Cumhuriyet’in ilanının 94. yıldönümünde Konak Belediyesi tarafından düzenlenen “Cumhuriyetten önce İzmir’de Türk kadını” konulu söyleşiyi dinleme fırsatı buldum. Güzelyalı’daki Nazım Hikmet Kültür Merkezi’nde gerçekleşen söyleşinin konuğu Ege Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Siyasi Tarih Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Engin Berber’di. Söyleşinin ardından, yine Prof. Dr. Berber tarafından düzenlenen ve koleksiyoner Cem Üsküp’ün katkısıyla hazırlanan, ünlük yaşama dair özgün objelerin yer aldığı “Cumhuriyet ve Türk Kadını” temalı sergi açıldı.
Cumhuriyet ve kadın

Cumhuriyetin Türk kadınına çok sayıda kazanım getirdiğini söyleyen, Prof. Dr. Engin Berber, son yıllarda bu kazanımlarda ciddi geriye dönüşler olduğuna dikkat çekti. Prof. Dr. Berber, Cumhuriyet döneminde 1920’de, 1930’da kadınları siyasal hayata katan, kamu hukuku bağlamında ayrıca medeni hukuk bağlamında konumunu düzelten kazanımları takdirle karşılamak gerektiğini söyledi. Bu kazanımların 2006-2007’ye kadar devam ettiğini belirten Prof. Dr. Engin Berber, sözlerini şöyle sürdürdü:
“1990’lı yıllarda yeniden önemli adımlar var. 2000’li yılların başında Avrupa Birliği’ne uyum bağlamında atılan bazı önemli adımlar oldu. Ama ondan sonra süratle bir geriye düşüş yaşandı. Kadın ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanlığı’ın adı Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı oldu. Bu isim değişikliğinden bile net olarak görülüyor. Kadın bir anda kayboldu. Aile öne çıktı. Halbuki kadınsız aile mümkün değil. Ailesiz kadın da var. 2002 ile 2009 arasında yanılmıyorsam kadına yönelik şiddet ve kadın cinayetlerinde yüzde 1400’lük bir artış var.”
İslamdan sonra kadın için değişim

Cumhuriyet Türkiye’sinin toplumsal yaşamda kadına çizdiği role bakmak için Osmanlı Dönemi ve öncesine bakmak gerektiğini belirten Prof. Dr. Engin Berber, Türkler’in M.S. 6. Yüzyıl’da toplumsal yaşamıyla ilgili en detaylı bilgilere Çin kaynaklarında rastlandığını anlattı. Orhun Anıtları’nda kadınlardan “ilbilge” diye söz edildiğini belirten Prof. Dr. Berber, İslamiyet öncesi Türk devletlerinde Kaan’la Hatun’un birlikte hareket ettiğini, ancak islamiyetin kabulünden sonra bu durumun değişmeye başladığına dikkat çekti. Prof. Dr. Engin Berber, “İslamın etkisiyle birlikte yavaş yavaş erkek karşısında kadının konumu ikincil olmuş, toplumsal yaşamda geri plana düşmüştür. Devletin kılık kıyafet konusunda Osmanlı döneminde bazı düzenlemeler var. Bu düzenlemelerin etkisiyle kadının açık mekanlardan kapalı belli mekanlara sıkıştırıldığını görüyoruz” dedi.
1839’daki Tanzimat Dönemi’nden başlayarak devletin kadınlara nefes alacağı küçük pencereler açtığı bilgisini paylaşan Prof. Dr. Engin Berber, bu çabaların arkasında batılılaşma çabalarının olduğunu kaydetti. Osmanlı’da Müslüman Türk kadınlarının nefes alması için açılan pencerelerden daha çok orta ve orta üst sınıfın yararlanabildiğine dikkat çeken Berber, “Bu zorunlu batılılaşma çabaları, devletin Avrupa’dan geri kalmasından kaynaklanan çabalar Müslüman Türk kadını için bir pencere açmıştır. Ama bunlardan kim yararlanmıştır. Türk kadının tamamı mı? Ağaların, eşrafın ve bazı Tanzimat bürokratlarının kızları mı? Tabii ki taşrada, kırda kadınlar bu değişimin nimetlerinden pek faydalanamamıştır” diye konuştu.
Kadının en değerli varlığı çeyizi

Prof. Dr. Engin Berber, Cumhuriyetten önce İzmir’de Türk kadınının yaşantısını dönemin önde gelen simalarından Moralızade Nail Efendi’nin yazdığı “Mütarekede İzmir, önceleri ve sonraları “adını taşıyan kitaplarından örneklerle anlattı. Kadınların eşleriyle aynı araçta seyahat edemediğini, Karşıyaka’da genç hanımların ancak çarşafla geziye çıkabildiğinden örnekler veren Prof. Dr. Berber, o dönemde Türk kadınlarının en değerli varlıklarının çeyizleri olduğu bilgisini paylaştı. Türk kadınlarının sosyalleşmek için evde oturma ziyaretlerine gidebildiğini anlatan Prof. Dr. Engin Berber, diğer sosyalleşme mekanlarının ise hamamlar, mesire yerleri ve deniz banyoları olduğunu söyledi.
Kadınların 1. Dünya Savaşı’nda seferberlikten kaynaklanan, zorunlu istihdamın dışında iş yaşamında neredeyse hiç olmadığını örneklerle anlatan Prof. Dr. Berber, 1914 yılında İzmir’de Müslüman ve Türk tüccarların yer aldığı bir iş rehberinde sadece bir kadının, Karşıyaka’da bulunan Tevhide Hanım’ın terzi dükkanının yer aldığı bilgisini paylaştı.
Kazanımlar geriye gidiyor
“Bu manzarayı gördükten sonra erken Cumhuriyet döneminde 1920’de, 1930’da onları siyasal hayata katan, kamu hukuku bağlamında ayrıca medeni hukuk bağlamında konumunu düzelten kazanımları hakikaten takdirle karşılamak gerekiyor” diyen Prof. Dr. Berber, bu kazanımların 2006-2007’ye kadar sürdüğünü söyledi. Berber, sözlerini şöyle sürdürdü:

