Ulus olarak hepimiz 6 Şubat 2023 Pazartesi günü, sabaha karşı Kahramanmaraş ve Elbistan’da yaşanan depreme kilitlendik. Enkazdan kurtulanlarla nefes aldık, kurtarılmayı bekleyenler için duacı olduk, yaşamını yitirenlerle biz de göçük altında kaldık adeta.
Bu süreçte ülkemizin en önemli gerçeğinin “deprem” olduğunu söylemekten bıkmayan, sosyal medyadaki hesaplarından, kendilerine yer veren televizyon ekranlarından depremlere karşı bizi, yöneticileri uyaran bilim adamlarına kilitlendik. “Bilgi korkuyu yener” hesabı, tüm anlatılanları can kulağıyla dinler olduk.
Çocukluk çağlarımızdan bu yana depremle büyüyen, yaşamının en az bir döneminde depremin sarsıcı etkilerinden nasibini alan İzmirliler olarak yapılan her uyarı, her öneri çok kıymetli bizler için. Uzun süredir “deprem geliyor” diye bağıran, bizleri uyaran bilim insanlarından birisi Prof. Dr. Naci Görür.
Jeolog, Deniz Jeolojisi Uzmanı ve Bilim Akademisi Üyesi Prof. Dr. Naci Görür 23 Şubat 2023 Perşembe günü, İzmir’de, ekonomik sivil toplum kuruluşlarının “deprem” konulu ortak toplantısında konuşmak üzere İzmir’e geldi. İzmir Ticaret Odası Meclis Salonu’nda yapılan toplantıya, Ticaret Odası’nın yanı sıra Ege Bölgesi Sanayi Odası, İzmir Ticaret Borsası, Ege İhracatçı Birlikleri’nin başkanları, meclis üyeleri, İzmir’in sanayi ve iş dünyasından yöneticiler katıldı.
Prof. Dr. Naci Görür, İzmir’de yaşanması beklenen büyük deprem ne zaman gerçekleşecek, İzmir bu depremden en az etkilenmek için ne yapmalı, iş insanları, kamu ve yerel yöneticiler, halk nasıl davranmalı sorularına yanıt vermeye çalıştı yaklaşık üç saat boyunca ayakta kaldığı salonda.

Depremi konuşmak tabu
Büyük yıkıma neden olan depremin aslında “geliyorum” dediğini söyledi Prof. Dr. Naci Görür. Öylesine dolmuş öylesine üzüntülüydi ki! Konuşmasını plansız, içinden geldiği gibi yapacağını belirtti. “Şu an 60-70 bin kişi göçük altında. Binlerce insanımız acı çekiyor. Acaba millet olarak utanmalı mıyız, kızarmalı mıyız bilmiyorum. Buraya geldiğim zaman ne konuşmam gerektiğine karar vermedim. Ama sizinle dertleşmek istiyorum” diyerek başladı sözlerine.
Prof. Dr. Naci Görür; bizim ülkemizde depreme karşı bilinmeyen, söylenmeyen, itiraf edemediğimiz bir strateji olduğunu söyledi. “Depremi konuşmamak, deprem tabu. Aman huzurumuz kaçmasın. Bu strateji maalesef ülke yöneticilerinde de vardı. Hele bir deprem olsun. Deprem olunca çizmelerimizi çeker, sahaya gideriz, yaraları sararız. Bu strateji yara sarma stratejisi, çağdışı, insana önem vermeyen bir strateji” dedi.
Bilgi toplumlarında ve bilimin gücü ile yönetilen toplumlarda böyle bir stratejinin olmadığını vurgulayarak çağdaş dünyanın deprem gelmeden önce, insanlar ölmeden önce gerekeni yaptığına dikkat çekti.
