Hisarönü’nün unutulmaz kumaşçısı
Cavit Kalankan, bir dönem İzmir sosyetesinin uğrak yeri Cavit Tuhafiye’nin kepengini 1963 yılında açmış. 1928 yılında İzmir’de doğan, çocukluğu Karataş’ta geçen Kalankan, Duatepe İlkokulu’nu bitirdikten sonra komşuları Madam Ester sayesinde Kemeraltı’yla tanışmış. “Okulumu bitirdikten sonra rahmetli komşumuz Madam Ester beni elimden tutup Samim İkbal Mağazası’na yerleştirdi. 10 yıl orada çalıştım. Askerlik sonrasında musevi bir aile olan Josef Gomer’lerin dükkanında işe devam etttim. 1963’te de kendi dükkanımı açtım. 2002’de oğluma devrettim işyerimi. Neredeyse 53 yıl açık kaldı dükkanımız” diyor. Küçük yaşta kumaş, makas, cetvel ve tamburla tanışan Cavit Kalankan o dönemin Hisarönü’nü şöyle anlatıyor:
“Hisar Camisi’nin önü açıktı. Şimdiki çay bahçeleri, dönerciler filan yoktu. Birkaç tane kahve satan dükkan vardı. Bir de iki tane lokanta… İmbat, Güven lokantaları, Kızlarağası Hanın içinde, Bedesten’de ise meşhur dönerci Hacı vardı. Handa yorgancı, kepenk tamircisi gibi dükkanlar vardı, kadınlar pek girmezdi. Esnaf, caminin şadırvanından kovalarla su toplardı sabahları. Dükkanların önü yıkanırdı, temizlik yapılırdı ondan sonra. Mantocular’a kadar olan İpek Pazarı’nın adı eskiden Odun Pazarı’ydı, sonradan İpek Pazarı oldu. İpek Pazarı’nın yüzde 90’u kumaşçıydı. Üç dört tane gelinlikçi, gerisi manifaturacı, kumaşçıydı. Şadırvan Camisi’ne doğru konfeksiyoncular, hazır elbiseciler vardı. Neşet Erensoy, Kasabalı yani Turgutlulu Sabri, Tuhafiyeci Sami vardı. İlyas Gönen’in babası Bekir Gönen ve Mehmet Gönen kardeşler vardı kahve satan. Tatlıcı Mennan’ın sahibi Abdül Mennan çalıştırırdı dükkanı, şimdi oğlu var. Terzi Hulusi vardı karşısında ve tabii Zuhal Yorgancıoğlu. Köşedeki dükkandaydı Zuhal Hanım. Abiye dikerdi, gelinlikleri harikaydı. Çok çalıştık kendisiyle, iyi insandır. Dünya çapında bir kadın. Yine çok eskilere gidersek İtalyan şapkacı vardı; Şapkacı Peppino. Musevi Madam Raşel şapkacıydı, ama eldiven de satarlardı. Birbirini tamamlayan aksesuarlardı o zamanlar. Saatçi Arnavut Hasipekler vardı esnaftan. Bornovalılar, Dilberzadeler, Ömer Özkahraman tuhafiyeciydi. Sezai Berk var, Rahmi Berk. Enis Berki’nin babası, o da manifaturacıydı. 50 sene önceydi bu esnaf.”
