İzmir’in güneyinde, mandalina bahçeleri arasında, denize kıyısı olan, geçimini ağırlıkla tarımdan sağlayan, kendi halinde bir kasaba iken Cittaslow – Yavaş Şehir projesiyle yaşam temposu değişen Seferihisar, bugün hafta sonu rotalarının değişmez duraklarından biri durumunda. 30 ülkede 208 üyesi bulunan Cittaslow Birliği’ne 2009 yılında üye olan, Yavaş Şehirler Ağı’nın Türkiye’deki başkenti Seferihisar, projenin adındaki yavaşlığın aksine sekiz yıllık süreçte hızlı bir büyüme içine girmiş. Cittaslow ağına katıldığında nüfusu 17 bin iken bugün sayı 38 bine yaklaşmış.

Yıl içinde yerel değerlere sahip çıkan, yerli üretimi destekleyen, son derece akıllıca planlanan ve kenti markalaşmaya yönelten festivallerle ilçeye olan ilgi daha da artmış. Bir dönem mandalinanın başkenti olan Seferihisar’da turizm, yerel kalkınmanın kaldıracına dönüşmüş. Cittaslow Uluslararası Başkan Yardımcısı, Seferihisar Belediye Başkanı, Cittaslow Türkiye Koordinatörü Tunç Soyer’in büyük emek verdiği proje en çok da, bir dönem çarşıya çıkmaya bile çekinen kadınların yaşamına dokunmuş. Seferihisar’ın gözbebeği Sığacık, Sığacık’ın kalbi Kaleiçi ise bugün yerel halkın deyişiyle sadece “Sivsalılar”ın değil, ilçe dışından gelen, hatta ilçeye göç etmiş kadınların akınına uğramış.
Geçtiğimiz Pazar günü ziyaret ettiğimiz Sığacık ve Kaleiçi’ndeki değişimi, dönüşümü sizlerle paylaşmak istedim. 2014 yılının kasım ayında da yine bir pazar günü gittiğimiz ve sonrasında yazdığım “Sığacık ranta yenik düşmesin” yazımın izinden giderek dolaştığımız ilçe ranta yenik düşmüş mü, siz karar verin.
Kaleiçi Kemeraltı gibi
İzmir Büyükşehir Belediyesi ile Seferihisar Belediyesi 2013 yılında “yerelde kalkınma” hedefiyle ortaklaşa olarak “Sığacık Kaleiçi Sokaklarının Sağlıklaştırma Projesi”ni yaşama geçirmişti. Proje sonrasında yerel halka da “ev pansiyonculuğu” eğitimi verilmişti. Kadınlar Pazar günleri kapılarının önünde kendi yaptıkları yöresel lezzetleri satarken, ev pansiyonculuğuyla Kaleiçi’nin yaşayan bir tatil köyü olması amaçlanmıştı.

Sığacık’ta dönüşüm daha mahalleye girmeden fark ediliyor. Biz bu sefer kestirmeden gidelim dedik ve İzmir-Seferihisar yolu üzerinde Sığacık’a giden ara yola saptık. Daha çok keçi ağıllarının, zeytin ağaçlarının bulunduğunu bildiğimiz, engebeli yola girdiğimizde önce rüzgar türbinleri dikkatimizi çekti. Yol aldıkça ağılların azaldığını, sitelerin, evlerin ise çoğaldığını gördük. Sığacık’ın Girlen bölgesinde ayrılan alanda güçlükle yer bulup aracımızı park ettik.
Aracımızı park ettikten sonra Kaleiçi’ne doğru yürürken pansiyonların, butik otellerin sayıca arttığını gördük. Seferihisar Belediyesi’nden edindiğimiz bilgiye göre, Kaleiçi’ndeki pansiyon sayısı 27’ye ulaşmış. Daracık sokaklar öylesine kalabalıktı ki, Kemeraltı’nı andırıyordu adeta.

