Konak ile Yeşildere Caddesi’ni birbirine bağlayan bin 674 metre uzunluğundaki Konak Tünelleri’nin en çok mağdur ettiği Namık Kemal Mahallesi Muhtarı İbrahim Cebeci, Konak Tüneli’nin yapımının ardından geçen süreçte semtin yapısında önemli değişiklikler olduğunu söylüyor.
“Önceleri burada 600 kişi yaşıyordu. Tünel yapılınca kamulaştırmaların ardından taşınanlar oldu. 175 konut vardı ama yaklaşık 58 tanesi yıkıldı.Yalnız kaldık burada” diyen İbrahim Cebeci’ye “Burası İzmir’in en güzel yeri. Bu binalar yıkılınca ne olacak?” diye soruyorum. Karayolları’nın toplantısına katıldıklarında kendilerine anlatılan bilgiyi paylaşıyor:

“Bizlere yıkılan evlerin olduğu yerlerin yeşil alan olacağı söylendi. Aşağıdan yukarıya yeşil alan. Ama beş sene içinde bir şey yapamıyorlar. Evlerin hepsi kamulaşmadı. Tünelin üzerindekileri satın aldılar, ama kenardaki evler de inşaat yapılırken fazla hasar gördü. Hasar görenlerin binaları yıkılacak, arsalar sahiplerine kalacak. Buranın imarı iki kat, üç kat yapmaya uğraşıyorlar, ama iki kata müteahhit gelmez. Burası 3. derece sit alanı. 4 – 5 kat imar verilmez. Tarihi alan üstünde olduğu için çok katlı yapı yapılamaz. Tünel üstü 425, 426 sokaklar. 421, 422, 423, 424 neredeyse alanımızdaki bütün sokaklar etkilenmiş durumda.”
Semtteki kamulaştırılan evlerin çoğunun 100 yıllık, eski Türk evleri olduğunu söylüyor muhtar İbrahim Cebeci. Kendi evlerinin de kamulaştırıldığını kaydeden Cebeci, muhtar olduğu için semtten ayrılamadığını, aynı sokakta eski evlerinin çok yakınındaki bir başka eve taşınmak zorunda kaldıklarını belirtiyor. Evlerin Karayolları’nca restore edileceğini söyleyen muhtar İbrahim Cebeci, sonrası içinse, “Müzeye teslim edileceğini söylüyorlar, ama tam olarak bilmiyoruz” diye konuşuyor.

Muhtarla konuşurken, bölgenin tarihi bir alan olduğunu anımsatıyorum. Tünel inşaatı sırasında Etnoğrafya Müzesi’nin kuzeydoğusunda kalan 1885 yılına kadar Musevi Maşatlığı (Mezarlık) olarak kullanılmış alanda ortaya çıkan mezarları, Efes’teki Yamaç Evleri anımsatan “Smyrna Yamaç Evleri” olarak tanımlanan yapıyı, taban mozaiklerini soruyorum. Muhtar şunları söylüyor:
“Buraları aslında hep tarihi alan. Bizim bulunduğumuz yer de öyle. Muhtarlığın yanındaki merdivenler yapılmadan önce 2012 yılında burada bir tünel vardı örneğin. Kemerli bir kapıdan giriliyordu. Biz Müze Müdürlüğü’ne bildirdik. Tünelin içinde bir demir kapı vardı. Daha sonra açılmak üzere kapatıldı üzeri ve merdivenimiz yapıldı. Tünel inşaatı sırasında da birşeyler çıktığını duyduk. Musevilere ait mezarlar varmış orada. Sümer Mahallesi’ne ait oralar. Bir de kazarken bir ev çıkmış yerin altından. Kırmızı boya kullanılmış duvarlarda. Ama üstü hep kapatıldı oraların. Çıkartılan eserler de müzededir sanırım.”