Esnafın birbirine rakip olmasına karşın her zaman yardımcı ve destek olduğu yıllarda mesleğini yaptığını anlatıyor Cavit Kalankan. İnsanların son derece şık giyindiğini söylerken, “Müşterim bende bir malı bulamazsa komşumuza göndermekten çekinmezdik. Herkesin müşterisi belliydi zaten” diyor. “Müşterilerimiz arasında İzmir’in sosyetesi insanlar vardı. Geldiklerinde Rumca, İspanyolca konuşurduk onlarla. Biz de dükkanda öğrenmiştik konuşmayı. Mesela rahmetli Marika Korsini unutamadığım müşterilerimdendi. Tire’den Ödemiş’ten Muğla, Aydın’dan, Bergama’dan, Manisa’dan müşteri gelirdi bizlere” diye ekliyor…
Markalar bir bir yok oldu
Hem kadın hem erkekler için kumaş sattıklarını anlatan Kalankan’a hangi firmalardan kumaş aldıklarını soruyorum. Yanıtı, kentin o dönem tekstil konusunda ne kadar güçlü durumda olduğunun kanıtı:
“Biz o yıllarda malı hem İstanbul’dan alırdık hem de İzmir’de büyük fabrikalar vardı. En pahalı kumaşlar İpek İş’in mantoluklarıydı. Metresi 30-40 liraydı o zamanın parasıyla. Sümerbank Merinos’lar, Hereke’ler satılırdı. Sümerbank o yıllarda çok büyük firmaydı, çok mal alırdık, sıraya girerdik mal almak için. Merinos, Sümerbank mallarıydı. Fabrika Halkapınar’daydı. Stadyum tarafında. Şimdi Salih İşgören Meslek Okulu oldu galiba. Şark Sanayi, Pamuk Mensucat vardı. Büyük firmalardı. Hepsi kapandı. Şark Sanayi, İzmir Yün, Kula Mensucat, bunlar çok iyi firmalardı. Bugün Türk malı kumaş derseniz en çok satılan, en çok aranan kumaş Altınyıldız.”
Kadınlar kruvaze, erkekler takım
Kadınların genelde kruvaze ellbiseler, erkeklerinse ağırlıkla takım giyindiğini anlatan Kalankan, kadınların evlere gelen gündelikçi terzilere elbiselerini diktirdiğini anlatıyor. Cavit Kalankan, meslek yaşamında kendisini en çok “likralı” olarak tanımlanan elastiki kumaşların şaşırttığını belirtiyor. Türk mallarını satmaktan hep mutluluk duyduğunu söylerken, şimdilerde piyasada ucuz İtalyan, İspanyol, Kore ve Endonezya malı kumaşların dolu olduğunu belirtiyor. Kalankan, “Bizim dönemimizde en çok ipekli üzerine amarozalar, anver saten, İpekiş mantoluk, yün jorjet kumaşları, ipek satenler, yüzde yüz pamuklu kumaşlar vardı. Davetlerde ipek empirme giyilirdi, şimdiki kumaşlar yoktu o zaman. Daha sade daha düz giyinirlerdi. Gece elbisesi için düz ipekler, ipek emprimeler tercih edilirdi. Simli pek yoktu. Gupür danteller gelinlik için ceket için kullanılırdı, pullu boncuklu yoktu o yıllarda” diyor.
Kemeraltı’nı kimse kurtaramaz
Yaşamının büyük bir bölümü Kemeraltı’nda geçen Cavit Kalankan işlerini oğluna devretmişti. Kendisiyle görüştüğümüz sırada işyerini oğlu işletiyordu. Görüşmemizden kısa süre sonra oğlu Tayfun Kalankan hayata veda etmiş, büyük keder yaşayan Cavit Bey de işyerini kısa bir süre önce temelli kapatmış. Artık eskisi gibi çarşıya gidemediği için üzgün olsa da bir dönem son derece hareketli ve neşeli geçen yaşamının gazetelerin magazin sayfalarına yansıyan anılarıyla avunuyor. Çarşının 9 Eylül’lerdeki, İzmir Fuarı’nın bir ay boyunca açık kaldığı dönemlerindeki şenliğini unutamadığını anlatıyor. “Kemeraltı’nın böylesine büyüyüp gelişeceğini hayal bile edemezdik” derken çarşının marka olmuş dükkanları İntaşların, Tatarlar, Hacılar, Yeni Konak gibi mağazalarının kapanmış olmasından üzüntü duyduğunu belirtiyor. Meslek yaşamı boyunca Reşat Leblebicioğlu’ndan Behçet Uz’a, Osman Kibar’dan İhsan Alyanak’a çok sayıda yerel yönetici gören Kalankan, çarşının gidişatından çok da mutlu değil. Bugün çarşının işportaya teslim olduğuna da dikkat çeken çarşının çınarlarından Cavit Kalankan, “Kemeraltı’nı artık kimse kurtaramaz gibi geliyor bana. Bizim çalıştığımız yıllarda bu kadar işporta yoktu. Zabıtalara iş bile düşmezdi. Şimdi öyle mi ya?” diyerek üzüntüsünü dile getiriyor.