Tarık Dursun K.’ya veda
Edebiyat dünyasının çınarı, İzmir’i en güzel anlatan yazar, şair, gazeteci ve sinemacı Tarık Dursun K.’yı geçtiğimiz hafta, 11 Ağustos Salı günü yitirdik. İzmirli olmaktan gurur duyan, öykülerinde romanlarında yolu mutlaka İzmir’den geçen yazar, Türkiye’nin en önemli edebiyat çınarlarından birisiydi.
Yaşamı boyunca kimbilir kaç kişiye esin kaynağı oldu, kalemine destek verdi Tarık Usta. O içten ve yalın anlatımıyla, günlük yaşamı, mekanları, sokakları ve özellikle de İzmir’i, yaşadığı semtleri en ince detaylarına kadar aktardığı gözlemleriyle kaç kişiyi etkiledi.
Ben 2011 yılında tanıştım Tarık Usta ile. Heyamola Yayınları’nın hazırladığı “41 Yazar – 41 Semt – 41 Kitap” serisi içinde yer alan “İzmir Ah! – Tarık Dursun K.’nın Semtleri” kitabını onunla yaptığımız uzun söyleşilerin ve araştırmanın ardından yazdım. İzmir’in unutulmaya yüz tutmuş, yapılan onca projeye karşın makus talihini yenmeyi bir türlü başaramamış eski semtlerinin, sokaklarının altını üstüne getirmiştik her görüşmemizde.
Yazarla tanışmaya gitmeden önce ne kadar heyecanlandığımı unutamıyorum. Yaşından daha çok kitabı olan, yaşımdan daha uzun süredir yazan, çağının tanığı, bir kalem ustasıyla söyleşmeden önce ulaşabildiğim kitaplarını gözden geçirmiştim. Daha önce okumadığım kimi kitaplarındaki ayrıntılara, betimlemelerdeki inceliklere bir kez daha hayran kalmıştım.
“Öpüldünüz Çocuklar”
“İzmir Ah!” kitabımın ardından bir başka çalışmayı da yardımcısı Hamide Bahriyeli’nin derlediği “Öpüldünüz Çocuklar” kitabı için yapmıştık. Yazarın 81 yaşına girdiği gün, ona verilmek üzere hazırlanan “kişiye özel bir adet armağan kitap projesi” için dostlarının ona ilişkin yazdığı görüş, duygu ve düşünceleri derlemiştik. Yaşamına dokunduğu, kimi zaman acıları, kimi zaman zorlukları, ama en çok dostlukları paylaştığı insanlar, kalemi kağıdı onun için ellerine almışlardı bu kez.
Yakınlarının, arkadaşlarının katıldığı, hep sevdiği gibi insanlarla iç içe olduğu doğum gününde, pastasını keserken öylesine heyecanlanmış ve öylesine mutlu olmuştu ki, göz yaşlarını tutamamıştı. Elinde armağan kitabı, “Sen de birşeyler söyle…” diyen dostlarına yanıtı ise, “Ben yazarım, konuşamam” olmuştu.
Büyük Usta’ya veda etmek kolay değil elbette.
Ben onu boynunda fuları, üzerinde tertemiz gömleği, ayaklarında pırıl pırıl ayakkabıları, kocaman gözlükleri, koltuğunun arkasındaki raflarda arkasında yüzlerce kitabın yer aldığı Karşıyaka’daki evinde anımsayacağım hep. Önünde onlarca proje için derlenmiş karmaşık notlar arasında, gülümserken…
Dilerim yazarın evi, bir anı evi olarak düzenlenip sağlığında olduğu gibi öğrencileri, yazmaya meraklı gençleri, okurlarını, dostlarını ağırlamaya, yollarını aydınlatmaya devam eder. Karşıyaka eski Belediye Başkanı Ahmet Kemal Baysak’ın 20 yıl önce, 2018 Sokak’a onun adını vermesi gibi vefalı bir davranış, ne güzel olur…
***
İzmir Ah!
Karşıyaka’daki evinde ziyaret ettim Tarık Usta’yı ilk kez.
Yer gök kitapla dolu salonu, aynı karmaşadan çıkıp geldiğim evimle öyle benzeşiyordu ki, yadırgamadım… Yanında yeni açmış katmerli bir pembe açelya, koltuğunda beni bekliyordu. Kendimi tanıttım, beni süzdü, birkaç soru yöneltti.
Yüzünde, “Bu çömez mi yazacak benim kitabımı” der gibi bir ifade ile baksa da, kibarlığından olsa gerek bir şey demedi.
Hamide Hanım, buz gibi bol bademli şerbetiyle geldi birkaç dakika sonra yanımıza. “Yanlış bir zamanda mı geldim?” dedim. “Bir yakınınızın mevlüdü mü vardı yoksa bugün?” diye sordum…
“Tarık Amca tatlıyı, şerbeti çok sever. Biz haftada bir şerbet ya da helva yaparız mutlaka” diye yanıtladı sorumu Hamide Hanım.
