Önemli bir halk sağlığı sorunu olan osteoporozda iskelet yapısının, kemiklerin güçlenmesi çok önemli. Türkiye Osteoporoz Derneği toplumda farkındalık oluşturmak, osteoporoza karşı insanları bilinçlendirmek için 20 Ekim Dünya Osteoporoz Günü’nde çeşitli etkinlikler düzenliyor. Ege Üniversitesi Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Berrin Durmaz’a, halk arasında kemik erimesi olarak bilinen osteoporoza ilişkin bilgi düzeyimizi sorduğumda Ekim ayında İzmir’de yaptıkları çalışmadan söz ediyor. Türkiye Osteoporoz Derneği olarak “Kemiklerinizi Sevin” sloganıyla İzmir’de üç ilçedeki alışveriş merkezlerinde farkındalık çalışması yaptıklarını anlatıyor
Dernek Balçova’da, Karşıyaka Mavişehir’de ve Bornova’da yapılan etkinlikte kadınlarda hem tarama yapmış hem de osteoporozdan korunmak için yapılması gereken hareketleri göstermiş.
Prof. Durmaz, “Karşıyaka’da yaşayan kadınların konuya ilişkin daha bilgi sahibi olduğunu gördük. Çalışma sonucunda osteopenik yani kemik ve mineral yoğunluğu düşük kadınların oranı yüzde 10-11 gibi çıktı” diyor. Prof. Dr. Berrin Durmaz, “Yapılan çalışmada özellikle 50 yaş üzeri kadınlarda menopoz sonrası osteoporoz risk faktörlerinin olup olmadığını belirlemeye çalıştık. Risk altında bulunanlarda kemik dansitometri tetkiki yapılması gerektiğine dikkat çektik. 50 yaş üzeri kadınların topuk ultrasonu çekilirken, ücretsiz kemik taramasını yaptık” bilgisini veriyor.
Kemiklerimizi sevelim, ama nasıl?
Prof. Dr. Berrin Durmaz, kemiklerimizi nasıl seveceğimizi anlatırken, D vitaminine ilişkin önemli bilgiler de aktarıyor:
“Kemiklerimizi sevmenin ilk adımı aktif olmak. ‘Merdiven kullan, asansöre binme, bir durak önce otobüsten in’ bildiğimiz ve yapmamız gereken klasik öneriler. Kemiklerimize yük bindirmek çok önemli. Egzersiz bu noktada çok büyük önem taşıyor. Vücut ağırlığı ile yapılan aerobik egzersizler (yürüyüş, koşu), kas güçlendirme, denge ve koordinasyon egzersizleri bu amaçla önerilen egzersiz çeşitleri.Düzenli ve dengeli beslenme de aynı şekilde önemli. Balık tüketmek yine öyle. Hamsi, somon, uskumru, sardalye gibi yağlı balıkları tercih etmemiz gerekiyor. Balık aynı zamanda Omega 3 kaynağı. D vitamininden söz etmek gerekiyor burada. D vitamini için herşeyi yapan hormon diyebiliriz adeta. İmmün sistemi koruyor, kanserden, diyabetten, depresyondan koruyor. D vitamininin yüzde 90’ını güneşten alıyoruz ama doğrudan güneşten. Kalanını gıdalardan karşılıyoruz. Burada güneşi camın arkasından alamıyoruz, güneş gören cilt kısmının çıplak olması gerekiyor. Koruyucu krem kullanmamız gerekiyorsa alerjiniz varsa ve mutlaka kullanmak gerekiyorsa 20 faktörden az olmalı, fazlası D vitamini almıyorsunuz demek. Eksikliği kan testiyle anlaşılıyor. Sonuç eksikse ya da yetersizse takviye gerekiyor. Eğer olmadık bir yerde kırık yaşıyorsak, frajil kemik – biz buna kırılganlığa eğimli kemik de diyebiliriz, D vitamini eksikliğini düşünmek gerekiyor. Çok sık enfeksiyon geçiriyorsa kişi, yine D vitaminine baktırmak gerek.”
Piyasada bulunan 300 bin ünite şeklindeki iğnelerin çok yüksek dozda olduğuna da dikkat çeken Prof. Durmaz, “Bu miktar toksik etki yapabilir. Tedavide 50 bin ünitelik damlalar kullanmak yeterli olabilir. Hekime danışmadan kullanmak sakıncalı” diyor.
Horoz ibiği ve bitkisel ilaçlar
Son yıllarda çok kişinin şikayetçi olduğu diz eklemlerindeki kireçlenme ve azalan kayganlaştırıcı sıvı konusundaki yeni uygulamaları da soruyorum Prof. Dr. Berrin Durmaz’a. “İleri yaşlarda daha doğrusu hastalığın ileri evrelerinde bu yöntemlerin faydası yok. Bu dönemde hasta da uygunsa protez takılabilir ama bu ilaçlar işe yaramaz. Yine PRP yani trombositten zenginleştirilmiş plazma uygulaması var. Ben bunun çok işe yaradığını düşünmeyenlerdenim. Bir alternatiftir, hasta için umuttur elbette. Çok masraflıysa gereksiz ama hasta çözüm arıyor, hasta için umuttur” diye yanıt veriyor.