Vefat eden 42 bin ama …
Prof. Dr. Naci Görür açıklanan resmi rakamlarda vefat edenlerin 42 bin göründüğünü belirtirken, sayının çok daha fazla olacağından endişe ettiğini söyledi. Yaşanan depremin ‘geliyorum’ diye bağıran bir deprem olduğunu anlattı Prof. Dr. Naci Görür. Depreme ilişkin yıllardır bilim adamları olarak açıklama yaptıklarını ancak kimsenin kendilerini duymadığını söyledi, yaşadıklarını şu sözlerle anlattı:
“2003’de Elazığ’a gittim. Elazığlılar deprem kentinde yaşadıklarını bilmiyorlardı. Uyarmaya gittim onları. Sivrice – Malatya’da deprem olabilir demeye başladım.2003’ten 2020’ye kadar anlatamadık. Deprem geldi, vurdu, kentin üçte ikisini haşat etti. Sonra 24 Ocak depremi oldu. 2020’de bana soruyor basın, başka nerede deprem olacak diye. Biz derdimizi anlatamamışız. Ben mesleğini iyi kötü bilen insana doğruyu göstermek isteyen bir bilim adamıyım. 26 Ocak’ta ‘Şimdi Maraş’a dikkat edin, büyük depremleri orada bekliyorum’ diyorum. 1999 depreminde sorduklarında da ‘Maraş’ diyordum. Büyüklüğünü de söylüyorduk: 7,5. Her yerde söylüyorduk ve bir gece kalktık Maraş’a deprem geldi. Anladım ki, pek de bişey yapılmamış, yapılsaydı böyle olmazdı.”
Neden etkileri azaltamıyoruz?
Bir yerde deprem olduğunda, on binler öldüğünde elbette çadır çorba götürüleceğini söyleyen Prof. Dr. Görür, “Konu bunlar değil, neden depremin etkilerini azaltamıyoruz. Neden depremi konuşmuyoruz, daha neyi bekliyoruz? Neden depremi gündeminize almıyorsunuz? Depremden daha gerçek ne var ülkede, eğitim mi, hukuk mu, ekonomi mi var? Hiç tartıştık mı depremi? Deprem olmadan önce siyasilerden duydunuz mu depremi konuştuğumuzu? Konuşmadık. Konuşmak, hatırlamak için 70-80 bin insanımız mı ölmeliydi?” dedi.
Sözlerini şöyle sürdürdü Prof. Dr. Naci Görür: “Bu coğrafyada 13 milyon sene önce bu depremi oluşturan bir sistem oluşmaya başladı. 13 milyon seneden beri depremler meydana geliyor, daha milyonlarca sene sürecek. İnsanların dünya tarihine çıkışı bu kadar eski değil. Depreme rağmen yaşamak zorunda olduğumuza göre, bugünkü çağda bilimin verdiği güçle minimum zararla işi atlatmak. Depremlere yıkılmamak. Bu yeni yaklaşıma ‘risk analizi’ diyoruz. Siz iş adamı olarak anlayacaksınız, umarım sizler de anlatırsınız.”

Depreme dirençli kentler yapmalıyız
Depreme dirençli kentleri yapmanın önemine dikkat çeken Prof. Dr. Naci Görür, “Aynen Amerikalılar gibi. Japonlar bizden daha çok deprem yaşıyor. Kentin bileşenlerini depreme dirençli yapacağız” diye konuştu. Kentin bileşenlerinin yönetim, halk, altyapı, yapı stoğu, çevre ve ekosistem, ekonomi olduğunu anlatan Prof. Dr. Naci Görür, “Bu altı parametre varsa oraya kent diyoruz. Önce bu parametreleri depreme dirençli hale getirmeliyiz” dedi. Prof. Dr. Görür, bu parametrelere açıklık getirdiği konuşmasında İstanbul’da yapılan çalışmalara da değindi, şunları anlattı:
“Yönetim, demokrasi olan bir yerde kente bir vali atanır bir de belediye başkanı seçilir. Ne vali ne belediye başkanı deprem nedir bilmeyebilir, nasıl müdahale edilebilir bilmeyebilir. Acil müdahaleyi bilmeyen bir yönetimden ne bekliyorsunuz? O zaman yönetimi siz kurslarla, eğitimle özellikle deprem kuşaklarında yer alan kentlerde yönetimi yönetmek zorundasınız.
