2017 yılını geride bırakırken fark ettim ki bu yıl da çok sayıda ajandanın sayfalarını birbirinden ilginç konularla, haberlerle doldurmuşum. Öğrendiğimiz bilgileri, seyahat ettiğimiz kentleri, Damlacık gibi kentimizin yok olmaya yüz tutan semtlerinin sorunlarını, ülkemizin kültürel mirasının sergilendiği müzelerimizi, turizm sektörünün sıkıntılarını, sağlık sorunları, çocuk istismarını, engellilere yönelik önerileri, kent ekonomisinin dinamiklerini yazmışız. Yoğun tempoda bazı konuları paylaşamamışız. Zaman ayırdığımız, emek verdiğimiz, okuduğumuz, ama yer veremediğimiz birkaç konuya da bugün yer vermek istedim. Yılın ilk yazısında bu konuları paylaşırken yeni yılın kalbinizden geçen tüm iyi dilekleri getirmesini diliyorum.
Akhisar’da zeytin turizmi başlıyor

Bu yıl Türkiye’nin de İzmir’in de birçok kentinde zeytin hasat şenlikleri düzenlendi. Zeytin ve zeytinyağına ilişkin farkındalığı arttıran bu etkinlikler İzmir’in Torbalı, Ayvalık ve Akhisar ilçelerinde gerçekten şenlik tadında gerçekleşiyor. Akhisar’da 25 Kasım Dünya Zeytin Günü’nde düzenlenen etkinliği izleme olanağı bulduk. Etkinlik geçmiş yıllarda Zeytin Hasat Şenliği adıyla, Ege İhracatçı Birlikleri’nin işbirliğiyle düzenleniyordu.
Her yıl izlemeye çalıştığımız ve büyük keyif aldığımız zeytin hasat şenliğinde geçmiş yıllardaki panellerde zeytinciler, zeytin birliklerinin yöneticileri, kent yöneticileri sorunlarını çözüm önerilerini dile getirir, zeytin hasadı yapılırdı. Zeytini ancak ambalajda ya da pazardaki tezgahta gören bizler de bilgilenmenin yanı sıra, zeytin ağacına, yaprağına dokunma olanağı bulur, zeytinlerin işlendiği tesisleri izler, zeytinyağının nasıl sıkıldığına tanıklık ederdik. Hatta ilk iki yıl helikopter kiralayarak ilçedeki ağaç varlığını, medya mensuplarına bile göstermişti Akhisarlı zeytin ürecileri.

Bu yıl Dünya Zeytin Günü’nde ikinci kez düzenlenen şenlikte ise zeytincilerin yerine ağırlıkla İstanbul’dan medya mensuplarının zeytin ekonomisine ilişkin önerilerini dinledik. Bir televizyon programcısının “Zeytinyağının iyisi sahanda kırılan yumurtayla anlaşılırmış, yeni öğrendim” sözlerini ise biraz da gülümseyerek izledik. Düzenlenen panelde İzmir’den zeytinle ilgili görüş dile getirecek hiç bir meslektaşımızın çağrılmamış olmasına ise açıkçası biraz şaşırdık.
Zeytinin başkentine gidip zeytin ağacına dokunamadan, geçen yıllardaki gibi ayağımız çamurda, elimiz dallarda dolaşamadan döndük Akhisar’dan. Etkinlik arasında yaşamı zeytinle özdeşleşen Zeytin Üreticileri ve Sanayicileri Derneği Başkan Vekili Mustafa Alhat ve Akhisar Ticaret Borsası Yönetim Kurulu Başkanı Alper Alhat’la ayak üstü sohbet etme olanağı da bulduk. Zeytin, zeytinyağı deyince adı artık ilk anda akla gelen Akhisar’ın, Akhisarlılar’ın emeğini yöneticilerden dinledik.

