Ağırlıkla kadına şiddet konusu işlendi bu yıl etkinliklerde. Arka arkaya gelen sokak ortasında işlenen kadın cinayet haberleri hepimizin tüylerini ürpertirken, evde dayak ve iş yerlerinde mobbing, cinsel taciz konusu ele alındı neredeyse her toplantıda.
Kadının ekonomik özgürlüğünü kazanması için neler yapılması gerektiğine değinildi. KOSGEB, İş-Kur sivil toplum kuruluşlarıyla “fikri olan kadına” ne kadar çok olanak sunduğunu anlattı.
Bütün belediyeler kadınlara ne kadar kurs açtıklarını, yıl boyunca kadınlar için ne kadar çok etkinlik düzenlediklerini anlatma yarışına girdi.
Hatta Güzelbahçe Belediye Başkanı, hepimizi gülümseten bir şekilde, 23 Nisan Çocuk Bayramlarında yapıldığı gibi, koltuğunu bir kadına bıraktı 8 Mart Günü.
İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin ilçe belediyeler ve sivil toplum örgütleriyle birlikte Mermer Fuarı öncesi, Montrö’de Tarih ve Sanat Müzesi’nin karşısındaki çadırda açtığı sergi de bu etkinliklerden biriydi.
Havaların iyice soğuduğu günlere denk gelen etkinlikte, çadırda el sanatları sergisi açıldı. Medyada yer aldığı adıyla “Kadın Festivali” belki iyi niyetle ve yoğun emekle hazırlanan, ama kadınları pek de mutlu etmeyen bir etkinlik olarak belleklerde yerini aldı. Etkinliğin son günü ziyaret etme olanağı bulduğum çadırda, herkesin dile getirdiği ilk yakınma “çok üşüdük” oldu.
Ziyaret ettiğim hemen her standda aynı yakınmayı işittim kadınlardan. Festivalin yeterince duyurulmadığı, yeterince afiş ya da tanıtım dökümanı dağıtılmadığını söylüyordu kadın katılımcılar…
Belediyelerin otobüslerle kendi semtlerden getirdiği kadınların satışlara pek katkısının olmadığı dile getirilirken, el işi yapan kadınların gülümseten bir yakınması da “örnek çalmaya gelmişler” oldu. Hem cinslerinden, “örneğimi çalmak için fotoğraf çekmek istediler, ama çektirmedim” diye söz eden kadınlara gülümsedim içimden.
Evinde yaptığı, kurslarda öğrendiği çalışmaları sergilemişti kadınlar çoğunlukla. Yaratıcı, kurumsallaşmaya ve seri üretime dönük çalışmalar oldukça azdı. Belediyelerin, halk eğitim merkezlerinin açtığı kurslarda daha kurumsal, daha yaratıcı ve işlevsel çalışmalar yapılması gerektiğini düşündüm etkinlik çadırını gezdikçe.
Bu tür çalışmaların yıl boyu sergileneceği bir satış merkezi olsa… Gelen turistlere otantik ürünlerin, el sanatlarımızın sürekli sunulacağı bir mekan hayal ettim. Yetenekli kadınlarımızın emeklerinin karşılığını profesyonelce aldığı bir merkez diledim.
Çiğli Belediyesi’nin hasır sepet kursunda üretilen birbirinden şık dekoratif objeler, Menemen Belediyesi’nin sabundan çiçek ve meyvaları, Ankara Nallıhan’dan katılan kadınların hepsi aynı boyda ürettikleri iğne oyaları, keçe sanatçısı Ayfer Güleç’in keçe takıları dikkatimi çekti farklı olarak. “Farklı” ürün yapmayı başarabilen kadınlar, “fuar oldukça iyi” derken, birçok standda aynı tip ürünleri sergileyen kadınlar ise “yemek ve yol parasına gelmişiz” diye yakındılar.
Çiğli Belediyesi’nde hasır örgü öğretmeni olan ve işini babası Hasan Çetin’den devralan Nuray Telengil, dikkatimi çeken kadınlardan birisiydi. Emek yoğun bir iş yaptan Nuray Nanım’ın elleri dikkatimi çekti. Emekçi eller…
Kaklıç Mahallesi’nde bu kursu verdiklerini söyleyen Nuray Hanım, hasır dokumada kullandıkları sazları Sasalı’dan elleriyle topladıklarını, yine el emeğiyle büktüklerini söyledi. Fuarın son günü kızına destek olmak için yanında olan baba Hasan Çetin, kendisini anlatan minik kitapçığı elime tutuşturuverdi kızıyla konuşurken, “Benim hikayem burada kızım. Belki okumak istersin” diyerek.
