Orta yaşlı bir kadın. Karşısındaki genç erkeğe son derece üzgün ve kırık bir sesle anlatıyor. Anlatırken, geçmişi yaşıyor sanki. Kadın sözlerini bitirdiğinde, “Bu da ne?” deyip irkiliyorsunuz. Oyuncuların arasında şu konuşma geçiyor:

– Ben eski kıtadan geliyorum, İzmir… -Türkler tarafından alınmıştı, değil mi? – Biliyor musun? – Çok okurum… – Türkler, 1922’de girip yakıp yıktılar. Her şey gitti. Hayatta kaldıysan annem ve benim gibi kaçardın.Ama biz rıhtıma kadar gidebildik. Sonra bir gemiye yüzdük. Kaptan bizi gemisine aldı ve Pire’ye kadar götürdü. Yapımcılığını Steven Spielberg ile Tom Hanks’in üstlendiği, ABD’de yayına giren ‘The Pacific” dizisinin üçüncü bölümündeki ünlü sahneden sözler size aktardığım… Ben bu sahneyi ilk kez, MEV Koleji öğrencisi Serdar Göncüoğlu’nun çektiği “1922 Büyük İzmir Yangını ve Gerçekler” adlı 25 dakikalık kısa belgeselin girişinde izledim. Sahneyi izleyince konuşmalardan ilk algınız şöyle oluyor: “İzmir aslında bir Yunan kenti. Bu kenti 1922’de Türkler gelip işgal ediyor, yakıyor, yıkıyor ve kentin sahibi Rumlar da kaçmak zorunda kalıyor. “İnanılır gibi değil”, değil mi? Ancak söz konusu sahneyi dünyanın en ünlü yönetmenleri, üstelik 200 milyon dolarlık bir bütçeyle çekince sözler anlamını yitiriveriyor. Klasik, bildik bir lobi çalışması anlayacağınız karşımızdaki.

Böylesi güçlü bir lobi çalışması karşısında, şimdilik medyanın da desteğiyle sahnenin en azından Türkiye’de gösterilen bölümlerinden çıkartılması sağlanabilse de, bu kampanya kolay kolay bitecek gibi görünmüyor. İşte bu noktada, kentine ve tarihine duyarlı gençlerin çabaları ayrı bir önem kazanıyor. Milli Eğitim Vakfı Özel Güzelbahçe Anadolu Lisesi 11. sınıf öğrencisi olan Serdar Göncüoğlu’nun çabası da böylesine değerli ve önemli bir çaba. Göncüoğlu, kısa bir süre önce 200 milyon dolarlık bütçesiyle gündemimize düşüveren bu iddiaya, kendi olanaklarıyla 200 lira gibi küçük bir bütçeyle gerçekleştirdiği “Büyük İzmir Yangını ve Gerçekler” belgeseliyle yanıt vermeye çabalamış. Çabası dikkat çekince de işin peşini bırakmamış. Göncüoğlu, amatör bir ruhla gerçekleştirdiği 25 dakikalık kısa belgesel fiminin gördüğü ilgi üzerine, çalışmalarını geliştirip arkasına okulunun desteğini de almış. Şimdi çalışmasını TÜBİTAK’ın Orta Öğretim Öğrencileri Arası Araştırma Projeleri Yarışması’na tarih dalında başvurmak için, proje haline getirmeye çalışıyor. Oyunculuk eğitimi alan genç yönetmen adayı Serdar Göncüoğlu’yla İzmir Yangını’nı, Pasific dizisini, kamera arkasında yaşadıklarını ve hayallerini konuştuk. Ben Atatürk’e ilişkin anılarla büyüdüm

– Kendinden ve tarih merakından söz eder misin? – Milli Eğitim Vakfı Özel Güzelbahçe Anadolu Lisesi 11. sınıf öğrencisiyim. Sosyal Bilimler Bölümu’nde okuyorum. Önümüzdeki yıl üniversite sınavına hazırlanacağım. Hedefim Güzel Sanatlar Fakültesi’nde sinema ve oyunculuk okumak. Tarih merakıma gelince, çocukluktan beri var bu bende. Sanırım dedemden kaynaklanıyor. Dedem, emekli Jandarma Albay Lütfü Kıranşal. Bir tarih meraklısı. Bana çocukluğumdan beri hep Atatürk’ü anlattı. Onun ilkeleri, anıları ve hedefleriyle büyüdüm ben. Benim için bambaşka bir yeri var Atatürk’ün. Onu da belirtmeliyim. – İzmir Yangını’nı ele almak nereden aklına geldi? – Okulumuzda her yıl düzenlenen bir Bilim Şenliği var. Bu şenliğe ben de bir tarih ödevi hazırlayarak katılacaktım. Önce Kurtuluş Savaşı’na ilişkin bir ödev hazırlamayı düşündüm. Ancak o sıralarda bu Pasifik dizisi olayı patlak verince kendi kentimizi de ilgilendiren bu konuya yöneldim. Tarih öğretmenim Nabi İnanır’la bu projeyi konuştuk. Bilgileri toparladıkça bunu belgesel olarak verirsem, mesajımı daha iyi anlatabilirim diye düşündüm. Böylece konuyu bir anti-tez haline getirip, Pasifik dizisindeki iddiaya da bir yanıt verebilecektim. – Diziyi izledin mi? – Hayır izlemedim. Ancak olay patlak verince araştırdım ben de. – Araştırmanızı nerelerden yaptınız? Hangi kaynaklara ulaşabildiniz?

