Kendi deyimiyle, “sabah ezanını müteakip bir toplantının ardından” daha kahvaltısını bile yapamadan geldiği makamında görüştük İzmir’in ilk kadın Vali Yardımcısı Özlem Bozkurt Gevrek ile. Söyleşimiz yoğun temposunda kimi zaman imzalanacak evraklarla, kimi zaman aynı üniversiteden mezun oldukları Çeşme Kaymakamı Cafer Sarılı’nın ziyaretiyle aralandı.
İzmir’e atandığında Selanik göçmeni kökleri nedeniyle “Bizim İzmir”e geliyor diye sevinmiş. İzmir’in Kordonu’na olan hayranlığını “Ruhuma iyi geliyor” diyerek dile getiren Özlem Hanım henüz bizim meşhur tahanlı boyozumuzu henüz tatmamış, kumrumuzu yediğinde ise biraz hayal kırıklığına uğramış. İzmir’i nasıl buldunuz? soruma temkinli yanıt veriyor, “Şimdilik sade bir vatandaş olarak değerlendirme yapabilirim” diyor. Ancak ilk gözlemi uzun zamandan beri İzmirde yaşaan sanayicilerin, yöneticilerin, iş adamlarının gözlemleriyle öylesine uyuşuyor ki… Özlem Hanım, “İzmir hep yaz havasında temmuz kıvamında” diyor içtenlikle. Sonra da ekliyor, “İzmir’in gelişmesi için biraz da çalışmak lazım, değil mi?”…
İzmir’de kadın ve çocuklardan, engelli vatandaşlardan, sosyal dayanışma ve yardımlaşma konularından sorumlu Vali Yardımcısı Özlem Bozkurt Gevrek’in ilk günkü izlenimlerinin kısa sürede dağılmasını ve kadınların da güç birliğiyle kentin dinamiklerini harekete geçirmesini diliyoruz.
İzmir Türkiye’nin üçüncü büyük ili gibi gelmedi
– İzmir’e gelirken ne düşündünüz? Atandığınızı öğrendiğinizde ne hissettiniz?
– Çok büyük bir mutluluk oldu açıkçası benim için. Türkiye’nin üç büyük ilinden birine atanıyorsunuz. Onun bir mutluluğu var. İkincisi benim ailem Selanik kökenli ve ben Bursalıyım. Yani suyun öte yakasının tam anlamıyla bir örneğiyim. Kültürü uygun, yemeği, tarzı, havası… Bizim ailemiz buralardan. “Bizim İzmir’e” geliyordum netice itibariyle.
– Hiç gelmemiş miydiniz İzmir’e?
– Hayır, İzmir’i hiç görmemiş, yaşamamıştım. Babamın görevi dolayısıyla Anadolu, kendi görevim dolayısıyla Anadolu. Babam emniyet mensubuydu. Sonra da kendi görevim. 18 yıl oluyor neredeyse, taşra sürekli. Ben Ankara’nın batısına ilk defa geçiyorum. Ağrı, Erzurum gibi illerde çalıştım… Büyük bir mutlulukla geldim açıkçası. İzmir gerçekten çok güzel bir yer. Hani Atam demiş ya Antalya için, “Dünyanın en güzel yeri olsa gerek” diye, benim için de İzmir çok güzel. Şöyle bir Kordon’a çıkınca, benim ruhuma iyi geliyor açıkçası.
– Deniz var çünkü…
– Evet, belki ben deniz çocuğu olduğum için, doğum yerim İstanbul. Belki ruhumda, genetik kodlarımda var. Ama açıkçası İzmir’e gelince Türkiye’nin üçüncü büyük ili gibi gelmedi bana.
– Ankara’dan İzmir’i nasıl görüyordunuz? İzmir’e ilişkin nasıl bir imaj vardı?
– Ankara’dan İzmir demiyelim de, benim kendi kafamda bir imaj vardı. “Güzel İzmir” olarak görüyordum. Buraya gelince bakıyorsunuz liman güzel, deniz güzel, ama biraz da çalışmamız lazım. Türkiye gelişiyor, dünya büyüyor, eğer nispi olarak İzmir önemini kaybetmemek istiyorsa, herkesle birlikte koşmak zorunda.
