Karataş, Basmane gibi, Damlacık, Değirmendağı, Güzelyalı gibi eski İzmir’e dair sürpriz anılarla karşılaşacağınız, kimi sokaklarında zamanın durduğu bir semt. Yerleşimin 1890’lu yıllardan bu yana sürdüğü semtte el verilmezse, göçüp gidecek onlarca yapı, kentin kültürel mirası mekanları yerel yöneticilerin ilgisini bekliyor.

Çocukluğu bu semtte geçmiş, bu semtte evlenmiş ve yaklaşık 50 yıldır bu semtte yaşamını sürdüren Abdulkadir Hazman, Karataş’ın yitip giden sesini duyurmak, solan renklerini yeniden canlandırmak, semtine ilişkin farkındalık yaratmak için çaba harcıyor. Derlediği bilgi ve belgeleri, semtin tanıklarının anlatımlarını bir kitaba da dönüştüren ve Ahmet Piriştina Kent Arşivi ve Müzesi’ne basılmak üzere teslim ettiğini belirten Hazman, “Karataş’ın üzerindeki karanlık artık kalksın” diyor.

Kısa bir süre önce kurulan İzmir Araştırmaları Topluluğu’nun üyesi olan Hazman’la Halil Rıfat Paşa semtinin ünlü mekanı “95’in Kahvesi”nde buluşup söyleştik. Ardından Karataş’ın sürprizlerle dolu sokaklarını dolaştık. Halil Rıfat Paşa Köprüsü’nü, sadece dört duvarı kalmış olan Yanık Kilise’yi, semtteki son aile evini, sessiz sedasız onarımı bekleyen Cumhuriyet Müzesi’ni ziyaret edip, bir anı evine dönmesi umut edilen Ayhan Işık Evi’ni konuştuk.
Çakabey’in donanma bölgesi

Tarihte “Tersane Bölgesi” olarak anılan, Çakabey’in İzmir’i aldıktan sonra donanmasını inşa ettirdiği Karataş yöresi, 1880’li yıllardan itibaren yerleşime açılmış. Uzun yıllar Yahudi, Rum ve Ermeni ailelere ev sahipliği yapmış. 1890’lı yıllardan sonra Türk ailelerin de yerleştiği bölge, daha sonra Göztepe yönüne doğru gelişmiş.
Farklı kültürlere uzun yıllar ev sahipliği yapan, denizle iç içe yaşayan Karataş bugün eski cazibesini ve ışıltılı yaşamını yitirmiş, yüksek apartmanlar soluğunu kesmiş olsa da İzmir için hala büyük önem taşıyan mekanlara ev sahipliği yapıyor. Devlet Tiyatrosu Konak Sahnesi önündeki virajdan başlayıp Asansör’e kadar uzanan bölgenin üst sınırını ise Halil Rıfat Paşa Caddesi çiziyor.

Kentin merkezi Konak’a yürüyüş mesafesindeki semtte eğitim kurumları, ibadethaneler, hastane ve özel mimarisiyle zamanın durduğu, birbirinden güzel köşkler, eski evler tarihi hamamlar bulunuyor. Geçmiş yılların aksine sayıları giderek azalan denize çıkan sokaklarda, yüksek ve betondan apartmanların gölgesinde ürkek duran bu eski evlerin kapısında yaseminler, turunç ve limon ağaçlarını hala görülebiliyor.
Tarihi Asansör, İzmir’in en eski okullarından İzmir Kız Lisesi, şu sıra tadilat gerekçesiyle boşaltılan ve onarım bekleyen Cumhuriyet Müzesi, Karataş Hastanesi, Ermeniler’den kalan Yanık Kilise, Halil Rıfat Paşa Köprüsü, Karataş’ın ayakta kalan tek aile evi, Bet İsrail Sinagogu, Ferdi Özbeğen’in, Ayhan Işık’ın, dünyaca ünlü şarkıcı Dario Moreno’nun yaşadığı evler hep Karataş’ın sınırları içinde bulunuyor.
Betonla kapatılan üç gözlü köprü

“Biz deniz görmeyen sokağa bizim sokak demezdik” diye başlıyor söze Abdulkadir Hazman. Karataş halkının kıyıdaki apartmanlar yapılmadan önce, hep denizle iç içe olduğunu söylüyor. Denize bakan kesiminde ailelerin çay içip, Ciğerci Cemal Ağa’dan ekmek arası ciğer yediği, arka taraftaki kapalı bölümde bilardo turnuvalarınnı yapıldığı Labri’nin Kahvesi’ni anımsıyor. Bugün Kumluk Apartmanı’na adını veren Kız Lisesi’nin karşısındaki yerde kadınların ve çocukların rahatça denize girebildiği minik bir kumsal olduğu günleri, Karataşlıların doldurduğu Devlet Tiyatrosu’ndaki keyifli oyunları, Deniz ve Site sinemalarındaki filmleri, İngiliz Bahçesi’nde ağaçların altında kitap okudukları zamanları özlemle anıyor.

