Son yıllarda yaşadığımız kentin geçmişine, eski fotoğraflara, yok olan değerlere, mekanlara, geleneklere, yemeklere büyük ilgi duyuyor insanlar. Belki zamanın elimizden kayıp gitmesi ve telafisinin olmaması harekete geçiriyor insanları. Geçmişe duyulan özlem diye geçiştirilemeyecek bir durum bu. Çünkü insanlar araştırıyor, soruyor, sosyal medyada paylaşımlarda bulunuyor, doğru bildiği yanlışları düzeltmek için çaba harcıyor. Bana kalırsa bunların özünde yatan en önemli etken kente duyulan sevgi ve doğru bilgiye ulaşma ihtiyacı.

Geçtiğimiz aylarda İzmir’de kültür, sanat, turizm alanında fikir üretmek, nitelikli konferans, panel, sempozyum, çalıştay, gezi ve benzeri etkinlikleri düzenlemek üzere bir grup kuruldu. Grup bilgiye duyulan ihtiyacı gidermek için de önemli bir adım attı. “İzmiriz” adı verilen ve gönüllülerden oluşan grup, “İzmir’de İzmir için bir şeyler yapmalı” düşüncesinden yola çıkarak başladı çalışmalarına. Yaptığı tüm etkinlikleri sosyal medya üzerinden de paylaşan ve ortak paydası “İzmir” olan grubun Facebook’taki Sevdamız İzmiriz sayfasının 600’e yakın üyesi var.
İzmirlilere İzmir’i anlatmak

Benim de üyesi olduğum, kurulalı çok kısa bir süre olsa da katılımcı sayısı her geçen gün daha da büyüyen İzmiriz Grubu, kentimizin sanatına, tarihine, arkeolojik değerlerine, kültürüne ve turizmine merak duyan insanları bir araya getiren bir platform olma yolunda hızla ilerliyor. Doktorlardan mimarlara, sanatçılardan arkeologlara, ev hanımlarından emeklilere, mühendislerden gazetecilere, öğretim görevlilerinden esnafa her meslek grubundan İzmirlinin yer aldığı grup ilerleyen zamanda kent adına proje üretmek, kent yöneticilerine halkın gözünden İzmir’i anlatmak ve kent için ses getiren çalışmalara imza atmayı da hedefliyor.
İzmir’in suskun tarihi semti Damlacık

İzmiriz Grubunun yeni yılın ilk gezisindeki rotası kentin en eski semtlerinden Damlacık’tı. Uzun yıllar Bayramyeri semtinde oturduğumuz için çok sevdiğim, çocukluğumun büyük bir bölümünü geçirdiğim semtte gerçekleşen gezi benim için de anılara tatlı bir yolculuk oldu. Dr. Selahattin Akçiçek Kültür Merkezi önünde bir araya gelen 40 kişi Yaşar Ürük’ün rehberliğinde yola çıkmadan önce bir anı fotoğrafı çektirdik. Damlacık gezisinin 13 mahalle, 39 sokaktan geçeceğini anlatan Ürük, bölgenin çok ciddi bir arkeolojik alan üzerine kurulduğu bilgisini verdi öncelikle.

Gezimize başladığımız, Konak ilçesi sınırları içinde yer alan Bayramyeri, 1920’li yılların ortalarında bayram günleri salıncak, dönme dolap ve benzeri oyuncakların kurulduğu bir eğlence alanı olarak da kulanılmış. Bölge daha sonra yapılaşmanın artmasıyla bu özelliğini yitirmiş. 2003 yılında yapılan Dr. Selahattin Akçiçek Kültür Merkezi’nden önce 1950’li yıllarda kurulan İzmir’deki üç semt halinden birinin bulunduğu Bayramyeri bugün eski canlılığını yitirmiş görünüyor. Yıkılan semt haliyle aynı dönemde yapılan Birleşmiş Milletler Yolu ya da bizlerin yaygın olarak kullandığı adıyla Varyant’ın başındaki Saat Kulesi benim çocukluğumda pek nadir çalışırken, bugün başta nikah törenleri için gelenlerin baktığı saatin son derece dakik olduğunu söylüyor çevredeki esnaf.
İlkokuluma merhaba

