Tepecik’teki eski Diyabet Hastanesi’nin unutulmaz başhekimi Dr. Ali Alkış diyabette eğitimin öncelikli olduğunu söylüyor.
Kasım ayının 14’ü, diyabet farkındalığı oluşturmak amacıyla tüm dünyada farklı etkinliklerle kutlanıyor. Bizde de diyabet dernekleri örnek kahvaltılar düzenliyor, tarihi Saat Kulesi mavi ışıklarla renkleniyor. Diyabet, tüm dünyada artık bir salgın hastalık olarak tanımlanıyor. Uluslararası Diyabet Federasyonu (International Diabetes Federation – IDF) dünya üzerindeki diyabetli sayısını 415 milyon olarak açıklıyor. Bu sayı 11 yetişkinden birinin diyabetli olduğu anlamına geliyor. En yüksek diyabetli insan sayısı 40-59 yaş aralığında görülüyor. Tip 2 diyabetli sayısı obeziteyle birlikte her ülkede artış gösteriyor. Tip 1 diyabetli çocuklar için dernekler kuruluyor.

Uluslararası Diyabet Federasyonu 2040 yılında diyabetli sayısının 642 milyona ulaşacağını öngörüyor. IDF’nin 2015 yılında yayımladığı Diyabet Atlası’nın Avrupa bölümünde yer alan Türkiye’de de durum dünyaya paralel olarak iç açıcı görünmüyor. Türkiye, Avrupa ülkeleri arasında diyabet görülme sıklığının en yüksek olduğu ülke olarak tanımlanıyor, Rusya ve Almanya’nın ardından üçüncü sırada yer alıyor. Diyabet Atlası Küresel tahminlerinde, 2015 yılında 7,5 milyonu aşkın diyabetlinin yaşadığı Türkiye için 2040 yılında diyabetli sayısını 10,6 milyon olarak öngörüyor.
Sağlık Bakanlığı Türkiye Halk Sağlığı Kurumu’nca hazırlanan ve 2015 – 2020 yılını kapsayan Türkiye Diyabet Programı’nı içeren rapor da bu rakamları doğruluyor. 2010 yılında İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi’nin Sağlık Bakanlığı’yla birlikte gerçekleştirdiği Türkiye Diyabet, Hipertansiyon, Obezite ve Endokrinolojik Hastalıklar Prevalans Çalışması-II (TURDEP-II Çalışması) ise Türk erişkin toplumunda diyabet sıklığının yüzde 13.7’ye ulaştığını gösteriyor. Araştırma, diyabet oranlarının Diyarbakır, İstanbul, Antalya, Adana, Gaziantep, İzmir, Denizli, Eskişehir, Ankara ve Konya’da yüzde 15’in üzerinde olduğunu gösteriyor.

Ailesinde diyabet olanlarda bu hastalığa karşı farkındalık kuşkusuz daha erken başlıyor. Ancak, tüm uzmanlar toplumda diyabet olduğunun farkında olmadan dolaşan çok sayıda birey olduğuna dikkat çekiyor. Eğer çok su içiyorsanız, geceleri sık idrara çıkıyorsanız, yemek yedikten sonra uyuklamaya başlıyor ve çok yemek yeme isteği duyuyorsanız, uzmanlara göre siz de bir diyabetli adayı sayılıyorsunuz.
Diyabet Hastanesi’nin efsane başhekimi
İzmir’de uzun yıllar diyabetli hastalara Tepecik’te hizmet veren Metin Telyakar Diyabet Merkezi’nin, halk arasındaki adıyla Diyabet Hastanesi’nin unutulmaz başhekimi Dahiliye Uzmanı Dr. Ali Alkış, “Diyabetli sayısı böyle artmışken Türkiye’de hala bir diyabet hastanesinin olmayışı ayıptır” diyor.

Diyabetin “tam olarak geçmeyen, pusuya yatan bir hastalık” olduğuna dikkat çeken Dr. Alkış, acilen sadece diyabetle uğraşan, endokrinden ayrı bir dal merkezi olan ve diyabetologların çalıştığı bir hastanenin açılması gerektiğine dikkat çekiyor.
Türkiye’de diyabet hastalığı böylesine tavan yapmışken, bu konuda uzmanlaşmış bir hastanenin mutlaka olması gerektiği görüşünü paylaşan Dr. Ali Alkış’la evinde bir araya geldik. 14 Kasım Dünya Diyabet Günü’nün ardından, büyük bir heyecanla, hala rüyasında eğitim verdiğini gördüğü diyabetli çocukları, hastaları, her zaman pusuda yatan bir hastalık olan diyabeti konuştuk.
Diyabet hastanesi Türkiye’nin ihtiyacı

