İzmir’de son yıllarda Ayavukla Kilisesi gibi onarılan, kötü onarımlarından temizlenen, yılların pisliğini yorgunluğunu atarak yeniden ayağa kalkan yapıları siz de fark etmişsinizdir. Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın taşınmaz kültür varlıklarına verdiği proje desteğinin yanı sıra başta İzmir Büyükşehir Belediyesi olmak üzere yerel yönetimlerin katkısıyla çok sayıda han, hamam, cami, havra ve kilisenin onarımı gerçekleşiyor. Yenilemeyle cazibe merkezine dönen kültür varlıklarının çevresinde de ekonomi ona göre şekilleniyor ve halkın farkındalığı da artıyor. Yapılar onarıldıktan sonra ya orijinal haliyle kullanılıyor ya da bir bakmışsınız bir kilise ya da han bir kültür mekanına dönüşebiliyor.
Korumanın sürdürülebilirliği

Son yıllarda kent içinde ve çevre ilçelerde çok sayıda kültür varlığının restorasyonunu gerçekleştiren Umart Mimarlı’ğın kurucusu Mahir Kaplan, “Restorasyon önemli ama restorasyonun ardından korumanın sürdürülebilir olması da bir o kadar önemli” diyor. İzmir’in Cumhuriyet döneminden kalan yapılarında, Osmanlı hamamlarında, havradan camiye ya da kiliseye çok sayıda dini mekanın onarımında da çalıştıklarını dile getiren Kaplan, restorasyonu gerçekleştiren kurumun korumanın sürmesi için de bir takım önlemler alması gerektiğine dikkat çekiyor.
İzmir kültür varlığı bakımından zengin

İnşaat Mühendisi Mahir Kaplan’ın eşi Mimar Burcu Kaplan’la kurduğu Umart Mimarlık’ın gerçekleştirdiği projeler, İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin Tarihe Saygı Ödülleri kapsamında üç ödülün de sahibi. Garanti Bankası binası, Aya Vukla Kilisesi, Çeşme’deki Aya Haralambos Kilisesi, Alaçatı’da yel değirmenleri ve Pazaryeri Camisi, Salepçioğlu Camisi, Selçuk’taki su kemerleri, Kılcızade Mehmet Ağa Camii, Hagia Triada Kilisesi kazısı, Kemeraltı Sokak Sağlıklaştırma Projesi, Torbalı Abdülhamit Köşkü, Kaplan çiftinin dokunduğu kültürel miras yapıları arasında yer alıyor.

Geçmiş yıllarda restorasyon işinin ağırlıkla mimarlar tarafından yürütülen bir iş olduğunu anlatan Mahir Kaplan, “Artık işin içinde mimarlarla birlikte sanat tarihçileri, el ustaları, eski eser ustaları, arkeologlar, restoratörler, restorasyon teknikerleri, inşaat mühendisleri yer alıyor. Biz de çalışmalarımızı böyle bir ekiple gerçekleştiriyoruz. Bazı durumlarda ise üniversitelerdeki hocalarımızdan destek istiyoruz, onların görüşlerini alarak yol alıyoruz” diyor. Binalardaki onarımlar öncesi bir doktor gibi sorunları saptayıp sonra tedavi için reçete oluşturduklarını söyleyen Kaplan, koruma konusunda yerel yönetimlerin, bakanlığın uygulamalarıyla birlikte halkta da giderek daha fazla bilinç oluştuğunu dile getiriyor. Koruma için çok ciddi paralar harcandığını belirten Mahir Kaplan sözlerini şöyle sürdürüyor:

“Bunu yaparken kullanıcının da bilinçlendirilmesi gerekiyor. Kimi zaman yanlarındaki tarihi bir mekanın önemini onarımdan sonra daha iyi fark edebiliyor insanlar. Onarımın ardından turist gelmeye başlıyor, yaşamlarına dokunuyor yapılan değişiklikler. Ancak bunun korumayla da sürmesi gerekiyor. Örneğin Floransa’ya gidiyorsunuz, ziyaret ettiğiniz bir kilise ya da ünlü heykelin önünde birkaç yıl sonra iskele görüyorsunuz. Çünkü işi yaptıranlar onarım yapılırken o onarımın belirli periyodlarla tekrarını şart koyuyor. Bu bizde de olmak zorunda. Bugün restorasyonu yapılan tarihi binalar, hep onarımlarla bugüne kadar gelebilmiş. Bu onarımlar olmasa Topkapı Sarayı bugüne kadar gelebilir miydi? Binaların yapıldığı yıllardaki koşullarla bugünkü iklim koşulları, kentlerin kalabalığı, araç trafiği tamamen değişmiş durumda. Bu koşullar sürdürülebilir korumayı zorunlu kılıyor.”
Geçmişin kokusunu almak

Restorasyonu yapılan binalarda orijinale sadık kalmak öncelikli konu. Mahir Kaplan, “Yenileme yapılan binadan içeriye girdiğinizde size geçmişin kokusunu yaşatmalı” diyor. Kaplan, “Bugün onardığınız eski bir binada kullanılmış Yeşildere taşını bulmak güç olabilir ya da volkanik cüruf bulamayabilirsiniz. Ama orjinaline en yakın dokuyu vermeniz gerekiyor. Korumada olabildiğince, mümkün mertebe ilkesel davranmak, yapıya, geçmişe, yaşama saygılı olmak, özümsemek gerekiyor. Ancak bazen orijinal hale döndürdüğünüz yapı için daha sonra insanların, ‘Müteahhit burayı boyamamış’ dediğini de duyabiliyorsunuz tabii” diye ekliyor.
Sosyal dönüşüm de gerekli

İzmir’de Basmane, Kestelli, Kemeraltı, Agora çevresinin tarihi yapılar açısından oldukça zengin bir bölge olduğunu anlatan Mahir Kaplan, bu bölgelerde sosyal dönüşüm gerektiğini söylüyor. Kaplan, “Sosyal yaşamda dönüşüm olmadan yapısal dönüşümün olması mümkün değil. Gençleri, sanatçıları bu bölgeye taşımak, farkındalığı artırmak gerek. Arka sokaklarda depolama alanı gibi kullanılan alanlarda dönüşümün yapılması gerekiyor öncelikle” görüşünü dile getiriyor.
Damlacık’ta yenileme

İzmir’in önemli tarihi bölgelerinden biri olan Damlacık’taki Damlacık Camisi’ni restore ettiklerini belirten Mahir Kaplan, bölgede kamulaştırılarak mülkiyeti Karayolları’na geçen binaların da onarıldığını söylüyor. Bölgenin sosyal yaşamını hareketlendirmek için Konak Belediyesi’nin güzel çalışmaları olduğunu belirtiyor.
Portekiz Sinagogu’na onarım

Ege Genç İş Adamları Derneği’nin yönetiminde de yer alan Mahir Kaplan, kurum olarak Kemeraltı’ndaki Portekiz Sinagogu’nu onaracaklarını söylüyor. Kaplan, “Sinagogun ibadet merkezinden kültürel ve sosyal mekana dönüşümü için gereken izinleri Dış İşleri Bakanlığı’ndan aldık. 20 yıllığına kiraladığımız bina özgün mimarisine göre restore edilecek. Daha sonra istenirse yine ibadet merkezi olarak kullanılabilecek” diyor.
Korumacılık birçok kentten iyi

Mimar Burcu Kaplan ise korumacılık konusunda İzmir’in birçok kentten daha iyi konumda olduğunu söylüyor. İzmir’de koruma çalışmalarının İzmir’i tanıyan, seven, kentin havasını solumuş ve kentin neyi istediğini bilen kişilerce yapıldığını belirtiyor.
Mimarlık eğitimini İzmir’de, Dokuz Eylül Üniversitesi’nde alan Burcu Kaplan, “Biz çok iyi bir eğitimden geçerek mesleğe atıldık. Mimar önce hayal etmesini bilmek durumunda. Hocalarımız bizi bu konuda çok iyi eğitti. Bu kenti yaşayan, kenti izleyen, gözleyen ve hisseden bir mimarın restorasyonu yapmasıyla kentin dışından gelen birinin yapması çok farklı” diyor.