Halitbey İlköğretim Okulu’nda okudum. Gezinin ilk durağı okulumun önündeki zarif, sütunlu çeşme oldu. Bir dönem sırtını dayadığı okul duvarında Değirmendağı Caddesi tabelası bulunan ve mahallelinin ihtiyacını karşılayan çeşme İzmir’in kurumuş ve tahrip edilmiş birçok çeşmesi gibi uzun yıllardır akmıyor. Sütunların üzerindeki taşı da kırılmış. Yaşar Ürük, bir zamanlar çeşmenin üzerinde iki tane vazo benzeri objenin de bulunduğunu söylüyor. Okulun önünden geçerken, rahmetli ilk öğretmenim Şefika Demir ile yıllar önce görüştüğüm ve hala hayatta olmasını dilediğim Suna Günar öğretmenimi saygıyla anıyorum.

Buraları İzmir’in en eski, belki unutulmuş, en bakir kalmış sokakları. “Buralar da yitip giderse eyvahlar olsun, keşke koruma için bir bütçe ayrılabilse, tamir için destek verilse de insanlar mekanlarını terk etmeden onarımlarını yapabilse” diye konuşuyoruz aramızda. İzmir’in manzarası en güzel, sessiz, sakin, tertemiz sokaklarından geçmek herkese iyi geliyor. Küçücük, sırtını birbirine dayamış evlerin önünde yağ tenekelerine konulan çiçeklerden oluşturulan küçük bahçelerdeki sardunyalar, toprağa saplanmış cücüklenmiş soğanlar, evlerin pencere demirlerine asılmış tellerde sarkan çamaşırlar, pencerelere açılmış deliklerden sokağa çıkmış soba boruları, borulardan yerlere akan isler, yokluğa rağmen kireçle tertemiz boyanmış, kapılarının önü her daim temiz evlerden oluşan sokaklardan geçiyoruz.

Sokaklarda tek tük kalmış taş evler de göze çarpıyor. Birkaç katlı taş evlerin söveleri, zarif işçiliği, demir ferforjelerdeki incelik, kapılarda çok azı kalmış el şeklindeki kapı tokmaklarını arşivimize yüklemek için deklanşöre basıyoruz hepimiz. Biliyoruz ki, bir sonraki gelişimizde bu detayların bir çoğu sökülüp gitmiş olacak yerinden. Ortamdaki huzurlu hava herkesi etkiliyor.

Yaşar Ürük, sokaklardan geçerken özellikli binalara ilişkin bilgi veriyor, bir zamanlar Yahudi mezarlığının bulunduğu bölgede, evlerin duvarlarında kullanılmış Musevi mezar taşları örneklerini gösteriyor. Bu arada Konak Tüneli’nin kazılması sırasında ortaya çıkan ve yaklaşık 200’ü aşkın Museviye ait iskeletlerin ve mezar taşının Yahudi Cemaati’ne verildiğini ve Altındağ’daki mezarlığa gömüldüğünü anlatıyor.
Değirmendağı’nda sokakları, dik yokuşları tırmanıp yine Dr. Selahattin Akçiçek Kültür Merkezi’nin önüne geliyoruz Oradan bölgede oturanların Konak’a en kestirme gittikleri yolu kullanıyor, Damlacık’a doğru ilerliyoruz pazar yerinden geçerek.

İzmir’in en eski ve büyük pazar yerlerinden biri olan Eşrefpaşa Pazaryeri’nden geçerken, bulunduğumuz yerin Roma Yolu olduğunu anlatıyor Yaşar Ürük. Yolda hala rahatlıkla görülen mermer taşları, sütunlardan kalan parçaları gösteriyor. Bölgenin 15. Yüzyıldan bu yana Müslüman Mezarlığı olarak kullanıldığını da söylüyor. Ertesi gün pazarda mallarını satmak için tezgahlarını açan pazarcıların arasından geçerek Hasan Sağlam Öğretmenevi’ne geliyoruz. Öğretmenevi’nin yanından Damlacık’a inen merdivenlerin hemen yanında bulunan ve sütunları taşıyan kaidelerin bulunduğu küçük parkta soluklanıyoruz. Bölgenin tamamının aslında çok ciddi bir arkeolojik alanın üzerinde yapılandığına dikkat çekiyor Ürük.
Damlacık Camisi ve Konak Tüneli