Sokakları yenilendikten sonra gerçek bir cazibe merkezine dönüşen Kaleiçi şimdilerde bir rant merkezine dönüşmüş. Kaleiçi’nde kendi ekonomilerini yaratarak yaşamlarını sürdürmeleri amaçlanan yerel halk, bir dönem 80 – 100 bin liraya satamadığı evini, yerine göre 450 – 500 bin, hatta 1 milyon liraya satabildiğini görünce Kaleiçi’ni yavaş yavaş terk etmiş. İstanbullular’ın, İzmirliler’in ve hatta yabancıların büyük ilgi gösterdiği Kaleiçi’nde satılan evler hediyelik eşya dükkanlarına, küçük cafelere, yeme içme mekanlarına dönüşmüş. Satın alınan evlerde dükkan kiraları 1200 liradan 7 bin 500 liraya kadar yükselmiş. Sayıları az da olsa kimi aileler evlerini satmak yerine kiraya verirken kimi aileler de birlik olup Pazar günü yaşanan hareketlilikten para kazanmayı sürdürmüş.
200 kişi sırada bekliyor

Kaleiçi pazarında yaz aylarında yaklaşık 300-350 tezgah kuruluyor. Bahar aylarında ise bu sayı 400’ü aşıyor. Kaleiçi’nde görüştüğümüz tezgah sahipleri pek çok kişinin burada tezgah açmak için sırada beklediğini söylüyor. Belediyeden 200’e yakın kişinin sıra beklediği bilgisini alıyoruz. Tezgahların çoğu gıda üzerine. 220 gıda ürünü satan tezgahın bulunduğu Kaleiçi’nde tekstil, el işi, takı, boncuk, dekorasyon malzemesi satan kadınlar bir yandan satış yaparken bir yandan da üretmeyi sürdürüyor.
Burası artık yavaş değil

Tezgahların birisinde Almanca konuşan bir üretici kadın dikkatimizi çekiyor. Halk Eğitim Merkezi Ahçılık Kursu’nu bitirdiğini gösteren sertifikasını da koyduğu masasında Alman pastası, zencefilli kurabiye satan Anita Schmitt, Sığacık’a dokuz yıl önce yerleştiklerini anlatıyor. “Buraya eşimle birlikte önce turist olarak geldik, hayran kaldık ve yerleşmeye karar verdik. Altı yıldır bu pazarda tezgahım var. Burada yaşayan insanlar için çok iyi bir çalışma bu pazar” diyen Anita Schmitt, Sığacık’taki değişimi yakından izliyor. “Burası bir balıkçı köyüydü geldiğimizde. Artık çok kalabalık ve eskisi gibi sakin değil, ama yine de çok seviyoruz” diye ekliyor.

Anita Schmitt’in tezgahının yanında Kaleiçi’nde düzenlenen yemek yarışmasının ödül almış kadınlarından biri olan Atibe Sapan’ın tezgahı var. Aslen Kırıkkaleli olan Atibe Hanım, eşinin görevi nedeniyle geldiklerini ve altı yıldır burada yaşadıklarını anlatıyor. Pazarda üç yıldır tezgahı bulunan Atibe Hanım, yarışmada ödül aldığı şeftalili kurabiyesini satıyor.

Aynı sokakta bir başka sırada yine ödüllü bir başka hanım, Gülizar Kızılçay cevizli-süt reçelli kurabiyelerini satıyor. Aslen Kastamonulu olan Gülizar Hanım da eşinin görevi nedeniyle ilçeye geldiklerini anlatıyor. Biri tıpta diğeri elektronik mühendisliğinde iki öğrenci okuttuklarını belirten Kızılçay, “Çocukların yol parası çıksın diye başladım bu işe. Ama çok keyif alıyorum. Yaptığınız lezzetlerin beğenilmesi de çok güzel. Burada satış yapabilmek için gıda sertifikamızı da alıyoruz” diyor.

Yol boyunca sağlı sollu dükkanlarda hep kadınlar üretiyor. Dükkanlardan birinde Türkiye Odalar Borsalar Birliği’nin kurduğu Kadın Girişimciler Kurulu’nda eğitim alan girişimcilerden biri olan Şahine Ekeyolcu’yu görüyorum. “Artık biz de buralı olduk” diyor. Bir yıldan bu yana ilçeye yerleştiğini ve Kaleiçi’ndeki dükkanında satış yaptığını söylüyor. “İstanbul’dan çok göç var, yerleşen çoğaldıkça satışlar da artıyor aslında. Belediyenin çok güzel bir çalışması. Seferihisarlı pek yok aramızda, çoğu kiraya verip gitmiş. Hafta içi pek gelen yok. Tüm iş Pazar günü” diyor.