İkinci bileşen halk. Eğer İzmir halkı deprem bilinci, kültürü yoksa İzmir’i depreme dirençli hale getiremezsiniz. Depremde yapması gerekenleri yapmadığı gibi bunun aksini de yapar. İzmir halkında deprem konusunda bilgi, beceri, idrak kültürünün olması gerek. İlkokuldan itibaren, ana okuldan başlayacaksınız bu eğitimi vermeye. Çoluğunuza çocuğunuza bu kültürü vermek zorundasınız. Bu eğitimi alan kaçak bina yapmaz, imar affını hoş görmez.
Mesela altyapı, bizde depreme dirençli mi? Hangi belediyeye sorsak ‘hazır’ der. Hatay’a, Maraş’a sorsak da ‘Bizim her şeyimiz tamamdı’ derlerdi. Şimdi bakın bakalım. İzmir’de yapıyı yeniden yaparsınız. Ama kentin çevresini, ekosistemi kirletirseniz sizi yaşatmaz. Kirlenen çevre besin zinciri vasıtasıyla hastalık olarak geri döner, sizi yaşatmaz.
Altyapı çok önemli. Örneğin İstanbul 16 milyon. Kanalizasyon sisteminin çöktüğünü düşünün ki, bana göre çökecek. İstanbul’un hali ne olacak? Kirlenmiş çevreyi temizleyemezsiniz.
Yapı stoğu, bizim yöneticilerin aklına depreme hazırlık deyince sadece yapı stoğu geliyor. Kentsel dönüşüm motor gücü olarak müteahhide bırakılırsa onun adı ‘rantsal dönüşüm’ olur. Nerede kar edecekse oraya gider. Yapı stoğunu da depreme dirençli yapacağız.
Çevre konusunda attığım tweetlerde hükümete tavsiyelerim oldu. Milyonlarca ton deprem molozu var. İstanbulda deprem olsa 30-35 milyon ton moloz demek. Bu molozlar evsel, inşaat atık, demir, beton, kimyevi toksik maddelerden oluşuyor. Çağdaş aklı başında olan ülkelerde hazırlık olur. Çünkü deprem ülkesi olduğunu biliyor. Geri dönüşüm üniteleri kuruyor. Ayrıca bu atıklar rastgele değil, usulüne uygun uluslararası yönetmeliklere göre bertaraf etmemiz gerek.”
İzmir’in ekonomik gücüne vakıf olmadığını bu nedenle İstanbul’dan örnek vermek istediğini söyleyen Prof. Dr. Naci Görür, kentin parametrelerinden “ekonomi” konusuna da değindi. Beklenen Marmara ve İstanbul depreminin Marmara bölgesinde ekonominin çarklarını durduracağını belirten Prof. Dr. Naci Görür öngörüsüne ilişkin şunları söyledi:
“Beklediğimiz İstanbul depremi Marmara bölgesindeki ekonominin çarklarını durduracak. İş dünyası ‘biz depreme hazırız’ diyemez. Marmara bölgesi üretim, sanayi ve ticaretin yüzde 60’ı ve daha fazlasını kapsıyor. Bu çarklar durduğu zaman, üretemez olduğu zaman bu ekonomiyi iki sene içinde eski kapasite kavuşturamazsınız. 10 seneye kendine getiremezsiniz. Ekonominin çarkları durduğu Marmara bölgesinde, Türkiye ekonomik olarak diz üstü çöker. Çünkü ekonominin beyni, atardamarı Marmara bölgesi, onu durdurduğunuzda Türkiye diz üstü çöker. Ekonomik bağımsızlığını yitirir” dedi.