Tünel inşaatının üzerinden geçen süreçte sokakların iyice ıssızlaştığını anlatan Muhtar Cebeci, semtin Basmane gibi İzmir’in en eski semtlerinden biri olduğunu, bir zamanlar turistlerin gezdiği sokaklara bugün insanların gelmeye duyduğu sıkıntıyı dile getiriyor. Hırsızların semte dadandığını söylerken, “Kapı pencere bırakmadılar boşalan evlerde. Gündüz neyse, bizler buradayız, ama gece insanlar sokağa çıkamıyor” diyor. Semtte yürüdüğüm sokaklar boyunca hiç çocuk görmediğimi söylüyorum muhtara. “Kalmadı kızım çocuk buralarda. Tek tük. Suriyeliler var ya, onların çocukları var. Ama 90 yaşında olan çok semt sakini var. Ne yapalım, kalanlar bize yeter” diye yanıt veriyor.
Mahallenin sakinleri endişeli

Muhtarla yürürken kapıda mahalle sakini komşuları Naim ve Naime Yazıcı kardeşleri görüyoruz. Muhtar, “Gazetecilere en çok onlar doğru bilgi verir” diyor. Naim Bey ve kardeşi 55 yıldır Damlacık’ta yaşayan semt sakinleri. 90’lı yaşlarındaki anneleriyle İzmir’in bu en güzel semtinde sakin bir yaşam sürerken, yaşantıları tünelle değişmiş. Onların evlerine hasarlı raporu verilmemiş. Ancak yıkılacak evlerin kendilerininki gibi “hasarsız” raporu verilen evlerde yaratacağı hasardan, eğimli arazide bulunan semtteki eski evlerin yaşanacak bir depremde göreceği zarardan endişeliler. Elinde belgeler, gazete haberleri semtteki gelişmeleri günü gününe izliyor Naim Yazıcı. Yaşadıkları süreci özetliyor bir çırpıda :
“2012 yılında Bakanlar Kurulu kararınca Konak -Yeşildere Tünel Hattı yapımı için karar verildi.Tünelin giriş noktası olan Sümer Mahalesi’nde kamulaştırma yapıldı. 2014 yılında ise Namık Kemal Mahallesi’nde kamulaştırma yapıldı. Konak-Yeşildere Tünel hattı 1600 metre uzunluğunda. Bu tünel yapılırken, tünelin üstüne isabet edenler kamulaştırıldı ama tünelin dışında kalıp hasar gören binalar da oldu.

Yeşildere Tünel Hattı’nda toplam 64 adet binanın hasarlı olduğu saptandı. 2015’in Ekim ayında 2. Asliye Ticaret Mahkemesi ve 9 Eylül Üniversitesi İnşaat Mühendisliği Bölümü’nden üç öğretim görevlisince can ve mal güvenliği için ciddi risk taşıdığı karar alındı bu binalarda. Kamulaştırma 2013’te Sümer, 2014’de Namık Kemal Mahallesi’nde bitti. Ekim 2015’te oturulmaz kararı alındı ama o günden bu güne bu binalarda insanlar oturuyor ve karayollarınca karar alınmadı, yıkılmadı. O zaman oturulmaz raporunun anlamı kalıyor mu? Bizim bu sokak da bu kapsamda. Hasarlanan binalar burada da var. Bu 64 bina Namık Kemal, 1. Kadriye, 2. Kadriye, Hasan Özdemir, Duatepe- Yeşildere (çıkış kısmı) mahallelerinde yer alıyor. Bu mahallelerdeki binaların yaklaşık 21 tanesi Namık Kemal’de. Bu evler mühendislik hizmeti almış binalar değil, eski binalar. Öte yandan arazi eğimli. Yıkım sırasında bu binalar da hasar görecek. Şu binaya hasarlı verdiler, arkamdakine hasarlı verdiler benimkine oturulur raporu verdiler. Bu binalar yıkılırken bizim bina hasar görmeyecek mi? Ayrıca Namık Kemal Mahallesi’nde on tane ve kamulaştırılan Tabiat Varlıkları Koruma Kurulu tescilli bina var. Bunların hiçbiri korunmadı hepsi yağlamalandı. Oysa Koruma Kurulu ile Namık Kemal Mahallesi’nin arası 50 metre.”
Yazıcı ailesi tünelin yaşamlarına getirdiği belirsizlik nedeniyle mutsuz Damlacıklılar’dan sadece bir tanesi. Onların endişe dolu bakışlarını arkamda bırakmanın huzursuzluğuyla yanlarından ayrılıyorum.
“Burası bizim yuvamız, nereye gidelim?”
Geçmiş yıllardan kalma alışkanlıkla ayaklarım beni Konak’a inerken kulandığım Damlacık Camisi’nin bulunduğu yokuşa götürüyor. Tek tük insanlar geçiyor yanımdan Konak yönüne doğru hızlı hızlı. Huzur dolu, sessiz sakin eski evlere baka baka geçmekten her zaman mutluluk duyduğum yolun sol yanı şimdilerde metal çitlerle çevrili. Sağ yanda ise pencereleri, kapıları sökülmemiş, ama yıkıldı yıkılacak evlerin arasında ayakta durmaya çalışan birkaç ev var.