Kaleiçi’nin meydanında bebek giysileri satan Şencan Çakır’a “Merhaba” dediğimizde ortak tanıdıklarımız olduğunu anlıyoruz. Doğma büyüme Seferihisarlı Şencan Hanım. Seferihisar Belediye Başkanı Tunç Soyer’in önerisiyle 2011 yılında hazırladığım, Kırmızı Kedi Yayınları’ndan çıkan “Seferihisar’ın Çınarları- 1” kitabı için söyleştiğim çınarlardan birini daha kaybettiğimizi söylüyor. “Balıkçı Hasan Kozan’ı önceki gün kaybettik. Kaleiçi’ndeki yaşlılar giderek azalıyor. Zaten herkes evini kiraya verip satıp gidiyor buradan.Burada evini 3-4 bin lira kiraya veren dışarıda bin lira ya ev tutuyor” diyor.
Şencan Çakır, yerel pazarın en çok kadınları sevindirdiğini ve ekmek sahibi yaptığını anlatıyor. Şencan Hanım, “Eskiden erkekler evde iş yapmaz kahveye giderdi. Şimdi hamur bile yoğuran var. Kadınların cebi de bu sayede para gördü” diyor. Şencan Çakır’ın tek eleştirisi, daha önce herkes kendi ürettiğini satarken şimdi hazır ürünlerin çoğalması. “Bizim orjinal ürünlerimiz daha çok yer almalı, işporta malı ürünler bile var pazarda. El emeğine yönelmek gerek” diye ekliyor.

Tepsi tepsi börekler, gözleme açan kadınlar, reçeller, tatlılar baş döndürücü bir şekilde sıralanmış pazarda. Acıkıyoruz. Çoğu kez benim keşkek, eşimin gözleme yediği Tarım ailesinin işletmesine oturuyoruz. Kızları Ezgi, masadan masaya koşturuyor. Çayımızı söylerken ayak üstü söyleşiyoruz. “Sekiz yıldır bu işin içindeyiz abla. Günde ortalama 50 – 60 gözleme açılıyor. Bugün keşkeği 2 kilodan yaptık. Nereden baksan 15 – 20 kilo da sarma sarmışızdır” diyor ve bütün hafta Pazar gününe hazırlandıklarını söylüyor.

Anne Nazan Tarım da çocuklarıyla yaptığı işin yorucu, ama kazançlı olduğunu dile getiriyor. “Bu sayede kadınların eli ekmek tuttu. 28 yıldır buradayım. Ben hep buradaki kadınlara çalışmalarını, bir şeyler üretmelerini söylerdim. Nereden bakarsan bak, en az bir asgari ücret kazanıyor artık burada kadınlar. Ben de hafta içi başka yerde, hafta sonu burada çalışıyorum. Çocuklarımız da öyle. Çoğu aile artık böyle. Evimizi de kiraya verdik, ancak böyle rahatlayabildik. Başka türlü geçim zordu” diyor.

Kaleiçi’nde kahvelerin olduğu meydanda buraya İstanbul’dan gelen Orhan-Arzu Gümüş’le tanışıyoruz. İstanbul’dan gelip ilçeye yerleşmiş Gümüş ailesi. Orhan Gümüş, en çok işin yaz ve bahar aylarında olduğunu hatta farklı illerden otobüslerle kadınların gezmeye, ilçeye geldiğini söylüyor. “Üç yıldır işletmemiz var burada. Emekli olunca geldik hanımla. Kışın çok sakin, hatta ıssız buralar. Pek kimse olmuyor. Bu dönem hareketli işte. Asıl iş Pazar günü. Yani Pazar günü çalışıp hafta içi yiyoruz” diye konuşuyor.
Fotoğraflar: Hüseyin Erciyas