Tarihi Yafa İstasyonu şimdi bir alışveriş merkezi

Benim gibi demiryollarına meraklıysanız Tel Aviv-Yafa’da Osmanlı İmparatorluğu döneminde yaptırılan tarihi Yafa (Jaffa) İstasyonu da görülmesi gereken yerlerden biri. İsrail’in ilk tren istasyonlarından olan yapı Fransızlar’a 1892 yılında yaptırılmış. İstasyon Yafa’nın Kudüs demiryoluna bir istasyonla bağlanması amacıyla yapılmış. Hacca giden yolcuların yanı sıra asker sevkiyatı için de kullanılmış istasyon. 1948’de, İsrail bağımsızlığını ilan ettikten hemen sonra, demiryolu hizmetleri Tel Aviv’deki başka bir istasyona yönlendirilmiş.

Yafa İstasyonu kapatıldıktan sonra uzunca bir süre bakımsız kalmış. 22 binanın bulunduğu istasyon 2009 yılında restorasyondan geçirilerek “HaTachana” (İstasyon) adını taşıyan bir etkinlik alanına dönüştürülmüş. Şık mağazaların, sanat atölyelerinin, restoranların yer aldığı Yafa İstasyonu’na giden konuklar bugün alanda iki ahşap yolcu bir de yük vagonunu görebiliyorlar.
Sanki deniz kıyısında bir Mardin gibi

Yafa’da sadece Müslüman için değil Hristiyanlar ve Museviler için çok sayıda dini yapı var. Denize dik inen, taş sokaklar Mardin’i anımsatıyor. Daracık, kesme taştan yapılmış evleriyle sessiz sakin sokakların her bir köşesi insanı şaşırtan şekilde farklı bir dinin ibadet mekanına açılıyor. Manastırlar, kiliseler, cami ve sinagoglar bir köşeden karşınıza çıkıveriyor. Akşam saati dolaştığımız sokaklarda büyük olasılıkla gündüz vakti imamlar, papazlar ve hahamlar sık sık karşılaşıyor olmalı. Bu bölgede meydanlar çok hoş ve zarif heykellerle süslü. Özellikle Burçlar Havuzu dilek dilemek isteyenlerin, fotoğraf çektirenlerin ilk duraklarından.

TelAviv’de Yafa’nın dışında 1887’de kurulan ilk Yahudi Mahallesi Neveh Tsedek’miş. Dar sokaklarında, palmiye ve limon ağaçlarıyla süslü bahçeli iki katlı yazlık görünümlü evler var bu istasyon yakınındaki mahallede. Bir dönem çok sayıda yazar ve sanatçının yaşadığı mahallede açılan ilk eğitim merkezi bugün ünlü Suzanne Dellal Dans ve Tiyatro Merkezine dönüştürülmüş.
Gökdelenlerin gölgesinde bir ziyaret alanı: Sarona Templer

Tel Aviv büyürken yakın çevresindeki kırsal alana çeşitli koloniler yerleşmiş. Çoğu Yahudi olan bu kolonilerin bir kısmı Amerika’dan ve Almanya’dan gelmiş. Sarona’ya ilk olarak 1866’da Amerika’dan gelen koloni yerleşmiş. Ancak bu koloninin büyük kısmı yerel koşullara uyum sağlayamamış ve geri dönmüş. Bunlardan boşalan bölgeye 1871 yılında Alman Templar kolonisi yerleşmiş. Sarona bölgesi bugün bir ziyaret alanına dönüştürülmüş. Bir dönem tarım yapılan ve köy olarak anılan bu bölgenin çevresinde bugün baş döndüren gökdelenler yükseliyor. Gökdelenlerin gölgesi altındaki ziyaret alanı Sarona’da restorasyondan geçen yapılar modern mağazalara, restoranlara dönüşmüş. Ancak bazı yapılar Bar ve Viski Müzesi, Zeytinyağı Müzesi, Optik Müzesi gibi o dönemin yaşantısından izler taşıyan butik müzeler olarak tasarlanmış. O dönemin eşyalarının yer aldığı kimi evler de korunmuş.
Dünya Miras Listesi’ndeki Beyaz Evler

Tel Aviv’in adından en çok söz edilen yerlerinden bir diğeri ise Beyaz Evler. Bauhaus Evleri de denen bu yapılar İkinci Dünya Savaşı’nda İsraile kaçan Alman mimarlar tarafından bölgenin iklimine uygun olarak tasarlanmış. Evlerin yer aldığı bölge 2003 yılında UNESCO Dünya Miras listesine girmiş. Evler beyaz, basit, temiz, sade, balkonları, verandalarıyla tipik Akdeniz evleri.
Tel Aviv’de çok sayırda alışveriş merkezi yer alıyor. Ama ben yerel bir pazar görmek isteyince ünlü Carmel Pazaryeri’ne gidiyoruz. Gözünüzü kapatsanız kendinizi Havra Sokağı’nda zannedeceğiniz Carmel Pazaryeri de taze sebze meyvadan tekstil ürünlerine çok sayıda ürünün bir arada bulunduğu rengarenk canlı bir pazar alanı. Geceleri tezgahlar kapatılıp sokaklar yıkandıktan sonra ortalık ayaküstü barlara dönüyormuş burada.