Temmuz havasından sıyrılmak lazım
– Peki bu kadar insan sürekli üretiyor, çalışıyor, niye yetmiyor? Sesimizi mi yeterince duyuramıyoruz ?
– Bir lokomotif güce ihtiyacı var diye düşünüyorum. Ekonomi de olabilir bu, turizm olabilir, bir limanımız var. Şu an söylemek için erken tabii. Bu gözlemlerimi şu an bir sıradan vatandaş olarak söylüyorum. Bu itici güç nedir? Bir zamanlar tarım varmış, Menderes Ovası filan. Dünyada ve Türkiye’de tarımın sıralamasının geriye düşmesiyle birlikte, tarım geriye doğru kayıyor. Bizim de İzmir olarak bir silkinip temmuz havasından sıyrılıp çalışmaya başlamamız gerekiyor gibi geliyor bana. Tabii vatandaş olarak gözlemlerim. Ama burada çalışmayı çok seviyorum. Kültür seviyesi yüksek ilin. Hitap ettiğiniz, karşı karşıya kaldığınız insanlarla iletişim kurma konusunda bir probleminiz yok. Sivil toplum örgütleri, sivil toplumdaki ve her konudaki farkındalık.. Ben kendimi çok şanslı hisediyorum açıkçası.
– Sivil toplum bilincini gelişmiş mi buldunuz İzmir’de?
– Sivl toplum çok önemlidir. Özelikle sivil toplumun güçlenmesinin çok önemli olduğunu düşünüyorum. Biz devlet memurlarının yönlendirilmesinde, hatta devletin yönlendirilmesinde sivil toplumların çok aktif rol oynayacağını, oynadığını düşünüyorum. Çünkü bütün ihtiyaçlar toplumda belirir, yasal kurallar sonra bu ihtiyaçlara göre değişir, kendini ayarlar, o kalıba uydurur. Eğer sivil toplum güçlüyse, hassassa, ona göre baskısını uyguluyorsa devlet de onu arkadan takip eder, uygular. Yasal değişiklikleri yapar. Onun için sivil toplumu çok önemsiyorum.
– Siz masterinizi İngiltere’de yapmışsınız? Sanıyorum toplum çok ileride bu konuda.
– Sivil toplum örgütlerinin en güçlü olduğu alan. Beşinci değil birinci güç gibi orada. Parlamentoyu bile en önemli yönlendirme konusundaki güçlerden birisi odur. Sivil toplum örgütleri yapıkları lobi faaliyetler…
– Biz ne durumdayız sizce?
– Türkiye geneli için sivil toplum örgütlerinin gelişmesi, yapısı farkındalık yaratması açısından İzmir gerçekten çok iyi bir durumda. Ama Avrupa’dan baktığınızda, sivil toplum örgütlerimizin daha kurumsallaşma adına yol alacağı çok mesafe var diye düşünüyorum, ama umutluyum. İzmir’deki sivil toplum örgütleri iyi yolda ilerliyorlar.
-İzmir’de kadın örgütleri de çok, diyalog kurabildiniz mi? Geldiler mi size?
– Geliyorlar peyder pey, çünkü kadından sorumlu vali yardımcısıyım. Bire bir onlarla örtüşüyor işim. Sağlık hariç, toplumun güçsüz kesiminden, dezavantajlı kesiminden sorumluyum. O kesimlerle çalışmak beni açıkcası mutlu ediyor.
– Siz galiba yapı olarak da böyle yardımlara yatkınsınız. Bir de feministlik kelimesi yerine hümanistliği tercih ediyorsunuz sanırım.
– Evet biraz anaç bir yapım var. Bir şey yaptıkları zaman kadınları feminist diye suçlamak şeklinde bir eğilim vardır ama feminizmin ne kadar kötü olduğu tartışılır, onu ayrı bir yere bırakıyorum. Kadının insan olmaktan kaynaklanan haklarını istemesini feminizmle suçlamak bence insafsızlık diye düşünüyorum. İnsan olmaktan kaynaklanan kişinin hakları vardır. Yaşam hakkı, eğitim hakkı gibi. Erken yaşta evlenmeme hakkı gibi..
Erken evlilik yüzde 5 bile olsa sorun
– Siz bu konuya da sık sık değiniyorsunuz. İzmir’de nasıl bir resim var bu konuda?