Yolumuz üstünde İzmir’in en eski mescitlerinden Kılcı Mescidi ya da bir başka adıyla Damlacık Camisi var. Cami, 18. Yüzyıl başlarında yapılmış. Caminin aynı dönemde İzmir’de yaşayan Kılcızade Ailesi tarafından onartıldığı ya da yaptırıldığını öğreniyoruz. Yaşar Bey bölgede bulunduğu tahmin edilen Asklepion Tapınağı’nın caminin temelleri altında bulunma olasılığından söz ediyor. ” 1933 Mayısında yapılan bir çalışmada caminin yanında bulunan mezarlık altında 270 metre uzunluğunda ve iki metre genişliğinde yeraltı mahzenleri olduğu sanılan bir bodrum bulunmuştu” diyor. Caminin hemen yanındaki daracık merdivenlerden aşağı inerken cami duvarında kalan ancak basamakların yükselmesiyle aşağıda kalmış ve tabii ki artık akmayan bir başka sokak çeşmesiyle daha karşılaşıyoruz.

Damlacık Camisi’nin ardından İzmir’in yine bir başka tarihi camiye, Odunkapı Camisi’ne uğruyoruz. Cami 1754 yılında yapılmış. Caminin içinde daha önce mahallede bulunan, ama korunsun diye cami içine alınan 1728 yapımı ünlü Mühürdar Ahmetağa Çeşmesi’ni de görüyoruz.

Sessiz sakin sokaklardan geçerken kapısına kilit vurulmuş, terk edilmiş gibi duran ya da depo olarak kullanıldığı söylenen onlarca binanın önünden geçiyoruz. İsmet İnönü Anı Evi’nin bulunduğu sokağa geldiğimizde evlerin de aynı durumda olduğunu görüyoruz. Aklımıza birkaç ay önce Diyarbakır’da ziyaret ettiğimiz Ahmet Arif’in, Cahit Sıtkı Tarancı’nın anı evleri geliyor. Gençlerin hiç boş bırakmadığı, her biri birer butik müzeye dönüştürülmüş yaşayan anı evlerinin bizim kentimizde neden yaşama geçirilemediğini sorguluyoruz üzülerek.
Kestelli Caddesi’ne çıkan sokakları geçerken evlerin artık konut olarak kullanılmaktan çıkıp işlev değiştirdiğine tanıklık ediyoruz. Çoğu atölye ya da depo işlevi gören söveleri kırılmış, duvarları kir içinde, pencereleri kırılmış, hüzünlü, yaşlanmış, kimliğini yitirmiş eski evleri görmek bizleri de üzüyor. Varyantın üstündeki evlerin buralara göre daha iyi durumda olduğunu ancak buraların da Basmanedeki sokaklara göre daha iyi olduğunu düşünüyoruz.

Cumhuriyetin ilk yıllarında Tapu Kadastro Müdürlüğü ve sonraları Askerlik Dairesi olarak kullanılmış Yemişçizade Konağı’nın önünde soluklanıyoruz. Çevredeki esnaf konağın Konak Belediyesi tarafından alındığını söyleyince hüznümüz yerini umuda bırakıyor. Küçük bir dokunuşun bölgenin geleceğine yapabileceği olumlu katkıyla umutlanıyoruz. Son durağımız İkiçeşmelik’teki Natırzade ya da Naturzade olarak anılan cami oluyor. Caminin arkasında bulunan küçücük hazireyi de ziyaret ediyoruz.

Yaklaşık dört saat boyunca sadece İzmir’i soluyor, İzmir’i dinliyoruz. Gruptan bir arkadaşımız “Günde en az 10 bin adım yürümek gerekiyor. Henüz 7 bin adım attık, üç bin adım daha atmamız gerekiyor” diyor. Geri kalan adımları tamamlamak isteyen gruptaki İzmir sevdalıları yönünü Hisar Camisi’nin bulunduğu bölgeye çeviriyor.
(Fotoğraflar: Saadet – Hüseyin Erciyas)