Ben yürürken kapılardan biri açılıyor aniden. Gülümseyen bir yüzle bakan semt sakini Dönüş Mani ile karşılaşıyorum. Öylesine dolu ki, “Yok artık eski evler, yakında bizler de kalmayacağız” diyor. Ayak üstü söyleşiveriyoruz kapıda. Eşinin 68 yıldır bu evde yaşadığını söylüyor Dönüş Hanım. “Biz 45 yıllık evliyiz. Geldiğimde cennet gibiydi buralar. 19 yaşımdaydım. Komşuluk muhteşemdi. Bütün kapı komşularım gitti. Bizim sokakta dört hane kaldı. Kimseler kalmadı. Sokaklarda ip atlayan çocuk bile göremezsiniz” diyor. Kısa bir süre sonra, Karayolları’ndan gelen yazı nedeniyle evlerini boşaltmak zorunda kalacak olmalarından duyduğu üzüntüyü paylaşıyor:
“Nereye gidelim biz? Bizim evimize verdikleri parayla yeni bir ev alamayız ki. Burası bizim evimiz. ‘Can güvenliğiniz yok’ diyorlar. Tamam, çıkacağız, ama nasıl sürdüreceğiz yaşamımızı? Altımızdan tünel geçiyor, sonra nasıl bina yapacağız biz burada? Hepimizin huzuru kaçmış durumda, ağzımızın tadı tuzu kalmadı. Damlacık’ta huzur kalmadı.”

Hüzünle kapanıyor Dönüş Mani’nin kapısı da ardımdan. “Belki derdimizi anlatınca çare bulunur” sözü kulağımda, kısa bir süre önce restore edilen Damlacık Camisi’ne yöneliyorum. Caminin kapısında asma kilidi görünce nedense şaşırmıyorum. “Semtte herkesin yakındığı hırsızlıktandır belki de” diyorum kendi kendime.
Caminin yanındaki merdivenlerden inerken 1796 tarihinde yaptırılan ve caminin onarımıyla ortaya çıkan zarif işlemeli Mustafa Efendi Çeşmesi’ne bir selam veriyorum. Bir zamanlar ünlü Veneranda suyunun aktığı çeşmeden belki de onarımın ardından yeniden su sızdığını görünce seviniyorum.

Merdivenlerin sonuna doğru, Karayolları’nca kamulaştırılmış, kapı penceresi ve yanındaki boş arsası metal şeritlerle kapatılmış bir taş ev daha görüyorum. Diş Hastanesi’nin önündeki çınar ağacının gölgesinde soluklanırken tarihi semtin sessizliği karşısında “Damlacık gerçekten bir damlacık kalmış” diyorum.
İzmir Arkeoloji Müzesi Müdürlüğü’nün bahçesindeki buluntular için yolun karşısına geçmek istiyorum. Ancak araçların Yeşildere’ye ulaşması için geçit veren Konak Tünelleri yaya olarak bana izin vermiyor. Memleket Hastanesi önünden yürüyüp Yeni Karamürsel’in önündeki üst geçide doğru yürüyorum. Otoların geçişine izin veren ama engellilerin, yaşlıların, çocukların yolun karşısına geçişine izin vermeyen tünelleri arkamda bırakarak…