– İzmir Türkiye’den baktığınızda gerek eğitim seviyesi gerek jeopolitik konumuyla bu sorunun en az yaşandığı bölgelerden birisi.
– Ama siz bu sorunun çokça yaşandığı bölgeleri de gördünüz…
– Onu gururla söyleyebilirim ki Ağrı ‘da çalışmış bir insanım. Orada erken evlenme oranı yüzde 47’lerde iken burada yüzde 5’lerde. Elimizde başka bir done olmadığı için bunları kullanmak zorundayız. Bu konu İzmir’de de hala bir problem.Bir de onun dışında bazen geleneksel yapının ataerkil yapının etkisiyle burada da yüzde 5’lik gibi bir kesim toprak bölünmesi ya da kız çocuğu okursa cadı olur gibi nedenlerle 18 yaş dediğimiz yasal yaştan daha erken evlendirmeyi tercih ediyor. Buna aile, mahalle baskısı da denilebilir. Ne derseniz deyin. Yani İzmir için hala yüzde 5 bile olsa bir problem bu. 2010 yılında keşke biz bunlarla uğraşmasak. Benim için önemli olan kız çocuklarının erken evlendirilerek eğitimden kopartılması. Eğitim hakkı elinden alınıyor. En önemli temel anayasal haklarından birisi bu. Eğitim hakkını elinden alınca onu özgür bağımsız bir birey, kendi ekonomik gücüne sahip bir birey olma yeteneğinden de mahrum ediyorsunuz artık.
– Bu durumda doğal olarak kız çocuklarının okutulma kampanyaları çok önemli. Peki ne kadar ulaşılabiliyor ailelere, ne kadar haberdar olabiliyorlar?
– Hepsinin haberdar olduğunu zannediyorum. Çünkü biz doğuda işimizi gücümüzü bırakıp kız çocuklarının okutulmasıyla uğraştık çok uzun dönemlerde. Bu uzun soluklu bir eğitim çalışması. Çok iyi biliyorum ki köyünde okul olduğu halde, her türlü koşul uygun olduğu halde, maddi durumu iyi olduğu halde kızını okutmamayı tercih edenler var. Bu mantalite bugünden yarına değişmez. Bunun için birkaç kuşak geçmesi gerekiyor. Hala eğitim çağındaki 1 milyon kız çocuğumuzun eğitime ulaşamadığı ifade ediliyor Türkiye genelinde. Ama ben bu mesleğe başladığımda bu rakam çok daha yüksekti. Şu an çok yüksek okullaşma oranına ulaşıldı. Fiziki engellerden çok, insanların kafasındaki engelleri aşmamız gerekiyor. Benim yaptığım en önemli şeylerden birisi şuydu: Köye gidiyorum. Beni korucu karşılıyor, muhtar, bekçi geliyor. Kadınlar beni görsün ki kız çocuklarına model olayım. “Benim için belki geç ama bari çocuğu okutayım” diyen oluyordu. Onun için ben bayan kaymakamların doğuda görev yapmasına çok sıcak bakıyorum, çok iyi rol model oluyorlar oradaki kadınlar ve kız çocuklar için.
– O bölgede çalışırken daha büyük bir tatmin duygusu mu var?
– Aslında çok fark etmiyor burada da aynı hazzı duyuyorsunuz Doğuda çok temel ihtiyaçlar, yolla suyla uğraşıyorsunuz. Burada da aynı şekilde kadınların biinçlenmesi. İzmir sadece Konak’tan ibaret değil. Çok büyük bir interland. Şöyle bir Kadifekale’ye çıktığınızda, Buca’ya gittiğinizde kaymakamları dinliyoruz. Göstergelerimiz iyi ama İzmir hala çok fazla göç alan bir yer. Sistemin entegre edilmesinin en önemli yönü kadının eğitilmesidir. Ben her zaman onu söylüyorum. Dışarıdan göç yoluyla gelen vatandaşların sisteme entegrasyonun en önemli yolu kadının eğitiminden geçer. Eğer bir toplumda değişikliği benimsetmek isityorsanız kadından başlayacaksınız. Eğer o değişikliği kadın benimserse evine gittiğinde çocukların ve eşinin benimsememe şansı yoktur.