Biz falcı değiliz, kahin de
Yer bilimciler olarak kendilerine deprem bekledikleri yerlerin sorulduğunu kaydeden Prof. Dr. Naci Görür, “Biz falcı değiliz, kahin de değiliz. Nerede olabileceğini bilim adamı olarak öngörüyoruz” dedi.
Türkiye’de deprem beklenen bölgelere ilişkin öngörülerini de anlatan Prof. Dr. Görür, Hakkari ile Erzincan-Bingöl Karlıova’nın yanı sıra, Adana, Kıbrıs, İzmir, Antalya ve Muğla arasındaki sahil şeridinden endişe ettiklerini aktardı.
Deprem olaması beklenen bölgeleri söylediklerinde halktan hemen “Korkuyoruz, hemen yarın mı olacak?” diye tepki geldiğine değinen Prof. Dr. Görür, “Hemen yarın deprem olacak, eve girmeyin demiyoruz. Biz yerel yönetimlere uyarı mahiyetinde söylüyoruz” dedi.
İzmir’de faylar bugün olmazsa yarın deprem yaratacak
İzmir’den de deprem konusunda endişeli olduklarını anlatan Prof. Dr. Naci Görür, deprem fay haritasında görülen tüm kırmızıların canlı fay olduğunu vurguladı. “Tekerrür periyodu dolunca harekete geçip kırılabilir, stresleri artmış olabilir” diye konuştu.
İzmir’in gerçek anlamıyla bir deprem kenti olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Görür, Sisam Adası’nda yaşanan depremin İzmir’deki faylara stres yüklemiş olabileceğine dikkat çekti. İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin yaptığı mikro bölgeleme çalışmasının önemine ilişkin bilgi verdi:
“Fayların kendileri zaten stresli, bir de çevrede olunca stresi artıyor. Bu kadar canlı fay ile örülmüşse bu yarımada çekinmek gerek. İzmir gerçek anlamıyla deprem kenti. Bugün olmazsa yarın deprem yaratacak aktif faylar. Çok az kentimizde bu kadar yoğun aktif fay sistemi var. Sisam depreminden sonra 70-80 kilometre mesafede, burada 117 kişi öldü. Burayı deprem dirençli yapmak gerek. Bunu yapmadan önce İzmir Büyükşehir Belediyesi şu anda bana göre çok doğru akıllı bir iş yaptı. Mikro bölgeleme çalışması yapıyor. ODTÜ’den Erdin Bozkurt ve Dokuz Eylül Üniversitesi’nde Hasan Sözbilir gibi çok değerli yer bilimci arkadaşlar var. Bu İzmir’in şansıdır. Mikro bölgeleme bir kentin doğasını bütün ayrıntılarıyla bilip yönetimi yapmaktır. İzmir’in topografyasını, doğasını, jeofiziğini bilemezseniz planlamayı yapamazsınız. Bir belediye başkanı ya da vali İzmir’in faylarının deprem üretme kapasitesi nedir, İzmir’in zeminini bilmeden kentin büyümesini, imar iskanını nasıl yapar, planlayabilir bilmiyorum. İzmir’in neresinde inşaat yapılacak, sıvılaşma nasıl, mikro bölgeleme bunu saptar. Türkiye’de bir İstanbul’da bir de İzmir’de yapılıyor mikro bölgeleme.”