Tepecik’te, bir dönem İzmir Büyükşehir Belediyesi Eşrefpaşa Hastanesi’nin arkasında bulunan yaklaşık 1600 metrekarelik bir alanda hizmet veren Diyabet Hastanesi 2007 yılında kapanmış. Kapanma nedeni ödeneklerin hastaneyi ayakta tutmaya yetmemesi. Dr. Ali Alkış, 1991 yılında Diyabet Cemiyeti’nin İzmir Şubesi’ne bağlı olarak kurdukları hastanenin sadece İzmirliler’e değil, Ege Bölgesi’ndeki diyabetli hastalara da hizmet verdiğini anlatırken, “Türkiye’nin ihtiyacı olan bir sistemdi. Sadece hastaları değil doktorları da eğitiyorduk” diyor.
Yasak olan gıda değil, miktar

Dr. Ali Alkış, mesleğe heyecanla başladığı ve daha asistanlığının üçüncü yılında “Halk ve Hastalar İçin Diyabet” kitabını yazan, işine sevdalı bir hekim. Alkış yıllar içinde bir kısmı diyabetle ilgili 20’yi aşkın kitap yayınlamış. Askeri öğrenci olarak 1955 yılında mezun olduğu Ankara Tıp Fakültesi’nin ardından Gülhane Tıp Akademisi’nde çalışan Dr. Alkış, 2007 yılında küskün bir şekilde veda ettiği mesleğini 52 yıl boyunca dahiliye uzmanı olarak sürdürmüş. Kırıkkale’de, Ankara’da, Kıbrıs’ta, Erzurum’da görev yapmış. Erzurum’dan 41 yaşında Yarbay olarak emekli olduktan sonra İzmir’e gelmiş. 1991 yılında Türkiye Diyabet Cemiyeti’nin İzmir Şubesi’ni açmış arkadaşlarıyla.
Dr. Alkış, toplumda hala diyabetli olduğunu bilmeyen bireyler olduğunu, hastaların diyabeti hafife almamaları gerektiğini söylüyor. “Hastalar hareket etmiyor, diyet yapmıyor, hastalığı tanımıyor. Onun bunun sözlerine çok inanıyor, komşu tavsiyeleri doktordan önemli. Diyabetle savaşta yasak olan gıda yoktur yasak olan miktar vardır ilkesi çok önemli” bilgisini paylaşıyor.
Bağışlarla büyüyen merkez
Diyabet Hastanesi’ne giden süreci ise şöyle anlatıyor Dr. Alkış:

“Önce Eşrefpaşa’da Durmuş Yaşar’ın eşinin finanse ettiği yeri açtık. Evlenme Dairesi’nin karşısındaydı, çok iptidai bir yerdi. Hanımefendi şeker hastasıydı ve ölünceye kadar bize yardım etti. Hasta sayısı artıp yerimiz yetmemeye başlayınca, Karşıyakalı bir hayırsever olan İbrahim Enver Aldemir bize Karataş’ta bir yer bağışladı. Yaklaşık 150-200 metrekarelik, Karataş Lisesi’nin bitişiğinde bir yerdi. Burada İbrahim Enver Aldemir Diyabet Merkezi’ni açtık cemiyet olarak. Orada çalışırken bu işin kafi olmadığını, hastaların çok ve bakımsız olduğunu gördük. Hasta bakımımız kayıtlıydı. Kişi başı 15 hastayı geçmiyordu. Üç doktor çalışıyorduk ama zaman yetmiyordu. Günde ortalama 40 hasta bakarken bu sayı 50’ye kadar sarkıyordu çünkü uzak yerden gelenler vardı. Tahlillerin ellerine verilmesi gerekiyordu. Eğitim de veriyorduk açlık tokluk şekerleri konusunda. Hastaya en az yarım saat ayırmak mecburiyetindeydik bilgilendirmek için. Yatması gereken hastalarımız vardı. Diyabetik nöropatisi, nefrolojisi olanlar vardı. Ayak yarası olan hastalarımız vardı. Göz cihazları da almıştık.”
Eşrefpaşa’daki hastane

Artan ilgi ve ihtiyaç üzerine bir hastane açmaları gerektiğini düşündüklerini söyleyen Dr. Alkış, belediyenin arsasını verdiği, hayırsever Metin Telyakar’ın desteğiyle binası yapılan Eşrefpaşa’daki “Diyabet Hastanesi’ni açtıklarını anlatıyor. Hastanenin ihtiyaçları doğrultusunda laboratuvarı, eğitim sınıfları, yemekhanesi, polikliniği olan dört katlı bir bina olarak inşa edildiğini ve 2007 yılına kadar hizmet verdiğini söylüyor Dr. Alkış. Cemiyetin kendilerinden sonra Mersin ve İstanbul’da da diyabet hastaneleri açtığını anımsıyor. “Hastanenin Tepecik’te olması biraz sıkıntı yaratıyordu hastalar açısından. Ama çok önemli bir açığı kapatmıştık. Eğitim çok önemliydi hastalar için. Çünkü insanlar hastalığının ne olduğunu, ne yapmaları gerektiğini bilmiyordu” diyen Dr. Alkış, yaklaşık 30-35 kişilik bir ekiple hizmet verdiklerini anlatıyor.