– Siz sokak çocuklarından, suçlu çocuklardan da sorumlusunuz. Çocuk konusu çok önemli. Örneğin Kemeraltı’nda saat 18,00’den sonra profiller değişir. Sokak çocuklarını görmeye başlarsınız. Sizin hemen yakınınızda da Sokak Çocukları Derneği gibi oluşumlar var…
– Dernekler önemli elbette ama daha çok ciddi yasal düzünlemeyle yapılacak işler bunlar. Boşluğa meydan vermemek lazım, suça sürüklenmiş çocuklarla, özellikle aileler tarafından suça sürüklenen çocuklarla ilgili olarak çok ciddi yasal düzenlemelere ve onların uygulanmalarına ihtiyaç var. Eğer bir çocuk bir suç örgütü tarafından kullanılıyorsa bununla ilgili olarak toplum olarak çok ciddi önlemler almak lazım.
Girişimci kadınlara ihtiyaç var
– Girişimci kadınlara ihtiyacımız var diyorsunuz, sizin girişimcilik tarifiniz ne?
– Benim anladığım ille de insanların çok büyük işyerlerine sahip olması değil. Bence insanların kendi imkanları dahilinde imkanları zorlayarak bulunduğunuz noktadan bir iki adım ileriye gidebiliyorsanız her halükarda girişimcisiniz demektir. Bu ekonomik anlamda olabilir çok daha farklı da olabilir . Ama eğer ekonomik anlamda girişimciyseniz mutlaka içinde bulunduğunuz kozayı kırma konusunda dirayetli ve istekli olmanız lazım. Bulunduğunuz yerden bir adım ileriye giderken şöyle yanınızda birkaç kişiyi sürükleyebilirseniz, benim arzu ettiğim girişimcilik de odur asıl zaten.
– Ege Bölgesi Sanayi Odası’nın İzmir’in Kadın Girişimcileri Projesi’nde Valilik adına siz yetkilisiniz. Burada ev kadını, iş kadını ve sivil toplum örgütlerinden 100 kadın kooperatifleşme, dernekleşme ve şirketleşme eğitimi alıyor. Bu projeden nasıl bir sonuç bekliyorsunuz?
– O 100 kadından beş tanesi bile ciddi anlamda bile bir projeye döküp sürdürebilirse benim için başarıdır. Zaten o hanımların işlerini güçlerini bırakıp zamanlarını ayırıp oraya gelip eğitimlerini takip etmeleri bir isteklilik. Ben onlara bir finansman desteği sağlanabilirliğinin koşullarını verdim. Aynı zamanda para da itici güç. Bence yüzde 5’ten çok daha fazla başarı yakalayabileceğimize inanıyorum ben. Ondan sonra buraya bir sürü geri dönüşüm oldu. Ben onları sosyal dayanışmaya gönderdim.
– Ne yapmaları gerekiyor sıralarsak?
– Herhangi bir sosyal güvencesi olmaması gerekiyor bir kere. Bir iş kadını bir işi açmış olmaması gerek. Bu tip insanlar yapmak istediği işle ilgili ciddi bir takım çalışmalar da olacak. Daha önce bir deneyimi olacak, emek vermiş olacak. “Ben Alsancak’ta kafe açmak isityorum” diye gelen insanlara yardım yapmıyoruz biz.
– Çaresiz kalan insan gelir zaten sosyal dayanışmaya…
-Örneğin bir modacının yanında uzun yıllar çalışmış hanım, kendine bir terzi dükkanı açmak, iş kurmak istiyor, destekleriz biz onları.Soyal güvencesi olmayacak, bu konuyla ilgili çalışmış eğitim görmüş olacak.
Sosyal Yardımlaşma’dan kadınlara destek veriyoruz
– Nasıl başvuracak, nereye başvuracak bu kadınlar?
– Sosyal yardımlaşma vakfına başvuruyorlar. İkametgah filan isteniyor onları tamamlıyorlar. Bu eğer tek başına yapılacak bir işse 15 bin, eğer birden fazla kişiyse kişi başına 15 bin lira destek alıyorlar.
– Bir işletme ya da dükkan olmak zorunda mı?
– Tabii, ben bu dükkanı kiralıyorum, bu da kira kontratı diyorlar. O da yeterli.
