“Sağlıklı Yaşıyoruz İzmir Paneli”nde beslenmenin hastalıklar ve otizm üzerine etkisi ele alındı

Dokuz Eylül Üniversitesi Sürekli Eğitim Merkezi (DESEM) geçtiğimiz hafta sonu “Sağlıklı Yaşıyoruz İzmir Paneli”ne ev sahipliği yaptı. Panel, sosyal medyada Karatay diyeti (sağlıklı beslenmesi) yaparak kilo vermiş ve sağlığına kavuşmuş insanların deneyimlerini paylaştığı sosyal sorumluluk projesi “Sağlıklı Yaşıyoruz”, Otistik Çocukları Koruma ve Yönlendirme Derneği (ODER) ile birlikte düzenlendi.

Panele ODER ve Otizm Dernekleri Federasyonu Başkanı (ODFED) Ergin Güngör, Sağlıklı Yaşıyoruz sitesinin kurucusu ve yöneticileri Nurçin – Okan Çağlar, Dokuz Eylül Üniversitesi (DEÜ) Tıp Fakültesi Fizyoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Nazan Uysal Harzadın, Psikiyatrist Dr. Mutluhan İzmir, Bahçeşehir Üniversitesi Fitoterapi Eğitim Koordinatörü, Fitoterapi Uzmanı Dr. Ümit Aktaş konuşmacı olarak katıldı. Karatay tarzı beslenmenin püf noktalarının anlatıldığı, otistik çocukların beslenmesine ilişkin açıklamaların yapıldığı panel yaklaşık dört saat sürdü ve yüzlerce kişi izledi.
Birşeyler yanlış yapılıyor

Otizmin beslenme üzerine etkilerinin ele alındığı panelde konuşan ODER Başkanı Ergin Güngör, “Otizm 30 yıl önce 2 bin 500 doğumda rastlanan bir olguydu. Bugün 68 doğumda bir rastlıyoruz. Belli ki insanlar birşeyleri yanlış yapıyorlar. Birilerinin buna ‘dur’ deme vakti geldi. Böyle giderse 2025 yılında her iki doğumdan biri otistik olacak” dedi. Otizmin ilk başlarda genetik bir hastalık olduğunun söylenmesine karşın bugün çevresel faktörlerin ve beslenmenin önemli etkileri olduğunun anlaşıldığını kaydeden Güngör, “Raf ömrü uzadıkça insan ömrü kısalıyor” diye konuştu.
21 yaşında otistik bir oğlu olduğunu anlatan Ergin Güngör, uzmanların “genetik temelli” dediği hastalığı tedavi ederken doğal ürünler ve gıda takviyesiyle çocuklarının bugün üniversitede eğitim görür hale geldiğini söyledi.
Damdan düşenler
Sosyal medyada 2012 yılından bu yana “Sağlıklı Yaşıyoruz” sayfasını yöneten Nurçin ve Okan Çağlar ise, paneldeki konuşmalarında Karatay diyetiyle değişen yaşamlarını, “Damdan düşenler” başlığıyla anlattı. Bir gönüllüler hareketi olan Sağlıklı Yaşıyoruz’un sosyal medyada bugün 250 bin takipçisi olduğunu anlatan Nurçin Çağlar, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Biz beslenmenin sağlık üzerine etkileri konusunda bir yolculuğa çıkmıştık. Bir süre sonra yaşadıklarımızı, deneyimlerimizi anlatmaya başladık ve ‘Sağlıklı Yaşıyoruz’ adlı Facebook sayfasını kurduk. İnteraktif ve yaşayan bir site olsun istemiştik. Ardından gençlerin de isteğiyle Instagram’a da taşıdık. Öğrendiklerimizi, deneyimlerimizi bir sosyal sorumluluk hareketi prensibiyle paylaşıyoruz. Önceleri iki kişilik bir Sivil Toplum Kuruluşu gibi çalışırken zaman içinde editör, tıbbi danışma kurulu, hukuk danışma kurulu, içerik üretme grubu, gönüllüler grubundan bir A takımı oluştu.”
Beslenme doğruysa ilaca gerek yok

