İzmir’in kent merkezinde 19. Yüzyıl İzmir ve çevresindeki gündelik yaşamı, gelin odasından bebek odasına örf ve adetleri, kente özgü el sanatlarının üretimini, el yapımı halıları, yüzlerce yıllık bir uygarlığın imbiğinden süzülüp gelen kültürel mirasımızı görmek istediğinizde gideceğiniz ilk adres İzmir Etnoğrafya Müzesi. Konak Tüneli’nin üstüne gelen mahalleleri giderek yok olan ve sessizliğe gömülen Damlacık semtinin tam karşısında, Varyant’ta yer alan Etnoğrafya Müzesi’ni çok uzun zamandır ziyaret etmemiştim. Eylül ayının başında gittiğim müzenin hali tam anlamıyla içimi sızlattı.
Geçen yıl Musevi cemaatinin 200 yıllık Parohetlerini (havralarda ve dini mekanlarında kullanılan el işlemeleriyle süslü tekstil ürünleri) onarmak için gösterdikleri çabayı haber yapmıştım. Tekstil malzemelerini tek tek elde nasıl onardıklarını, kumaşlardaki temizlik çalışmalarını hayretle izlemiştim.

Yine Ödemiş’te, Prof. Dr. Engin Berber’in yönetiminde açılan Yıldız Kent Arşivi Müzesi’ne yaptığımız ziyaretlerde sergilenen, sandıklardan çıkmış el işlerini, kadife bindallıları, iğne oyalarının güzelliğini, renklerindeki canlılığı hayranlıkla seyretmiştim.
Ben henüz gidemesem de, ziyaretçiler İzmir’de özel müze statüsünde hizmet veren Ege Üniversitesi Etnoğrafya Müzesi’nin de çok güzel hazırlandığını dile getiriyorlar. Önümüzde böylesine güzel örnekler, çalışmalar varken bir kentli olarak gözbebeğimiz Etnoğrafya Müzesi’nde elimizden kayıp giden kültürel mirasımızın durumuna dikkat çekmek istedim.
Ziyaretçi gelir mi?

Tarihi 19. Yüzyıl’a dayanan ve halk arasında “Piçhane” olarak tanımlanan müze binası 1984 yılından bu yana Kültür ve Turizm Bakanlığı’nca kullanılıyor. Taşınmaz Kültür Varlıkları Envanteri’nde yapım yılı 1831 olarak yer alan bina, onarım görse de çağdaş müzecilik anlayışından uzak bir sergileme yapılıyor. Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın müze ziyaretçi istatistiklerinde Etnoğrafya Müzesi’ne ait son rakamlar 2008 yılına ait. O yıl Ocak-Aralık döneminde müzeyi ücretli ve ücretsiz toplam 5 bin 818 kişi ziyaret etmiş. O tarihten sonra müzeyle ilgili ziyaretçi kaydı bakanlık istatistiklerinde yer almamış.

2017 yılı Eylül ayı müze ziyaretçi istatistiklerine baktığımızda müzenin komşusu Arkeoloji Müzesi’ni Ocak-Eyül ayları arasında ücretli, ücretsiz ve Müze Kart’la gezen kişi sayısı 16 bin 884 olmuş. İyimser bir tahminle Arkeoloji Müzesi’ni gezen kişilerin Etnoğrafya Müzesi’ne de uğradığını düşünmek istiyorum. Ancak, girişte vantilatörlerin sizi karşıladığı, engellilerin çıkmasının olanaksız olduğu, eserlere ait bilgi yazılarının silindiği müzenin en sadık ziyaretçilerinin daha çok ilkokul öğrencileri olduğunu öğreniyorum.
Eserlerin renklerindeki solma, tozlanma, kir tabakası gözle görülür hale gelmiş artık. Müzeyi dolaşırken mankenlerin yüzleri bile hüzünlü geliyor. Gelin başını taşıyan manken de, salıncaktaki bebek de, tahta kalıbındaki deseni kumaşa aktaran usta da, çömlekçi de mutsuz ifadelerle bakıyor sanki ziyaretçilerine.

Müzeden ayrılırken duvarda asılı siyah beyaz iki fotoğraf ilişiyor gözüme. Biri Atatürk’ün portresi. Diğer fotoğrafta ise İzmir’in ilk arkeoloji müzesi olan “Asar-ı Atika Müzesi”ni 1927 yılında kuran ve ilk müdürü olarak görev yapan Ömer Selahattin Kantar var. Odasında belki de bazıları hala bugün müzede sergilenen onlarca objeyle görülüyor. Hemen arkasındaki duvarda ise Osman Hamdi Bey ile Atatürk’ün bugün müzenin duvarında gördüğüm portresi yer alıyor. Türk müzeciliğine büyük emek veren üç insanın fotoğrafını arkamda bırakırken, aklımda “Bu müzenin deposu ne halde acaba?” sorusuyla ayrılıyorum.
Prof. Dr. Berber: Müzecilik anlayışı değişti