Carmel’in hemen yanıbaşındaki Florantin Mahallesi ise Tel Aviv’de yaşamın tam da içinde olan bir başka semt. Perdecilerin, yüncülerin, dikiş makinası satıcılarının, kumaşçıların, abiye kıyafet satan dükkanların yer aldığı hareketli bir çarşı alanı. Aynı zamanda haftanın belirli günleri sanat sokağı olarak kullanılan mahallenin bir ucu ünlü Rotschild Caddesi’ne ulaşıyor. 24 saat ışıl ışıl olduğu söylenen, kafelerin, restoranların, otellerin, sanat atölyelerinin ve çok sayıda Beyaz Evin yer aldığı Rotschild Caddesi bankalar ve finans kuruluşlarıyla ekonominin nabzının attığı yer olarak tanımlanıyor. Bu görkemli caddede yayalar için ayrılan yürüyüş yollarının yanında son derece işlek bisiklet yolları da dikkat çekiyor.
Sahildeki muhteşem plajların yanı sıra Tel Aviv’de, doğal yaşama meraklı olanlar için yürüme parkurlarının, piknik alanlarının bulunduğu ulusal parklar da var. İçinde Romalılar döneminden kalan, Osmanlılar döneminde de kullanılan bir kalenin ve un değirmeninin bulunduğu Yarkon National Park’ı ziyaret olanağı buluyoruz. Tamamen doğal olan parktaki göletlerde açmaya başlayan nilüferler de görülmeye değer güzellikler.
Günlük yaşam sakin ve sessiz

İsrail’de tanık olduğum günlük yaşamdan da söz edeyim. Havalanından çıkarken çevre yolundaki tabelalar dikkatimi çekiyor. Tüm yönlendirme tabelaları İbranice, Arapça ve İngilizce. Ülke nüfusu Yahudi, Müslüman, Hristiyan ve Dürziler’den oluşuyor. Hala göç alan ülkede Yahudi topluluğu da Doğu ve Orta Avrupa ülkelerinden gelen Aşkenazi (Askhenazi) Yahudileri, 15. Yüzyıl sonunda İspanya ve Portekiz’den Avrupa ülkelerine kaçan, daha sonra İsrail Devleti’nin kurulmasıyla İsrail’e göç eden ve içlerinde Türkiye’den gelen Yahudilerin de bulunduğu Seferad (Sephardi) Yahudileri ve Kuzey Afrika ve Orta Doğu Müslüman ülkelerinde yaşayan Doğu Yahudileri olarak üçe ayrılıyor.

Tarım alanında kullandığı teknolojilerle dünyanın sayılı ülkeleri arasında yer alan İsrail’de ülkenin en önemli gelir kaynaklarından biri turizm. Ben de bir düğün vesilesiyle geldiğim ve sahil kenti olan Ashkelon’da bir hafta kaldığım İsrail’de en önemli turistik kentler olan Tel Aviv’i, Yafa’yı, Kudüs’ü, liman kenti Hayfa’yı görme olanağı buluyorum. Televizyonlarında “İstanbullu Gelin”, “Aşk ve Gurur”, “Güllerin Savaşı”, “Erkenci Kuş” gibi Türk dizilerinin izlendiği ülkenin radyolarında müzikleri tanıdık gelen İbranice sözlerin yazıldığı Türk müzikleri çalıyor.
Cuma öğleden sonra hayat duruyor

İsrail’de hafta başı pazar günü. Dinin sosyal ve kültürel yaşamda ve hatta ticarette bile çok etkili olduğu ülkede hafta tatili Cuma ve Cumartesi günü yapılıyor. İsrailliler için cuma, kutsal gün. Shabbat tatili Cuma günü güneş batarken başlasa da, saat 14. 00 gibi her yerde neredeyse tüm hayat durmuş oluyor. Shabbat, özellikle muhafazakar aileler için Cumartesi güneş bittiğinde sona eriyor. Otobüslerin bile çalışmadığı Shabbat sırasında hiçbir iş yapılmıyor. Sabahtan sinagoglarda dua ediliyor. Muhafazakar aileler yemeklerini Cuma sabahtan yapıyor, alışverişini hızla tamamlıyor. O gün kesinlikle ateş yakılmıyor, elektrikli aletler hatta arabalar bile çalıştırılmıyor. Kudüs’teki en önemli ibadet yeri olan bizim Ağlama Duvarı (Western Wall- Kotel) diye bildiğimiz alanda fotoğraf çekmek, cep telefonuyla konuşmak yasak.
Et ve süt ürünlerinin birlikte tüketilmesinin dinen yasak olduğu İsrail’de, gıda ürünlerinde İslam dinindeki gibi “Helal” belgesine benzer Koşer belgesi olması zorunlu tutuluyor. Ancak tüm bu dini kurallar Tel Aviv gibi turizmin, ticaretin yoğun yaşandığı kentlerde gördüğüm kadarıyla biraz daha esnek olarak uygulanıyor. Cumartesi öğlen ziyaret etttiğimiz Tel Aviv’de plajlar, denize giren turistlerle, kafeler ise yemek yiyip rahatça içkisini içen turist kafileleriyle dolup taşıyor. Ancak bu turistik kentte çoğu müze Cuma tatili nedeniyle kapalı.

Dünyanın belki de en güvenli ülkelerinden biri olarak bilinen İsrail’de sokaklarda polis ve polis araçlarını çok ender görüyorum. Ancak kent merkezlerinde, meydanlarda ve binalarda güvenlik kameraları yoğun şekilde kullanılıyor. Kadınların da lise eğitiminden sonra iki yıl boyunca askere gittiği İsrail’de, yeni yapılan tüm evlerde ve apartmanlarda birer sığınak bulunduğunu öğreniyorum. Evlerin dışında parkların altında da hava saldırısına karşı sığınaklar hazır olarak bekletiliyor. Çalan her alarmda, tehlike geçene kadar insanlar evlerindeki özel sığınak odalarına giriyor, gerekirse gaz maskelerini takıyorlar. Açıkçası orada kaldığım sürece geceyarısı bir alarm sesiyle uyanmadığıma seviniyorum.
(Devam edecek)