Gönüllüler gurubunun sorulara yanıtlar verdiğini, referans aldıkları Prof. Dr. Canan Karatay ve Dr. Ümit Aktaş ile bir kampta toplandıklarını anlatan Nurçin Çağlar, düzenledikleri kampanyalara ilişkin bilgi verirken, “Geçen sene ‘Çocuğuma Şeker Verme’ kampanyamız vardı. Yine ‘Yoğurdumu Kendim Yapıyorum’ kampanyası düzenledik” diye konuştu. İnsanların zaman içinde zayıflama öykülerini kendilerine gönderdiğini söyleyen Nurçin Çağlar, eşi Okan Çağlar ile birlikte 50 kişinin öyküsünü derleyerek “Canan Karatay ile Şifa Bulanlar” kitabını hazırladıklarını dile getirdi.

Eşinden sonra söz alan Okan Çağlar da sağlıklı yaşam yolculuğuna çıktıklarında beden kitle endeksinin 44 olduğunu, başta Tip 2 diyabet olmak üzere çok sayıda hastalığı bulunduğunu anlattı. Çağlar, “2012’de 11 ilaç alıyordum. Şu an 50 bin ilacın düzeltemediği durumum düzeldi. Kan değerlerim normale döndü ve en önemlisi ben artık diyabet hastası değilim. Bunların hepsi sağlıklı beslenme ile düzeldi” diye konuştu. Çağlar, “Önemli olan kilo vermek değil, korumak. Beslenme doğruysa ilaca gerek yok” diye ekledi.
Doğru beslenme doğru besin

Sağlıklı besine ulaşmanın zorluğuna değinen DEÜ Tıp Fakültesi Fizyoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Nazan Uysal Harzadın ise, mikrobiyatanın yaşamsal öneminden söz etti. Bağırsaklarımızda yaşayan mikroorganizmalar topluluğu olan mikrobiyatanın sağlıklı olması için sağlıklı besin bulmamız gerektiğini söyleyen Prof. Dr. Harzadın, “Karatay beslenmesine uyup rafine besinlerden uzak durmak, düşük glisemik indeksli gıdalarla beslenmek, probiyotiklerden zengin beslenmek sağlıklı mikrobiyata için şart” dedi. Mikrobiyatanın çeşitliliği için evde hayvan beslemenin önemli olduğuna da değinen Prof. Dr. Harzadın, “Ev temizliğinde kullanılan kimyasalları evden uzaklaştırmamız gerek” önerisinde bulundu.

Kilo vermek için leptin hormonunun da büyük önem taşıdığını anlatan Prof. Dr. Nazan Uysal Harzadın, “Yağ yakmak için kullanılan bir hormonumuz ise leptin hormonu. Leptin hormonu yedikten dört saat sonra salgılanıyor. Doğru yiyecekler seçmezsek acıkıyoruz” dedi. Prof. Dr. Harzadın, “Bu hormonun gece saat 24.00 ve 04.00 sıralarında iki pik durumu var. Yatmadan en az 3-4 saat önce yemeyi kesmek gerek. Saat 20.00’den sonra yemek yerseniz gece 24.00’deki leptini kaçırıyorsunuz. Stres hormonunu yükseltecek bir şey yapıyorsanız da leptini unutun” bilgisini paylaştı.
Antidepresanlara dikkat

“Antidepresan Tuzağı” kitabının yazarı, psikiyatrist Dr. Mutluhan İzmir, panelde antidepresanların beyindeki etkilerinden söz etti, bu ilaçların çok dikkatli kullanılmaları gerektiğini söyledi. Son 30 yılda antideprasan kullanımının 50 kat, bipolar ilaç kullanımının ise 100 kat arttığını anlatan Dr. İzmir, “Seratonin eksikliğini gidermek için verilen bu ilaçların bu iddiayı kanıtladığını gösteren bir çalışma yok. Bu ilaçlar beyinde seratonin metabolizmasını bozuyor. Depresyonun seratoninle ilgisini inceleyen bir araştırma yok. Hal böyleyken doğrudan beyine yönelik ilaçlar veriliyor. İnsanların bu kadar kolay tetiğe basmasının en önemli nedenlerinden biri antideprasanlar bana göre” dedi.
Otizmdeki artış dikkat çekici