İzmir Etnoğrafya Müzesi’nin durumunu görünce daha önce iki kez ziyaret etme olanağı bulduğum Ödemiş’teki Yıldız Kent Arşivi ve Müzesi’nin (ÖYKAM) düzenleyicisi Prof. Dr. Engin Berber’den görüş almak istedim. İzmir Etnoğrafya Müzesi’nin karşısındaki bir mekanda görüştüğümüz Prof. Dr. Berber ile ÖYKAM’ı, İzmir’in müze ihtiyacını, özel müzeleri konuştuk.
Ege Üniversitesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, Siyasi Tarih Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Engin Berber, 2012’de ziyarete açılan ÖYKAM’da ekibiyle birlikte, Ödemiş’in ünlü iğne oyaları gibi ilmek ilmek yapmış çalışmalarını. Prof. Dr. Berber, İzmir’in ihtiyacı olan müzenin bir an önce yapılması gerektiğini söylüyor önce.

“Mega Müze deniyor ama illa mega olacak diye birşey yok. Bu kadar çok erken dönem eseri sergilenemiyor. Depolarda dünyanın eseri var. İzmir farklı kültürlerin yaşadığı bir kent. Kurulacak büyük müze bunların hepsini kapsamalı. Farklı alanları içinde toplayan, sıkıntılara cevap verecek bir müze olmalı” diyor. Arkeoloji Müzesi’nin deposunda on katı sergilenecek eser bulunduğuna değinen Prof. Dr. Berber, “Etnoğrafya’da sorun yer. Yeri iyi değil, yokuşta. O zaman yeni yapılacak müzede etnoğrafya bölümü olacak. Ve tabii bizim bir kent müzemiz de yok” diye ekliyor.

Türkiye’de objeler üzerinden tarihçiliğin bilinmediğine değinen Prof. Dr. Berber, “Daha çok döküman ve evrak üzerinden yürüyoruz. Objeler üzerinden şekillendirmeyi yapmıyoruz, ama bu tarihçiliğin olmazsa olmazı, gereğidir. Malzeme üzerinden tarih yapma geleneği bizde yok” görüşünü paylaşıyor. Etnoğrafya Müzesi’nin neden bu kadar atıl olabileceğini sorduğumda, Prof. Dr. Engin Berber, “Etnoğrafya Müzesi’ne bakarsak, bütün devlet müzelerinde aynı sorun var. Bütün dolaplar mühürlüdür. Personel bakanlık izni olmadan temizlik için mühürü kırıp açamaz. Bu ciddi bir yazışma konusu. Taşınır kültür varlıklarının toz içinde olduğu müze değil, süreç yaşandı ve yapılmadıysa sorumlu Müzeler Genel Müdürlüğüdür” diye yanıtlıyor.

Prof. Dr. Berber, çağdaş müzeciliğin değiştiğini söylerken “Siz Etnoğrafya Müzesi’nde en son ne zaman bir sergi gördünüz? Müzeler interaktif katılımın olduğu ve sürekli etkinliğin yapıldığı mekanlardır. Sergi dolabının açılması üç aylık bir yazışmayla oluyorsa süreçte sıkıntı var” diyor. Somut olmayan kültürel miras için geç kaldığımıza değinen Prof. Dr. Engin Berber, “İyi müzeci ve etnologlara ihtiyaç var. Tek başına belediyenin işi değil bu. Turizm Bakanlığı’yla ortaklaşa yol almalı. İzmir’de farklı kültürler var. Örneğin Turgutlu Müzesi’nde Musevi kültürüne ilişkin ürünler var. Ama İzmir’de yok böyle ürünler. İzmir Rumları’nın taşınır kültür varlıkları nerede? Onların da sergilenmesi gerekli” diye konuşuyor.

ÖYKAM’ın Küçük Menderes’teki tek müze olduğunu ve 12 bine yakın taşınır kültür varlığı bulunduğunu anlatan Prof. Dr. Berber, müze kurulmasaydı tüm eserlerin kaybolup gideceğine dikkat çekiyor. Bağış konusunun önemli olduğuna dikkat çeken Prof. Dr. Berber, ÖYKAM Müzesi’nin “özel müze” statüsünde olduğu bilgisini veriyor. Özel müzeciliğin mutlaka desteklemek gerektiğini kaydeden Prof. Dr. Berber, “Eskiden sermaye kültür işlerine yatırım yapmazdı. Şimdi ise özel sektör müzeciliği bir itibar konusu olarak ele alıyor. Bu nedenle katkı koymaya devam edecektir” diyor.
Özel Müzeler’in kültür varlıkları

Kültür ve Turizm Bakanlığı verilerine göre İzmir’de özel müze statüsünde 17 müze bulunuyor. Farklı tematik konuların işlendiği müzelerin içinde etnoğrafya müzesi kimliğini taşıyan bir diğer müze Ege Üniversitesi Etnografya Müzesi. İzmirlilerin objelerini, tarihi bilgi ve belgelerini bağışladığı Ahmet Piriştina Kent Arşivi Müzesi de özel müze statüsünde. Ancak Kent Müzesi adını taşımasına karşın, APİKAM’da bağışlanan eserlerin sadece çok küçük bir alanda sergilendiğini görüyorsunuz.