“2000’li yılların başında Avrupa Birliği’ne uyum bağlamında atılan bazı önemli adımlar oldu. Ama ondan sonra süratle bir geriye düşüş ve bunu Kadın ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanlığıydı adı sonra adı Aile ve Sosyal Politikalar oldu. Bu isim değişikliğinden bile net olarak görülüyor. Kadın bir anda kayboldu. Aile öne çıktı. Halbuki kadınsız aile mümkün değil. Ailesiz kadın da var. 2002 ile 2009 arasında yanılmıyorsam kadına yönelik şiddet ve kadın cinayetlerinde yüzde 1400’lük bir artış var” dedi.
Türk kadınının bugün gelenekle modernite arasında bir mücadele içinde olduğunu belirten Prof. Dr. Berber, “Tabii ki gönül, moderniteden yana terazinin ağır basması. Kuşkusuz öyle olacak, çünkü tersi çağdışı. Çağdışı olan hiçbirşeyin yaşamda varolması mümkün değil” diye konuştu.
Özgün eserler sergileniyor

Güzelyalı’daki Nazım Hikmet Kültür Merkezi’nde “Cumhuriyet ve Kadın” temalı sergi açıldı. Serginin açılışında konuşan Konak Belediye Başkanı Sema Pekdaş, Cumhuriyet’in 94. yıldönümünü kutlayan Türkiye’nin ne yazık ki pek çok konuda da geriye gittiğini söyledi. Pekdaş, “Cumhuriyetin değerlerini anlamak için yeni baştan düşünmemiz gereken bir süreçteyiz. Cumhuriyeti hem hukuk devrimi olması hem de kadın devrimi olması bakımından değerlidir. Biz kadınlar, Cumhuriyeti ve Türk kadınını sürekli gündemde tutmak ve konuşmak istiyoruz” dedi.

Sergiyi düzenleyen Prof. Dr. Engin berber de, “Cumhuriyeti demokrasiye karşıt konumlandırılmak istendiğini bu sergide görebilirsiniz. Aslında Cumhuriyet asla demokrasiye karşı bir şey değildir, hatta onu besleyen bir şeydir. Birçok kavram gibi Cumhuriyet ve demokrasiyi karşıt kategoriler üzerinden okumaya çalışmak aslında bunun içini boşaltmak için yapılan maksatlı bir çabadır. Cumhuriyeti kaybedersek Türk devriminin pek çok kazanımını da beraberinde kaybederiz” diye konuştu.

Sergide İzmir’in sembol kadınlarının bulunduğu bir pano da yer aldı. Panoda kimi milletvekilliği kimi gazetecilik yapmış, kimi de edebi eserler vermiş İzmir’de öne çıkan müslüman Türk kadınları tanıtılıyor. TBMM’deki ilk kadın milletvekili ama aynı zamanda İzmir’i temsil eden ilk kadın milletvekili Benal Nevzat, Ahenk gazetesi sahibi ve başyazarı Cevriye İsmail (Uyum), gazeteci ve yazar Evliyazade Makbule (Aras), İzmir’in ilk kadın muharriri olarak tanınan Evliyazade Naciye, Cumhuriyet döneminin ilk kadın hikayecilerinden Hadiye Hümeyra, İzmir’in dikkate alınması gereken kadın kalemlerinden biri olarak tanınan Hasene Nalan, kentimizin ilk kadın yazarlarından Hatice Baise (Bezmi), gazeteci Rabia Arif (Bilgin) ve İnönü savaşlarında yer alan Nezahat Onbaşı kısa yaşam öyküleriyle anlatılıyor.

Sergide İzmir Antikacılar Derneği Başkanı Cem Üsküp’ün koleksiyonunda yer alan ve tamamı özgün eserler de oldukça ilgi çekici. Kadınların sosyal yaşamda giydiği kıyafetler, günlük yaşamda kullandıkları takılar, süs eşyaları, objeler, çeyizlerin olmazsa olmazı gümüş reçel takımı, İstiklal Madalyaları, hat levhalar, erken Cumhuriyet dönemi kadın dergi ve gazeteleri, erken Cumhuriyet döneminde İzmir’deki ilk mektep diplomalarından örnekler, Kuvva-i Milliye dönemi Türk Bayrağını görünce eminim siz de çok etkileneceksiniz. Sergi Güzelyalı Nazım Hikmet Salonu’nda 16 Kasım 2017 Perşembe gününe kadar gezilebilir.