1934 yılında Gümilcine’de doğan Hasan Amca, çobanlıkla başladığı iş yaşamında 24 yıl halk eğitim merkezlerinde usta öğretici olarak çalışmış ve hasır örmeyi öğretmiş binlerce kişiye. Çavdar sapı, mısır kapçığı, tatlı su göllerinden çıkan sazlardan, budanmış palmiye dalları özel tasarımlarıyla dekoratif ürünlere dönmüş. Hasan Çetin’in ayak üstü söyledikleri kulağa küpe olacak türden:
“Boşa giden vakit, boşa giden nakittir. İnsan hep tüketicidir. Üretimi yapmasa, tüketimi mecbur yapıyor. 7 yaşında çalışmaya başladım. Ölünceye kadar da çalışabilirim. Hep tüketici olayım dememeli, hazıra dağ dayanmaz. Fakirleşiriz. Benim bulmuş olduğum hammaddesi bol olan memleketimizde eğer onlardan yararlanabilirek, çok istihdam sağlayabiliriz. Bizim yapabileceğimiz eşyalar ne yazık ki Çin’den ithal ediliyor. “
Turizmci kadınların buluşması
Kadınlar Günü’nden aklımda kalan birbaşka kare de turizmci kadınların buluşmasıydı. Ege Turistik İşletmeler Birliği ETİK’in Ege Palas Oteli’nde düzenlediği etkinlikte İzmir’deki otellerde yöneticilik yapan turizm sektörünün temsilcisi kadınlar kahvaltıda bir araya geldi. ETİK Genel Sekreteri Sevda Zorlu, sektörde ilk defa böyle bir toplantı yapıldığını ve devamını getirmek istediklerini söyledi.
Masa etrafında toplanan genç ve dinamik kadın turizmciler, işlerini İzmir’de yapmaktan duydukları mutluluğu dile getirdiler önce. Anadolu’daki bir çok kentte, otellerde kadın yönetici ve çalışan bulunmadığı, İzmir’de ise sektörde bir çok üst düzey yönetici olduğunu anlattılar.
İzmir’de daha çok kongre, daha çok fuar düzenlenmesini dilediler. Mermer Fuarı gibi özel fuarların sektöre ve kente büyük katkı koyduğunu söylerken, “Bu fuarın İzmir’den gideceğine dair söylentiler var. Biz sektör olarak ne gerekirse yapmaya hazırız. Mermer Fuarı kesinlikle İzmir’de kalmalı” görüşünü dile getirdiler.
Toplantı sonunda sektör adına aldıkları plaket, yoğun iş temposunda kısa bir soluk alan turizmci kadınları mutlu etmeye yetmiş görünüyordu.
Etkinliği izlemeye gelen Anadolu Ajansı’nın kadtın muhabiri arkadaşımız Gülcan Kaplan’ın sözleri ise oldukça hoştu:
“Bugün bizim de günümüz. Biz de kadınlar günümüzü kutlayacak bir etkinlik istiyoruz…”
İbrahim Tatlıses’le kadınlar günü kutlaması
Dünya Kadınlar Günü etkinlikleri öncesi İzmir’de iki önemli konumdaki kadın yöneticinin sözleri ciddi gündem yarattı. Kadından Sorumlu Vali Yardımcısı Özlem Bozkurt Gevrek, Yeni Asır Gazetesi’ne yaptığı açıklamada “Eşini döven erkeklerin bir süre evden uzaklaştırılması, maaşının 4’te 3’ününde evde kalan eş ve çoçuklara ayrılmasını” öneriyordu. “Eşini döven erkekte genetik bozukluk vardır” diyen Gevrek, aile içi şiddeti araştırmak için önümüzdeki günlerde akademik bir araştırma yapmak istediklerini söylüyordu.
Özlem Bozkurt Gevrek’in hafta başında yayımlanan sözlerini İzmir Barosu Başkanı Sema Pekdaş’ın, kendisinin de yer aldığı “Şiddete Karşı İzmir Kadın Koordinasyonu”nun yaptığı açıklamalar pekiştirdi. İzmir’de yaşayan kadınların yalnızca yüzde 24.3’ünün ücretli bir işte çalıştığını belirtiyordu Pekdaş:
“İzmirli kadınların büyük bölümü işsiz ve yoksul. Bu durumda olan kadınlar şiddete maruz kaldıklarında, o ortamdan uzaklaşabilmeleri için barınma ve iş bulma kaygılarının kamu kurumlarınca ortadan kaldırılmalı. İzmir’de 10 bin kadından birine yetecek kapasitede kadın sığınma evi bulunuyor.”
Yazıma başlarken, “Bu yıl etkinlikler hep kadına şiddet konusuna odaklıydı” demiştim. Bu yıl kadınlar gününün en unutulmaz etkinliklerinden birisini, Adalet ve Kalkınma Partiesi (AKP) İzmir il yönetimindeki kadınlar düzenledi.
Adı neredeyse kadına şiddetle özdeşleşen İbrahim Tatlıses’i konuk etti kadınlar. Şu sıra hastanede yaşam savaşı veren ve insanlık namına “Geçmiş olsun” dediğimiz Tatlıses’i davet etmeyi akıl eden kadınlara diyebileceğim tek şey var; “Allah da sizi güldürsün e mi…”
Category: Köşe yazıları