Vedalaşırken, içinde Saadet’li kelimeler geçen bir dörtlük okudu bana, heyecanımdan anlamadım bile tam olarak ne dediğini. İçimde bir endişe, ayrıldım yanından.
Evine tekrar gittiğimde bu kez masa başında rahmetli eşiyle birlikte başladığı antolojisinin başında çalışırken gördüm kendisini. “Bak devamı orada” diye gösterdiği koltukta 6 cilt eseri basılmayı bekler halde bana bakıyordu. Kapakları ellerken, sayfaları çevirirken içim titredi.
Dersimi çalışarak gitmiştim yazarın yanına. Zamanım elverdiğince elime geçen, içinden İzmir geçen kitaplarını alıp okumuş, sorular hazırlamıştım.
Elimde ses kayıt cihazı karşısına oturdum. Sorduğum sorulara net yanıt vermek yerine anılara dalan, konudan konuya atlayan yanıtlarıyla, belki de beni şaşırtmaya çalışan Tarık Usta ile çalışmaya “merhaba” dedik.
İzmirim Kitapları serisinde yer alan “İzmir Ah!, Tarık Dursun K.’nın Semtleri” kitabının serüveni böyle heyecanla başladı.
Tarık Dursun K.’nın çocukluğunun geçtiği semtler benim de çocukluğumun geçtiği semtler. Ben de yazar gibi doğma büyüme İzmirliyim. Yazarla aramızda 40 yıla yakın bir yaş farkı olmasına karşın, yolumuzun aynı semtlerde kesişmesi başından beri çok ilginç geldi bana. Anlattığı sokaklar, anne babasının elinden tutup götürdüğü fotoğrafçı, Bayramyeri, Ballıkuyu’dan seyrettiği İzmir manzarası farklı zaman dilimlerinde benim de yaşadığım karelere tıpatıp uyuyordu.
O anlattıkça ben sanki bir zaman makinesine biniyor, ağabeyi ile İzmir’in sokaklarında sabaha karşı gaz lambalarını söndürüyor, gün ağarmasına yakın otobüslerde İkiçeşmelik’ten aşağıya inerken onunla bilet kesiyor, bozuk paraların içindeki sahte paraları ayıklıyor, Kemeraltı’nda trança yiyordum.
Bir sonraki randevumuz Foça’da gerçekleşti. Ancak Foça’ya gitmeden Kemeraltı’nda Aktaş Kolonyaları’na gidip annesinin çok sevdiği Gizli Çiçek ile Altın Damlası almak için inanılmaz bir istek duydum. Benim annem de Gizli Çiçek’e bayılır. Hem anneme, hem Tarık Usta’ya aldım kokuları. Kolonyaları götürdüğümde, şaşırdı sonra, “Aman, Altın Damlası’nı uzak tut. Uzun süre çıkmaz kokusu üstümden. Annemde evimden gittikten sonra bir hafta kalırdı kokusu” dedi. Birlikte gülüştük.
Tarık Dursun K.’nın çocukluğunun geçtiği semtler benim de artık yaşamadığım ve uzun zamandır yolumun geçmediği semtler. Parlaklığını yitirmiş, kahkahaları susmuş, sokakları köhnemiş semtlere, şehrin ihmal edilmiş noktalarına dönmüş birçoğu.
Bayramyeri, Eşrefpaşa,Topaltı, Ballıkuyu, Ali Reis Mahallesi, Tilkilik, Namazgah, Havra Sokağı, Kemeraltı, İkiçeşmelik, Bahribaba, Damlacık ve Konak… Tarık Dursun bu semtleri öylesine güzel betimlemiş ki, elimde fotoğraf makinemle neredeyse sokak sokak gezdim anlattığı yerleri.
Adları çocukluğumdan aklımda kalmış Patlıcanlı Yokuşu, Yangın Yokuşu, Deve Çıkmaz sokaklar ailemin sayıları giderek azalan büyüklerinin ortak sohbet konusu oldu uzun süre. Sorularım karşısında herkes anılara bir yolculuğa başladı kitabın yazımı boyunca. Bellekler zorlandı, anılar depreşti, hikayeler çıktı sandıklardan birer birer. Eski dostlar, komşular, vefat edip giden aile büyükleri, gelenek görenekler, aşk hikayeleri, yemek alışkanlıkları, aile büyüklerinin şimdi bize komik gelen davranışları irdelendi inceden inceye.
Tarık Dursun K. beni elimden tutup bambaşka bir aleme sürükledi bilmeden sihirli kalemiyle…
Saadet Erciyas
(Öpüldünüz Çocuklar” kitabından…)
Yazar Saadet Erciyas’ın önceki “Kent-Yaşam” yazıları:
[catlist id=18 pagination=no]