Deprem planı olmayana oy vermeyin
Prof. Dr. Naci Görür, vatandaşlara 1999 yılından sonra yapılan yeni yönetmeliklere göre doğru yapılmış binalardan hiç korkmamalarını, bu binaların çökmeyeceğini söyledi. Seçim yaklaşırken vatandaşların talepkar olmasını önerdi. “Yönetmeliklere göre yapılmış binalar çatlasın, patlasın ama içinden sağ çıkmanızı sağlar. Depremde tüm binalar çöker mantığı yanlış. Halk olarak isteyin, talep edin. İzmir’deki belediye ve üniversiteleri zorlayın, evlerinizi muayene ettirin. Üç kuruş vermeyeceğim tartışması yakışmıyor. Parası yoksa devlet el atsın veya belediye bedava yapsın. Muayene edersiniz evinizin depremdeki davranışları çok sağlıklı görebilirsiniz. Deprem odaklı kentsel dönüşüme girmek için hükümete talep edin. Yeni bir seçim geliyor. Kim iktidara gelecekse talep edin. Elinde ciddi bir deprem planı olmayana oy vermeyin. Deprem siyaset üstüdür. EYT’liler kadar da olamıyor bu insanlar ya, bizim can güvenliğimiz o kadar mı önemli değil? Bütün kentlerimizi deprem dirençli olabilir bunun için bir afet bakanlığı kurulsun” Bütün kentleri depreme dirençli yapabiliriz. Bunun için afet bakanlığı kurulsun. ‘Ne zaman deprem olacak bilmiyoruz, depremde ölmek istemiyoruz’ diye pankart açın. Az yol, az havaalanı, az baraj yapsınlar ama can güvenliğimizi sağlasınlar” diye konuştu.

İzmir’de deprem üreten fay çok fazla
Konuşmasının ardından soruları da yanıtlayan Prof. Dr. Görür, vefat sayısına ilişkin bir soruya “Resmiyette 43 bin ama daha göçük kaldırılmadı. Ben bu işin 50-60 binle biteceğini görsem çok sevineceğim, dua edeceğim. Bu görünen durum bizi endişeye sevk ediyor” diye yanıt verdi.
İzmir ve Ege Denizi’nin gerçek bir deprem bölgesi olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Görür, İzmir depremselliği ile ilgili bir soruyu ise şöyle yanıtladı: “İzmir’in şanssızlığı, deprem üreten fay çok fazla, 13 fay var. Ne zaman faaliyete geçecek bilmiyoruz. Hem ODTÜ hem DEÜ çalışıyor. Küçük Menderes, Büyük Menderes grabenlerinde olan depremler etkiliyor. Konum olarak depremleri çok hisseden bir kent. İzmir’i depreme dirençli hale getirelim. 1999’da 6 büyüklüğünde Foça, 1928’de 6,5 büyüklüğünde Torbalı, 1939’da 6,6 büyüklüğünde Dikili, 1949’da 6,6 büyüklüğünde Karaburun-Çeşme, 1953’de 5 büyüklüğünde Karaburun, 1966’da 4,8 büyüklüğünde Menemen, 1968’de 4,9 büyüklüğünde Karaburun, 2003’de 5,6 büyüklüğünde Urla diye gidiyor. 6 mertebesinde büyüklükler. Faylar çok uzun değil biraz kısa. Ancak İzmir Fayı Gediz Grebeni, 7’nin üzerinde deprem üretebilir ve kötü olur. Bizim bunu bilip yerel ve merkezi yönetimden kenti dirençli hale getirmesini istememiz gerek.”

Prof. Dr. Naci Görür, depremde iş adamlarının nasıl önlem alması gerektiğine ilişkin soruya ise “İş dünyasının önce kendini depreme hazırlaması lazım. Fabrikalar zinciri de, küçük ölçekli iş aleminden de söz edebiliriz. İş dünyası ekip, ekipman bakımından hazır olmalı. Sizin yaptığınız bir deprem planı var mıdır? Aletlerin depremde, harekette toleransı nedir? Fabrikadaki makinaların büyük kısmı devre dışı kalır mı? Fabrikanın alt yapısı depreme dirençli mi? Üretim durunca pazarımı kaybeder miyim? Sizin kentlere nasıl yardım edeceğinizden çok, İzmir ekonomisini ayakta tutacak eylem planlarını yapmanız gerek” diye yanıt verdi.