“İnsanoğlunun kıyameti kendi ürettiği gıdalardan olacak” diyen Bahçeşehir Üniversitesi Fitoterapi Eğitim Koordinatörü, Tıbbi Beslenme, Fitoterapi Uzmanı Dr. Ümit Aktaş da konuşmasında otizmin nedenlerine ilişkin bilgi verdi. Otizmin 1980 yılında 100 bin çocukta görülürken, 2000 yılında 1000 çocuktan 42’sinde görüldüğüne dikkat çeken Dr. Aktaş,”Böyle giderse iki çocuktan birinde görüleceği öngörülüyor. Otizm genetik değildir. Öyle olsa bu kadar hızlı artış göstermezdi” diye konuştu.
“Sezaryenle doğurmayın”
Son 20 yılda sezaryen doğumda ciddi bir artış yaşandığını, bunun da otizmi tetiklediğini söyleyen Dr. Aktaş, “Tohum doğumla atılır, eğer çocuğum otistik olmasın diyorsanız normal doğurun” dedi. Dr. Ümit Aktaş, otizmde başta sezaryenle doğum olmak üzere çevresel toksinler, bozulan gıda, ağır metaller ve aşıların etkili olduğunu anlattı.
“Bütün otistik çocuklar bağırsak problemi yaşar” diyen Dr. Aktaş, otizmin beyinden çok bağırsaklarla ilişkili olabileceğine dikkat çekti. Dr. Ümit Aktaş, aşı konusunda görüşlerini dile getirirken, “Temel prensip olarak devletin aşı takvimi dışında yaptırılmaması gerek. Grip aşısı evlere şenlik. Otistik çocuk aileleri doktorlarıyla konuşsunlar içinde civa yoksa yaptırın” dedi.

Glutenin otistik çocukların yaşamından mutlaka çıkartılması gerektiğini de vurgulayan Dr. Aktaş, “Fermente gıdalar, ev sirkesi, turşu, kefir, ev yapımı yoğurt (laktoza lerjisi yoksa) zeytinyağı, kırmızı et, balık, mevsim sebzeleri, sakatatlar, kavrulmamış kuruyemişler, paça çorbası, sade yağ kullanılmalı. Meyve yok, meyve suyu hiç yok” diye konuştu.
Bağırsakların vücudumuzdaki ikinci beyin olduğuna da değinen Dr. Ümit Aktaş, bağışıklık sistemi hücrelerinin yüzde 70’inin bağırsaklarda bulunduğunu anlattı. Bağırsaklarda bulunan probiyotiklerin çok önemli olduğunu anlatan Dr. Aktaş, “Vücutta 10 trilyon hücre 100 trilyon da probiyotik var. Çoğu bağırsaklarımızda. Yeni yapılan araştırmalarda probiyotiklerin vücudumuzda gen transferi yaptığını ve vücudumuzun gen yapısını değiştirdiği saptandı. Hiçbirimiz doğduğumuz gen yapımızla ölmüyoruz. Evrimimiz devam ediyormuş” dedi.

Diyabette bir patlama yaşandığını ve bunun en önemli nedeninin buğday ve gluten intoleransı olduğu vurgulayan Dr. Ümit Aktaş, “Gıdayı alan sizsiniz. Doğru gıdanın peşinde koşun, arayın, bulmak isteyin. Hiç birşey yapamazsanız hazır gıda almayın, evinizde pişirdiğinizi yiyin” öneriside bulundu.
Sağlıklı Yaşıyoruz panelinin sonunda konuşmacılara ODER tarafından katkıları için birer plaket verilirken, konuklara da yapılan çekilişte yazarların kitapları armağan edildi.