İzmir Kadın Dostu Kent olmaya en yakın aday
– İzmir için kadın dostu il tanımlaması yapılıyor? Yaşlı ve çocuk dostu il olduğu söylenebilir mi?
– Kadın dostu olmaya aday, ama bunlar çok iddialı laflar. Bu kriterleri Birleşmiş Milletler koyuyor. Kadının sosyal yaşama, iş yaşamına katılım oranı, kadının devletin ya da yerel yönetimlerin sundukları hizmetlere ulaşım erişim kolaylıkları, kadının yolda yürürken çocuğuyla birlikte tretuarlarla debelenme oranı gibi kriterler.
– Buna belediyeler mi valilik mi başvuruyor?
– İşin belediye kanadı var, valilik kanadı var. Biz aday olan 7 ilden birisiyiz. Geçen sene başlatılan bir proje. Bu sene Aralık ayı itibariyle sonuçlarını toplayacağız, belki ocak ayında birtoplantı olacak Ankara’da. Ama bununla ilgili kriterlere uyum konusunda İzmir gerçekten çok önde. İzmir’de İl Koordinasyon Kurulu oluşturduk. Kadınların ve kız çocuklarının sorunlarının birinci elden incelenmesiyle ilgili. Ben de bu kurulun başıyım. Valilikte okuma yazması olmayan ya da özel sorunlarıolan bir kadın geldiğinde, tek başına bunları anatabilmesi için bir bayan var sırf bu işlerden sorumlu. Tek adımda hizmet bürosu açtık bunun için. Sadece bayanların başvuracağı bir birim.
– Bu birim yeni mi kuruldu?
– Evet, ben geldikten sonra kuruldu. Kadın erkek eşitlik birimi var, İl Kadın Hakları Koordinasyon Kurulu oluşturuldu Stratejik planlarda kadın dostu kent olmayla ilgili kriterlerle ilgili meclis kararları alındı.
İzmir’de kadın bilinçli
– İzmir’de sizi kadınlar adına şaşırtan ne oldu?
– Yok olmadı. İzmir hazır bir kent Kadınların bilinçli olduğunu düşünüyorum.
– Ankara’yla, İstanbul’la karşılaştırırsanız?
– İstanbul ekonominin başkenti. Ankara bürokratik başkent. Burası da kültürel başkent olma yönünde ciddi adımlar atabilir.
Bu koltuk, rahat bir koltuk değildir
– Vali olmak hayaliniz haliyle. İlk kadın valimiz Lale Aytaman’la görüşmüş müydünüz?
– Ben ilk atandığımda o Muğla Valisi’ydi. Ben atandığımda açıp beni tebrik etmişti. Çok tatlı bir hanımdı, ama ben hiç görmedim.
– Bu koltuğu bir iğneli fıçı olarak nitelendirmiş kitabında. İğneli koltukta 4.5 yıl… Siz de katılıyor musunuz bu tanımlamaya?
– E tabii doğru.Ben dört yıl Siyasal Bilgiler’de okudum. Üç yıl da bizim kaymakam adaylığı süremiz var. İkinci bir üniversite bitirmek gibi, yedi yıl eğitim alıyorsunuz. Çok ciddi bir staj dönemi. Her an, sizi beğenmedikleri zaman, “Çok teşekkür ediyoruz hizmetlerinizden dolayı” diyebilirler. Üç yıllık adaylığın her dönemini başarılı geçirmek zorundasınız. Dolayısıyla hani böyle ikinci bir üniversite bitirmekten zordur kaymakam adaylığı stajı. Siz bu koltuğa oturduğunuz zaman, her yönünüzle donanımlı olarak oturttururlar sizi. Ona rağmen yine de bu koltuk hakikaten çok rahat bir koltuk değildir.