Mustafa Alhat, Akhisar’da bu yıl ağaç varlığının 14 milyonu bulduğunu dile getirdi, “Akhisar’da 170 bine gelen nüfusun yaklaşık 120 bini zeytin ve zeytinyağıyla bir şekilde ilişkili” dedi. “Zeytin kentinde işsizlik sorunu var mı?” diye sorduğumda, “İlçede 400 tane sofralık zeytin, 40 tane zeytinyağı fabrikası var. En az 500 işletme kapıları açık, mutlaka iş bulmaları mümkün. Ancak biz kalifiye elamanda sıkıntı çekiyoruz. Akhisar göç alan bir şehir. Organize Sanayi şu an dolu. Zeytin İhtisas Organize Sanayi bölgesi de var. Orada tamamen zeytincilik var. Normal sanayi bölgemizde de yüzde 10 oranında zeytinle ilgili işletme var” yanıtını verdi.
Sektörün ara eleman ihtiyacını karşılamak için meslek liselerinin olması gerektiğini söyleyen Alhat, ilçenin şu anda tarım fakültesi kurulması konusuna yöneldiğini dile getirdi. “Üniversite ilçeye bir hareketlilik getirecek elbette, ama ben öncelikle bir meslek lisesinin kurulmasının doğru olacağını düşünüyorum” diye ekledi.

Mustafa Alhat, son yıllarda Akhisar’da zeytin ve zeytinyağının yanında bir turizm hareketliliğinin de başladığını anlattı. İlçede otel açığı sorununun bulunduğunu dile getiren Alhat, “Akhisar’da deniz yok. Ama agro turizm ve gastro turizm için projelerimiz var. Yerel işletmelerimizi yavaş yavaş bu konuya yöneltmeye çalışıyoruz. Akhisar’da öte yandan Hristiyanlar için önemli olan 7 kiliseden biri var. Hacı olmak için bu kiliseleri gezenler buraya da geliyor. Ancak geçmiş yıllarda buraya gelip yarım saat durup gidiliyordu. Bunu yeme içme kültürünün gelişmesiyle 3-4 saate çıkardık. Otel açığımız var, ama bizim hedefimiz, Akhisar’a gelen insanların en az bir hafta sonunu burada geçirmesi. Bu konuda çalışmalarımız sürüyor” dedi. Geçen yıl restorasyon sırasında gördüğümüz Dombaycıoğlu Hanı, etkinliğin yapıldığı Taş Konak gibi yapıların turizm sektörüne hizmet vereceğini belirtti.

“Zeytinin başkenti Akhisar, artık zeytinyağında da söz sahibi” diyen Alper Alhat ise büyüyen zeytin ağacı varlığıyla artık zeytinyağında da iddialı olmaya başladıklarını belirtti. Tüketicinin zeytinyağını üreticiden tüketiciye daha uygun koşullarda yiyeceğinin müjdesini veren Alhat, Akhisar’ın zeytin teknolojisinde de ileri bir noktada olduğunu belirterek şunları söyledi:
“Makine sektörü gelişmiş durumda. Artık zeytinin renklerini el değmeden makineler ayırıyor. Zeytin teknolojisinde son derece iyiyiz. Türkiye’nin en iyi zeytin işleme tesisleri Akhisar Zeytin İhtisas Organize’de. Biz Türkiye’nin hak ettiği yere Akhisar’la birlikte gidiyoruz. Yeter ki tüketimi arttıralım. Şu anda dünyada zeytin üreten ülkeler arasında en kötü zeytinyağı tüketimine sahip olan ülkeyiz. Bunu olması gereken seviyeye bir an önce çekmemiz gerekiyor.”
Alhat, zeytinyağını dökme ihraç etmemek için kendi markamızı yaratmamız gerektiğini, tüketicinin evine zeytinyağını rahatça alabilmesi için fiyatının 20 lira dolayında olması gerektiğini sözlerine ekledi.
Kadınlara sudan iş olanağı

Aralık ayında Türkiye’nin ilk ambalajlı su üretimini gerçekleştiren Pınar Su’yun Bursa İnegöl’de 4. 0 teknolojisiyle çalışan Uludağ tesisinin açılışına tanıklık ettik. Açılış öncesi konuştuğumuz Pınar Su Genel Müdürü Hüseyin Karamehmetoğlu’ndan, Türkiye’de kişi başı yıllık su tüketiminin 145 litre olduğunu öğrendik. Bunun yaklaşık 80 litresinin damacana su, geri kalanının pet şişe olduğunu belirtti Karamehmetoğlu.