Kimi zaman hastaların bitkisel ilaçlara başvurduğuna da değinen Prof. Durmaz, “Bitkisel ilaçlar bazen kullanılan ilacın etkisini nötrolize edebilir ya da etkisini artırabilir. Ben tedavim altındaki hastalara, ‘Kullanıyorsanız haberim olsun’ derim. Ama ben hiç kullanmam” diyor. Prof. Dr. Durmaz, kalsiyum açısından önemli bir besin olan süt için, “İsveç’de son dönemde yapılan bir araştırmada günde üç bardak süt içmenin sakıncalı olabileceği sonuçları açıklandı ve bu bilgi kafaları karıştırdı. O nedenle günde bir bardak süt karar. Ben de her sabah bir bardak süt içiyorum” diye konuşuyor.
Tarhanada kalsiyum bolca var
Süt demişken kalsiyum açısından zengin, besinlerden de söz ediyoruz. Hocamız, kemiklere faydalı bir menü paylaşıyor bizimle. Prof. Dr. Durmaz, “Geleneksel Tarhana çorbası en fazla kalsiyum içeren gıdalardan biri. Bunun yanında, asma yaprağından etli yaprak sarması, yoğurt, yeşil salata, elbette zeytinyağlı olacak, tatlı olarak da kuru incir. Meyve derseniz, portakal ve kivi yenmeli” diyor. Ülkemizin kalsiyum yönünden zengin gıdalar açısından şanslı olduğuna değinen Prof. Dr. Durmaz, “Doğu Anadolu yetişen rubarb (Şıvgın), yeşil soğan, ıspanak, kara lahana, koyu yeşil renkli sebzeler, turp, kivi, hurma, bamya, kavun, karpuz, dut, soğan, portakal, ceviz, bakliyat, süt ve süt ürünleri, dana, tavuk ve balık eti ilk anda akla gelen gıdalar. Balık ise Omega 3 yönünden son derece zengin” diye ekliyor.
Kimler test yaptırmalı?
65 yaş üstü tüm kadınlar ve 70 yaş üstü tüm erkekler, osteoporoz için taranması önerilen hasta gurubu içinde yer alıyor. Yine kadın ya da erkeklerde eğer sigara, artmış alkol tüketimi varsa, beden kütle endeksi 20 kilogram/metrekarenin altındaysa, romatoid artrit varsa, osteoporoz ile ilişkili hastalık öyküsü varsa kemik erimesi için test yapılması gerekiyor. Prof. Dr. Durmaz, osteoporozla mücadele ederken rehabilitasyonun da önemine değiniyor. “Tamir etmek, onarmak, yerine koymak olarak tanımlayabileceğimiz rehabilitasyonla mevcut kemik kitlesini artırmak, düzgün duruş sağlamak, kasları kuvvetlendirmek, dengeyi geliştirip, ağrıyı kontrol altına almaya çalışıyoruz. Kırık riskine karşı korunma önlemleriyle, yaşamı kaliteli ve mutlu hale getirmeyi amaçlıyoruz. Ana hedefimiz genç yaşta ulaşılabilecek en yüksek kemik kitlesine ulaşmak. İlaç tedavilerinin yanında egzersiz, güneş ışığından yararlanmak, sigara, alkol ve kafeinden uzak durmak gerekiyor” diyor.
İzmir, sağlık turizmi için ideal bir kent
Yaşamının 40 yılını tıp alanında geçiren Prof. Dr. Berrin Durmaz, gezmeye, kültürel mirasa da meraklı bir bilim kadını. İşi gereği çok sık seyahat eden, dünyanın birçok yerinde tıp kongrelerine katılan Prof. Dr. Durmaz, kısa bir süre önce ikinci üniversite kapsamında Açık Öğretim Fakültesi’nin Kültürel Miras ve Turizm Bölümü’nü de bitirmiş. Bu bilgiyi alınca Berrin Hoca’ya İzmir’in sağlık turizm potansiyelini de soruyorum. İzmir’in sağlık turizmi için ideal bir kent olduğunu ancak altyapı sorununun bir an önce çözülmesi gerektiğini söylüyor. Şu görüşleri dile getiriyor:
“Sağlık turizmi konusuna gelmeden konuşulması gereken iki nokta var. Bu kentin yatak sayısı yetersiz ve bizim direkt uçuşlarımız yok! Bunları çözmeden alt yapı tamamlanıp, tanıtım yapmadan sağlık turizminde yol almamız zor. İzmir harika olanakları olan bir kent. Yurt dışında da biliniyor. Norveçlileri unutmamak gerek, yıllarca geldiler İzmir’e. Ancak biz kaplıca deyince genelde sıcak suya girmek olarak anlıyoruz. Ama kaplıca ve kür merkezi demek aynı zamanda sosyal bir olay demek. Almanya’da bunun için ‘gündüz fango yani çamur banyosu, gece tango’ deyimi kullanılır. Orta Avrupa ülkeleri, Macaristan, Fransa, Almanya bu alanda çok ileri noktadalar. Roma hamamları var hala. Bizde de var kuşkusuz ama kullanılıyor mu? Buralarda tesisler mükemmel, içlerine gizlenmiş, yeşillikler arasında tam donanımlı hastaneler mevcut. İnciraltı bu konu için ideal ama önce trafik sorununu, alt yapı sorununu çözmemiz gerek. Potansiyelimiz var, eğitimli personel, uzman ara eleman da var. Diyetisyen, engelli bakım konusunda eleman yetiştiren okullarımız var. Son dönemde Denizli öne çıkıyor termal turizmde. İzmir’in alt yapı sorunlarını bir an önce çözmesi ve bu alanda tanıtım yapması gerek.”
Kemikler sevmenin yolu kalsiyum, D vitamini, egzersizden geçiyor
Category: Köşe yazıları