Karataş’ın yıllar boyunca Rum, Ermeni ve en çok da Musevilere ev sahipliği yaptığını anlatan Abdulkadir Hazman, hoşgörünün her zaman hakim olduğu semtte bugün farklı kültürlerden kalan yapıların mutlaka korunması gerektiğini söylüyor. Hazman, Karataş’ta çok sayıda eski yapı olduğunu ama bir kısmının tescillenmediği için yok olma tehlikesiyle karşı karşıya olduğunu belirtiyor. Bu yapılara dikkat çekmek gerektiğini söylerken Halil Rıfat Paşa Köprüsü’ne ilişkin kısa bir süre önce tescil işleminin başlamasının sevindirici olduğunu anlatıyor.

Abdulkadir Hazman’la önce İzmir’in eski valilerinden Halil Rıfat Paşa döneminde aynı adı taşıyan cadde açılırken yaptırılan 1891 tarihli köprüyü ziyaret ediyoruz. İki gözü üstüne merdiven yaptırılan, bir gözü de betonla kapatılan köprüyü fark etmek bile çok zor bugün. Çevresi çöplüğe dönmüş köprünün betonla kapatılan gözünün üzerinde ay yıldız ve yapım tarihi açık bir şekilde görülüyor. Hazman, üç gözlü köprünün mimari yapısıyla Kervan Köprüsü’ne benzediğini dile getiriyor.
Yanık Kilise’yi fark etmek

Köprünün ardından diğer ziyaretimiz halk arasında “Yanık Kilise” olarak bilinen, Ermenilerden kalma kilise oluyor. Kiliseye giderken İngiliz Bahçesi’nin muhteşem manzarasını izleyerek, onlarca basamağın olduğu merdivenleri inerek yokuş aşağı yol alıyoruz. Adile Naşit Parkı’nın hemen yanındaki kiliseden geriye pek birşey kalmamış aslında. Kilisenin dört duvarının önüne Konak Belediyesi tarafından yıllar önce dikilen “Dikkat, tescilli yapı” yazan tabela bile paslanmış, grafiticilere pano olmuş. Binanın penceresi ise tuğlalarla örülerek binanın içine girilmesi engellenmiş. Abdulkadir Bey, “Bu kilisenin restorasyonu için harekete geçildiğini öğrendik. Bu bizim için sevindirici bir başka haber” diyor.

Abdulkadir Bey’in Yanık Kilise’nin eski girişi olduğunu belirttiği kemeri geçince sürpriz bir sokak çıkıveriyor karşımıza. Yaseminlerle, turunç ağaçlarıyla süslü sokağı, tek tük kalmış duvarlarında sarmaşıklar eski Karataş evlerini keyifle izleyerek aşıyoruz. Sokağın sonunda görkemli bir yapı olan Cumhuriyet Eğitim Müzesi’ni görüyoruz. Müze restore edilmek üzere kapılarını kapatmış. Hüzünle bekliyor. Bu müzenin sesini duyurmak için uzun süredir çaba harcayan Abdulkadir Hazman, “Valiliğin müzenin restorasyonu için ihaleye çıktığını öğrendik. Heyecanla bekliyoruz. Bu sürecin yakın takipçisiyiz” diyor.

Karataş’ın İzmir’in kültürel mirası olan önemli yapılara sahip olduğunun altını çizen Abdulkadir Hazman’la 95’in Kahvesi’nde başladığımız söyleşinin sonunda Kırk Merdivenleri aşıp semtteki son Aile Evi’ni dolaşıyoruz. Hoşgör Hamamı’nı geçip ardından benim de mezun olduğum Hacı Şakir Eczacıbaşı Ortaokulu’nun hemen yanındaki Ayhan Işık Evi’nin önüne geliyoruz.

Ferdi Özbeğen’in evinin de Karataş’ta olduğunu, ancak tescil edilmediği için yıkıldığını anlatan Hazman, semt sakinlerinin bir dileğini paylaşıyor bizlerle: “Ayhan Işık Evi tescilli bir yapı ama çevresindeki binalar imara açık. Bu, ünlü sanatçının evini tehlikeye sokuyor. Biz Karataşlılar olarak buranın bir an önce İzmir Büyükşehir Belediyesi ya da Konak Belediyesi tarafından bir anı evine ya da sinema müzesine dönüştürülmesini istiyoruz.”

Yaşadığı semti araştıran, geleceğe miras yapılara sahip çıkıp gelişmeleri takip eden Hazman’la daha görecek çok mekan olduğunu konuşup ayrılıyoruz. Karataş’a veda ederken başımı kaldırıp yukarılara bakıyorum. Apartmanlar arasında kalmış, soluğu kesilmiş, bir dönem taş ocağı olarak kullanılmış kayaların üzerine inşa edilmiş bu semtte yaşamış Dario Moreno’nun “Canım dilber şehir, eşsiz sevgili İzmir” şarkısının sözleri geliyor aklıma…