– Siz hükümetle halk arasında kalıyorsunuz. Devlet memurusunuz, partili kimliğiniz yok ama mecburen hükümete de bağlısınız. Vali Bey’in de dediği gibi hükümetin yerel temsilcisisiniz uygulamacısınız…
– Tabii, partilerden bağımsız olmamız gerekiyor. Devlet memuruyuz netice itibariyle. Asla siyasetle uğraşmamız söz konusu olamaz. Ama yasaları, yönetmelikleri ve kanunları uygulamak zorundasınız. Genelde toplumun ihtiyaçlarını geriden takip eder yasalar. Sizin bunu uygulamak konusunda vicdanınız çok rahat değildir. Keşke burada bu böyle olmasa dersiniz. Mesela adamın sosyal güvencesi vardır ama aldığı maaş ayda 200 liradır. Benim genelde yaşadığım bir problem. Ama o Sosyal Yardımlaşma Dayanışma Vakfı’ndan der ki; “Sizin yardım yapabilmeniz için herhangi bir sosyal güvencenizin olmaması lazım”. İşte siz burada devletin temsilcisisiniz. Bu yasayı ben uygulamak zorundayım. Masanın burasında otururken ben bu yasayı uygulamak zorundayım.
– Duygularınızı bir kenara bırakıyorsunuz yani.
– Duyguları bir kenara kitlersiniz, yasaları uygularsınız. Adamın burada gözünün içine baka baka “Amcacım, teyzecim ben sana yardım edemem, yasalar böyle” dersiniz. Ama o gittikten sonra içiniz acır. “200 lira ile kim geçinebilir ki, bu memlekette geçinecek yoktur” diye düşünürsünüz içinizden, ama onu söyleyemezsiniz. Çünkü bu yasayı siz uygulamak zorundasınız ve gösterebileceğnizi başka bir yön de yol da yoktur. Bu yasanın değişmesinden başka yolu yoktur. Bunu devlet adamı olarak ben söyleyemem. Masanın burasında otururken ben onu söyleyemem.
– İleride siyaset var mı aklınızda?
– Yok, siyaset yok. Şimdilik düşünmüyorum ama bilmiyorum…Türkiye’de rüzgarın nereden eseceği belli olmaz.
Bizim meslekte herkesin kalbinde valilik yatar
– Vali olmak hayalim demişsiniz bir söyleşide. Vali olduğunuzda ne yapmak istersiniz?
– Bizim meslekte mutlaka herkesin bir şekilde kalbinde valilik yatar. Vali olmak bir takım işleri, hayallerinizi gerçekleştirmek adına daha uygun pozisyonlar yarattığı için cazip gelir. Hayırlısıysa olsun diyorum.
– Aslında burada da erk sahibisiniz. Ama valilikte tabii ki bu daha geniş.
– Evet. Burada da bir çok şeyi yapmak mümkün.
Teknolojiyi yakından izlerim
– İnternetle aranız nasıl? İzmir haberlerini, İzmir sitelerini izliyor musunuz. Yerel gazeteleri izliyor musunuz? İzmir medyasını nasıl görüyorsunuz?
– Açıkca, internetle bilgisayarla aram çok iyidir takip ederim. Ama burada evime yeni taşındım henüz evde internet ortamım bağlı değil. Burada da açıkcası gelen gidenden hiç zaman bulamıyorum. Sadece elektronik imzalarımı atabiliyorum. Çok mesafeli ve seviyeli bir beraberliğimiz var.
İzmir’in fotoğrafını çekiyorum
– İzmir’in yerel medyasında da çok kadın çalışan var. Bir araya gelmeyi düünüyor musunuz?
– Elbette. Ama ben daha yol haritamı çizmedim, kiminle ne iş yapacağımı, nasıl yol haritamı çizeceğime, kiminle hangi konularda birlikte çalışacağımı henüz belirlemedim. Ben daha şimdilik İzmir’in bir fotoğrafını çekiyorum. Kim var kim yok, nerede ne yapılıyor? Ben hangi işlerin içindeyim. Bu daha 5-6 ay bu şekilde devam eder. Biz de ancak birinci yılın sonunda insanları tanırsınız, hangi işi kiminle birlikte yapacağınızı belirlersiniz.
– Bir kentte ne kadar kalacağınız belli midir?
– Genelde bellidir. Benim sürem beş yıl. Bizde bir olağanüstülük olmadığı sürece herşey nettir.
– Siz nasıl hissediyorsunuz şu kısa süreçte? Ben burada şunu başarabilirim diye ilk günden öne aldığınız bir konu var mı? Yani Ben burada şu işi yapmadan gitmem dediğiniz?
– Başarılacak çok şey var İzmir’de. İzmir çok büyük bir şehir. Bayan olarak yapılacak çok şey var daha… Ama henüz bir şeyler söylemek için erken…