70 yaşında bir yanı deniz bir yanı çöl olan ülke: İsrail

Kentin içinde kilometrelerce uzanan muhteşem bir kumsal, yemyeşil çimenleri aşarak ulaştığınız tertemiz bir deniz düşleyin. İsrail’in 400 bin nüfusuyla ikinci büyük kenti Tel Aviv’den söz ediyorum. İzmir’in 1998 yılında kardeş şehir anlaşması imzaladığı kentle bir de “kardeş bahçe” anlaşmamız var. 2007 yılında Sasalı Doğal Yaşam Parkı ile Tel Aviv Ramat Gan Safari Hayvanat Bahçesi arasında yapılan kentimizin ilk kardeş bahçe anlaşması hala yürürlükte mi bilemiyorum, ancak Tel Aviv gerçekten de İzmir’e çok benzeyen bir şehir.
70 yıllık genç bir ülke

Yıllar önce İzmir’den göç eden bir Sefarad Yahudisi ailenin düğün daveti üzerine Nisan ayının ilk haftasında İsrail’e gittim. Bir hafta kaldığım ülkede, İzmir’in kardeş şehiri TelAviv-Yafa’nın yanı sıra tüm dinlerin ortak buluşma noktası görkemli kadim şehir Kudüs’ü, eski liman kenti Hayfa’yı, bir başka sahil kenti olan Aşkelon’u görme olanağı buldum. Ülke olarak UNESCO örgütünden ayrılsalar da bu listede hala yer almaya devam eden insanlığın kültürel mirası Beyaz Evler’den Bahai Bahçeleri’ne çok sayıda turistik yeri gezdim.
İlişkilerimizin çoğu kez parçalı bulutlu olduğu, ama benim 23 derece sıcak bir havada gittiğim ve son derece keyifli bir hafta geçirdiğim İsrail 8,5 milyon kişinin yaşadığı küçük bir ülke. Bir yanı Akdeniz’i kucaklayan, bir yanı çölle çevrili ülkede uçak havaalanına inmeye başladığı andan itibaren gördüğünüz yeşillik gerçekten etkileyici.

İsrail, turistik ziyaret için aslına bakarsanız çoğu kişinin listesinde ilk sıralarda yer alan bir ülke değil. En azından bizim ülkemizde öyle diye düşünüyordum. Ancak kime İsrail’e gideceğimden söz etsem, “Ben de görmeyi çok istiyorum” deyince, bir haftalık süreçte izlenimlerimi paylaşayım istedim.
İsrail de Türkiye’den vize isteyen ülkeler arasında yer alıyor. Bu nedenle, normal bir Avrupa ülkesi için hazırlayacağınız belgeler, pasaportunuz bordo ise İsrail için de geçerli. Gri ve yeşil pasaportlular için vize sıkıntısı yok. İsrail Başkonsolosluğu İstanbul’da, bu nedenle vize için İstanbul’dan randevu almanız gerekiyor. Ben İstanbul’a gitmek yerine küçük bir ücret ödeyerek İzmir’den konsoloslukla bağlantısı olan bir acentanın yardımını aldım. Bu arada konsolosluğa vize için ücret ödenmiyor. Bu, acentanın hizmet bedeli. Yaklaşık bir hafta içinde vizem hazırdı. Ancak bilet fiyatlarındaki yükselişi düşünerek, ne olur ne olmaz diye acentamın uyarısı üzerine biletimi vizem onaylandıktan sonra aldım.

İsrail’e gidenler için sıkça dile getirilen bir uyarı “bagaj kontrolü” konusu. Bu arada İzmir’den İsrail’e direkt uçuş olmadığı için önce İstanbul Sabiha Gökçen Havaalanı’na uçuyorsunuz. Seyahat günü İzmir’den gidilecek neredeyse tüm yurt dışı uçuşlarında olduğu gibi önce İstanbul’a, ardından da Tel Aviv’deki Ben Gurion Havaalanı’na uçtum. İsrail’e gideceğimi söylediğim çoğu kişiden havalanında bagajların didik dik arandığını duymuştum. Aslında yolcu valizleri ve el bagajları için yapılan kontroller ülkemizin tüm havaalanlarında aynı. Buraya kadar tamam zaten.
Ancak İstanbul’da İsrail’e gidecek yolcuların beklediği alanda yolculara farklı bir uygulama daha yapılıyor. Camla çevrilmiş bekleme salonuna gelen yolcuların el bagajları ve üzerleri bir kez daha detaylı bir şekilde aranıyor. Söz konusu güvenlik olunca ekstra önlemlere açıkcası kimse de bir şey demiyor. İsrail’den dönüşte ise havaalanında yolculara ilk aşamada nerede kaldıkları, kendilerine birisi tarafından bir eşya ya da mal verilip verilmediği soruluyor. Sonrası klasik işlemler.

