaki ilk ödülümü de o yazı dizisiyle almıştım.
Gazete sayfalarının elle mizanpaj kağıtlarına çizildiği, başlıkların kağıtlara elle yazılıp dizgi servislerinde çıkış alındığı, çıkan film kağıtlarının redaksiyondan geçtikten sonra mumlanıp pikaj kartonlarına yapıştırıldığı, filmlerinin çekilip kalıpların alındığı yıllardan söz ediyorum. Hepi topu 25 yıl kadar öncesinden.
İşi öğreneyim diye bana ev ödevi verir, eve mumlanmış pikaj kartonlarını götürür, onları söker yeniden sayfalar hazırlardım. Ertesi gün Aydın Ağabey bakar, düzeltmeleri yapar, onca yoğun işi arasında bana zaman ayırır, işin inceliklerini anlatırdı.
Belli ki çok görmüş geçirmiş bir insandı. Bir İstanbul geçmişi vardı kimi zaman küçük küçük anlattığı. Gözleri uzaklara dalar, sigarasını derin derin içine çeker, “Geceler” şarkısını defalarca dinler ve dinletirdi bizlere de. Ta ki masa başındaki sekreterlerden biri isyan edip “Yeter Aydın” diyene kadar.
Gazetenin ömrü kısa sürdü. Yaklaşık 1,5 yıl sonra Asil Nadir’in sahip olduğu gazete ekonomik sıkıntılar nedeniyle kapatıldı. Hepimiz işsizdik. Üstelik Basın Yayın Yüksek Okulu’ndan mezun olmama karşın ne kadrom, ne basın kartım, ne de sigortam yapılmıştı. İşte bu nedenle tam 24 yıl sonra basın kartımı almak kısmet oldu zaten. Kadrosunun çoğunluğu Yeni Asır’dan gelen ekibin neredeyse tamamı yine Yeni Asır’a dönmüştü.
Yıllar sonra Gazetem Ege Gazetesi’nde gördüm Aydın Ağabey’i. Oysa ben hep İstanbul’a gittiğini düşünmüştüm. İzmir’de bir gazetede çalıştığını görünce çok sevinmiştim. Yanına gidip emekleri için yürekten teşekkür ettim. “Sen de çok çalıştın güzel kızım, duyuyorum yaptıklarını ve senin adına seviniyorum” demişti.
Sonra yine kaybettik birbirimizi.
Bugün cenazesine giderken Hüseyin’e, “Biliyor musun, bizim Aydın Ağabey ile çekilmiş hiç fotoğrafımız yok. Hatta benim gazetede çekilmiş fotoğrafım bile… Varsa bir köşede kalmış, bir ya da iki tane” dedim. Bugün her anımızı kaydederken o günler ne fotoğraf makinemiz vardı ne de elinde makinası olanlara “bir hatıra fotoğrafı çekelim” diyecek kadar zamanımız. Tek derdimiz bir günlük ömrü olan gazetenin bitmek tükenmek bilmeyen temposuna ayak uydurmaktı.
O gün çekemediğimiz fotoğrafı belki cenaze töreninde çekme fırsatı yakalarız dedim. Ne yazık ki mümkün olmadı. Belki sıcak belki yaz tatili belki de ölümününün duyulmamış olması nedeniyle bir avuç insanla uğurladık basın emekçisi Aydın Ağabey’i bugün son yolculuğuna. O gün birlikte çalıştığımız kadrodan katılan Fedai Ünal ile “niye fotoğraf çekilmemişiz ki” diye sorduk birbirimize üzülerek. İzmir Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Misket Dikmen, cemiyetin üyesi olmamasına karşın sevenleriyle birlikteydi Daruga’nın, tıpkı bir avuç meslektaşı gibi.
İnsanın yaşamı boyunca birçok öğretmeni oluyor. Aydın Daruga da benim öğretmenlerimden bir tanesiydi. Nur içinde yatsın, çok sevdiği deniz, Seferihisar Sığacık’taki ebedi istiratgahında yoldaşı olsun…
Yazar Saadet Erciyas’ın önceki “Kent-Yaşam” yazıları:
[catlist id=18 pagination=no]