Ancak açılış günü kurum çalışanları ve Yaşar ailesinin üyeleri kadar mutlu bir kesim daha vardı: Tören yerinin arka sıralarında oturan, heyecanla açılışı bekleyen kadınlar. Tesiste çalışan 60 kişiden 25’inin kadın olduğunu öğreniyoruz. Kadınların çoğu da Sulhiye köyünden. Kimi ilk kez çalışma yaşamıyla tanışan kadınlar, tesisin etiketleme, temizlik ya da şişeleme bölümünde istihdam edilmiş. Köy Muhtarı Celalettin Cengiz, köyün hemen yakınında Erikli firmasının yakında açılacağını ve bu tesislerin kendi köylerinin yanı sıra çevre köylelerde de istihdam olanağı yarattığını söylüyor.
İzmir’e yeni bir müze müjdesi

Bursa’daki açılış öncesi söyleştiğimiz Yaşar Holding Yönetim Kurulu Başkan Vekili ve Pınar Su Yönetim Kurulu Başkanı Feyhan Yaşar’dan İzmir’in kültür sanat dünyası için önemli bir çalışmanın müjdesini aldık. Feyhan Yaşar, Yaşar Eğitim Kültür Vakfı’na ait olan Yaşar Üniversitesi’nin Alsancak Kampüsü’ndeki binanın yakında yeni bir müze olarak hizmete gireceğini ve çağdaş sanatlar müzesi olarak düzenlenecek müzenin, babası Selçuk Yaşar’ın adını taşıyacağını dile getirdi. Müzede aileye ait resim, heykel, halının yanında arkeolojik eserlerin de sergilenmesi planlanıyor. Yeni müze, İzmir’de, 1985 yılında açılan ve Türkiye’nin ilk özel resim müzesi olan Selçuk Yaşar Resim Müzesi ve Galerisi’nin ardından vakfa ait ikinci müze olacak.
Ülke ve kent tarihimize ait iki özel kitap

2017 yılında basılan ve yazarlarımızın imzasıyla kitaplığımızda yerini alan iki güzel eserden de söz etmek istiyorum. Bunlardan ilki, havacılık tarihi konusunda araştırmalar yapan Mustafa Kılıç’ın kaleme aldığı “Son Tayyareci” kitabı. Kapağında havacılık tarihimizin önemli isimlerinden Vecihi Hürkuş’un resiminin yer aldığı “Son Tayyareci” kitabını, havacılık tarihine meraklıysanız, büyük bir ilgiyle okuyacağınızı tahmin ediyorum. Kılıç, kitabında Vecihi Hürkuş’tan, Tayyare Cemiyeti’nin kuruluş öyküsüne, biri İzmir’de de bulunan paraşüt kulelerinden Tayyare sinemalarına, Atatürk’ün uçan kızı Sabiha Gökçen’den ilk uçak fabrikasını kuran Nuri Demirağ’ın yaşadıklarına ve bağış uçaklar, murassa madalyalar gibi havacılık tarihimize geçmiş çok ilginç konulara yer veriyor.

Sözünü etmek istediğim ikinci kitabı Türk-Yunan ilişkilerine ilişkin araştırmalarıyla da tanınan tarihçi Prof. Dr. Engin Berber yazmış. Prof. Dr. Berber’in “Mektuba Dökülmüş Anılardan Ege’de Kurtuluş Savaşı” adlı kitabında yaşanmış olaylar, gerçek öyküler yer alıyor. Kitapta, İzmir’in önemli yerel gazetelerinden Ege Ekspres’te 1958 yılında yayımlanmış, İzmir’in işgaline ilişkin anılara, mektuplara yer veren yazı dizisinden alıntılar bulunuyor. İşgali yaşamış, bizzat tanığı olmuş, o yıllarda hayatta olan İzmirlilerin gazetede hiç dokunulmadan yayımlanmış anlatımlarını eminim siz de hüzünle okuyacaksınız. İzmir’de palikaryaların yaptıkları, Urla’da, Alaşehir’de, Ayvalık’ta, Germencik’te, Bergama’da yaşanan zulümler, silahına kuşanan cesur kadınların direnişi birinci tanıkların ağzından aktarılıyor.