“Uzun yıllar önemli hizmetler verdik, araştırmalar yaptık. Ancak düşük muayene ücretleri, yıllık üyelik aidatları ve bağışlar dışında geliri olmayan hastanenin hak edişleri bakanlıkça ödenmeyince ayakta kalamadık. Ne kadar uğraştıysak da bizi yaşatmamak için herşeyi yaptılar” diyerek üzüntüsünü dile getiriyor Dr. Ali Alkış. Tepki için hastanenin başhekimliğinden istifa eden ve bir süre sonra üzüntüden kendisi de şeker hastası olan Dr. Alkış rüyasında hala hastanede eğitim verdiğini gördüğünü söylüyor. “Orası benim çocuğum gibiydi” derken gözleri doluyor.
22 bin kayıtlı hasta

Küçük bir arşiv taraması yaptığımda Yeni Asır Gazetesi’nde yayımlanmış meslektaşım İlker Çoban’ın yaptığı bir haberi görüyorum. Haberde hastane kapandığında 22 bin 748 kayıtlı hastası, 25 yatağı olduğu bilgisi yer alıyor. Tip 1 ve Tip 2 diyabetlilerin sağlık hizmeti aldığı hastane aynı zamanda Ege Bölgesi’nde taramalar yapıyor. 2005 yılında Türk Diyabet Cemiyeti İzmir Şubesi Yayınları arasında çıkan “Diyabet Maliyeti Eğitim Düzeyi Araştırması, yaklaşık 10 bin kişiye ulaşılarak yapılıyor. Hastane düzenli kayıt tuttuğu için çalışmaları yüksek lisans tezleri için de kaynak oluşturuyor. Dr. Ali Alkış, “Biz Diyabet Cemiyeti olarak hastanemizde hastaların yanında hekimlere de eğitim veriyorduk. İzmir İl Sağlık Müdürlüğü ile işbirliği yaparak sağlık ocaklarında çalışan hekimlere eğitim veriyorduk. Diyabet farkındalığını ve bilinçlendirmeyi de artırıyorduk” diyor.
Diyabetoloji bilim dalı

Dr. Ali Alkış, 1929 doğumlu. Ailesi Kuşadalı olan Alkış’ın çocukluğu savaşın izlerini taşıyan bir Türkiye’de geçmiş. Yaşamı boyunca diyabetlilere şifa vermeye çalışan Alkış, bugün 7,5 milyonu aşkın diyabetlinin yaşadığı Türkiye’de mutlaka bir diyabet hastanesinin açılması gerektiğini vurguluyor. Dr. Alkış, “Hastaneye gittiğinizde diyabetik hastaya usullere uygun kan şekeri ve hemoglobin A1C bakımları yapılmıyor. Hastaya eğitim verilmesi takip edilmesi gerek, yeterince zaman ayrılmıyor” diyerek şu görüşleri paylaşıyor:

“Türkiyede imkanların çok dar olduğu zamanlarda, Atatürk ve İnönü’nün zamanlarında çok ciddi hastalıklar ortadan kalkacak şekilde kontrol altına alınmıştır. Tüberküloz, cüzzam, şark çıbanı, enfeksiyon hastalıkları gibi çok ciddi şeyler yapılmıştır. Kolera, trahomla ilgili çalışmalar çok başarılı çalışmalardır paranın olmadığı zamanlarda. Diyabette de yapılabilir bu. Diyabet ayrı bir dal olarak açılmalı. Diyabetle ilgili hastanede işi sadece diyabet olan uzmanlar çalışmalı. Diyabetoloji diye bir bilim dalı var dünyada. Amerika’da, İngiltere’de, Kanada’da var böyle hastaneler, merkezler. Buralarda diyabetologlar çalışıyor. Türkiye’de de olmalı, İzmir’de de. Bu devirde diyabetli için özel bir kurumun olmaması bir ayıptır. Tarlada çalışan insandan Cumhurbaşkanına kadar herkes diyabetli. Süleyman Demirel de diyabetliydi ama uzman gibi diyabetliydi, bilgiliydi. Ben Meclis’te de görev yaptım. Bugün de Meclis’in de yarısı diyabetli.”