İzmir’den İsrail’e yolculuk İstanbul uçuşuyla birlikte yaklaşık üç saat sürüyor. Tel Aviv’de ülkenin ilk başbakanının adını taşıyan Ben Gorion Havaalanı bir süre önce yenilenmiş, oldukça modern bir havalimanı.1948 yılında kurulan ülkenin inşaasına ilişkin bir fotoğraf sergisi karşılıyor son derece hareketli havaalanında yolcuları. Bir Rus vatandaşlarının yoğunluğu, bir de daha sonra her yerde görmeye alıştığım siyahlar giymiş, başlarında şapkaları ve şapkalarının yanından buklelerin sarktığı din adamlarına şaşırıyorum.
24 saat yaşayan şehir: TelAviv

Havalanından itibaren kentte gözüme çarpan ilk şey tabelalardaki çok dillilik oluyor. Yönlendirme tabelaları İngilizce, İbranice ve Arapça yazılmış. Nisan ayının yaz aylarında sıcaklığın 40 dereceyi bulduğu İsrail’i gezmek için en iyi ay olduğunu öğreniyorum. Şansıma kaldığım sürece yağmur yok ve çoğu kez hafif bulutlu, ama yakmayan bir güneş altında gezebiliyoruz.
İzmir’in 1998 yılından bu yana kardeş şehiri olan Tel Aviv’de yaklaşık 400 bin kişi yaşıyor. Daha çok finans ve bilişim sektörünün öne çıktığı kenti yılda 1,2 milyon kişi ziyaret ediyor. İsrail’in ikinci büyük kenti olan Tel Aviv Akdeniz’le iç içe plajları ve eşsiz sahiliyle ünlü bir kent. Tel Aviv tüm dünyada İsrail’in başkenti olarak biliniyor. 1909 yılında kurulan Tel Aviv şehri, İsrail bağımsızlığını kazandıktan iki yıl sonra, 1950’de, eski kent Yafa ile ortak bir belediye yönetimi altında birleşmiş. O tarihten itibaren İsrailliler kenti Tel Aviv – Yafa olarak anıyormuş.

İsrail’in eski şehiri olan, portakalıyla da ünlü Yafa’nın sokaklarını dolaşırken yeni açan çiçekleriyle ağaçlar mis gibi kokularıyla baş döndürüyor.Yafa dünyanın en eski liman kentlerinden biri. 4 bin yıl önce kurulduğu tahmin edilen liman, her dönem kenti bir cazibe noktası haline getirmiş.
Deniz sezonunu çoktan açmış kentliler ve turistlerin doldurduğu Tel Aviv kumsalındaki uzun bir yürüyüşten sonra vardığımız liman da son derece kalabalık. Bugün küçük bir balıkçı barınağı olarak da kullanılan limanda Osmanlılardan kalma harap halde bir gümrük binası, lüks restoranlar, balık lokantaları, kafeler ve küçük bir deniz feneri var.

Tel Aviv – Yafa için, “24 saat yaşayan şehir” deniyor. Kentin bu “eski şehir” denilen bölümünde Osmanlı İmparatorluğu’ndan kalma çok sayıda sivil ve dini mimari yapı bulunuyor. Bugün konuk olarak gezdiğim yerlerde atalarımız yüzyıllarca ayakta kalacak çeşmeler, sebiller, camiler köprüler bırakmış arkalarında. Gördüğüm yerlerin nereleri olduğunu döndüğümde internetten öğreniyorum açıkçası. Hiç bir yapıda ne yazık ki, bir satır Türkçe açıklama yok. Acaba en azından kardeş kentimiz Tel Aviv’deki bazı yapılarda “Karşılıklı iyi niyet ve yüzyıllardır süren kültürel ilişkiler nedeniyle Dış İşleri Bakanlığı ya da Kültür Bakanlığı bu konuda birşey yapamaz mı?” diye düşünüyor insan.

Yafa bölgesinde deniz kıyısındaki Bahr Camisi (Camiu’l-Bahr, Deniz Camisi), görkemli ahşap işlemeleriyle Mahmudiye Camisi olarak da bilinen Yafa Ulu Camisi, kitabesi hala üzerinde bulunan görkemli Süleyman Paşa Sebili, caminin hemen yakınında bulunan ve bir dönem otantik bir restoran olarak kullanılmış hamam hala ayakta kalmış yapılardan. Sebilin hemen yakınındaki eski pazar yeri bölgesindeki Saat Kulesi ise İkinci Abdülhamid’in tahta çıkışının 25. yıldönümü nedeniyle 1901 yılında inşa edilmiş. Bizim İzmir’deki Saat Kulesi’ne göre oldukça sade inşa edilmiş 118 yıllık yapı zamanın tanıklarından biri.
(Devam edecek)