– İnternete baktım önce. Ancak internetteki bilgilerin yeterince güvenilir olmadığını düşündüğüm için kaynak kitapları inceledim. Bu konuda araştırması olan bilim insanlarına ulaşmaya çalıştım. Ropörtajlar gerçekleştirdim. Tarih öğretmenimin yol göstericiliğinde, okulun da desteğiyle yol aldım. – Kaç kişi gerçekleştirdiniz ilk çalışmanızı? Ne kadar bir harcamanız oldu? – İlk çalışmada kamera arkasında benim dışımda arkadaşım Cem Karacasulu vardı. Cem, ikinci çalışmamızda yönetmen asistanlığına terfi etti… İlk çalışmayı kendi kameramız ve kendi olanaklarımızla gerçekleştirdik. Yaklaşık 200 TL. harcamamız oldu. Bilim Dosluğu Şenliği’nde 50 TL.’lık ödülü kazanınca, bu paranın tamamıyla gidip İzmir Yangını’na ilişkin bir kaç kitap aldım. Ancak ikinci çalışmada tamamen okul destek oldu bize. Ekibimiz genişledi, konuyu daha geniş ele alabildik. Canlandırmalarımız oldu. TÜBİTAK için hazırlamaya çalıştığımız proje için yaklaşık 25 kişilik bir kadroyla çalıştık. Okulun kostüm deposu bize tüm kostümleri sağladı. Makyaj konusunda arkadaşlarımız yardımcı oldu. İlk çalışmamız 25 dakika olarak hazırlandı. İkinci çalışmamızı bir saatlik film haline getirmeyi planlıyoruz. – Sence Pasifik dizisinde neden böyle bir sahne yer aldı?

– Bence bir tür Türk düşmanlığı bu. Uzun vadede soykırım iddiasına bile dönüştürmeye çalışabilirler bu konuyu. Böyle bir film sahnesinde bu konunun işlenmesini “Bakın Pasifik dizisinde bile vardı bu konuyu anlatan bir sahne” diye kaynak da gösterebilirler. Ancak yapılan itirazlar sonucu sahne kaldırılınca bu bir ölçüde engellenmiş oldu. Sahnenin Türkiye’de gösterilmediğini biliyoruz, keşke diğer ülkelerde gösterilen bölümlerde de kaldırılabilseydi. – Sana göre biz İzmir’i Türkler’in yakmadığını yeterince anlatabildik mi bugüne kadar? – Sanmıyorum, yoksa bunu konuşmazdık hala. Bu nedenle tarihi gerçeklerin anlatıldığı belgeseller büyük önem taşıyor. Ben de bunu yapmak istedim ilk denememde. Tarihi gençlere, bizlere sevdirmek için filmleştirmenin iyi bir yol olduğunu düşünüyorum. Öyküleştirip, dramatize etmek daha etkili oluyor kitaptan. – Bu çalışmayı Pasific dizisinin yönetmenine yollamayı düşündünüz mü? – Elbette. Ancak ilk çalışmayı değil de, ikincisini, yani TÜBİTAK için hazırladığımız filmi yollamayı planladık yapımcı şirkete. Umarız ellerine geçer. İlk çalışmamda Mustafa Kemal’e yeterince yer vermediğimi fark ettim. Genişletilmiş ikinci filmimizde ise canlandırmalar gerçekleştirdik. Mustafa Kemal’in 9 Eylül’de İzmir’e girerken söylediği, “Bu kente eğer birşey olursa çok üzülürüm” sözlerine yer verdik. Uşakizade Köşkü’nde Latife Hanım’la konuşmalarını canlandırdık. Yine genişletilmiş çalışmamızda yangın sonrası basın kuruluşlarında çıkan haberleri derledik. Yabancı basın neler yazmış onları aktardık. Ropörtajlar gerekli bilgiyi veriyor– Yaptığın çalışmalarda İzmir Yangını’na ilişkin yeterince belge sunabildiğine inanıyor musun? – Ben bu çalışmaları gerçekleştirirken konuyla ilgili bir çok kişiyle ropörtajlar gerçekleştirdim. Bu görüşlerin ışığında “İzmir’i kim yaktı?” sorusuna yanıt aradım ve Pasific filimindeki sahneye anti tez olarak sundum belgeselimi. Prof. Dr. Zeki Arıkan, Ahmet Piriştina Kent Arşivi Müzesi Müdürü Yrd. Doç. Dr. Oktay Gökdemir, İzmir Büyükşehir Belediyesi İtfaiye Daire Başkanı Fuat Barandır’la görüştüm… Bu isimler belgelerle bu konuyu araştırmış yetkililer. Ben gerçekleştirdiğim ilk belgeselde, kendi kurgumu sunmadım izleyiciye. Gerçekleri sundum. Filmin sonunda da anlatıyorum bunu. Örneğin Prof. Dr. Zeki Arıkan bu yangına ilişkin, “Yunanlıların bu işte olduğuna hiç şüphem yok, keza Ermenilerin de ön ayak olduklarına şüphem yok. Paul Greskoviç vardır. İtfaiye Müdürü. Osmanlı’nın belediye görevlisi de değil. Sigorta şirketlerinin görevlendirdiği biri. Onun bir raporu var. Bu rapor defalarca yayımlandı. Latince de yayınlandı. Ayrıntılı bir şekilde anlatıyor. Yangının nasıl çıktığını, nasıl yayıldığını, söndürmek için gösterdikleri çabayı ve söndüremediklerini. Çünkü Adeta bir sabotaj yapılmış” diyor. APİKAM’ın Müdürü Gökdemir ise bu iddiaların Türkiye’yi uluslararası arenada mahkum etmek isteyen ziniyetin çıkardığı bir bilinçli propoganda olduğunu vurguluyor. “Bir iddia ortaya attığınızda bunun bilimsel dayanakları olması gerekir. İzmir yangınını Türklerin çıkardığına ilişkin elimizin altında hiçbir resmi belge söz konusu değil. Ama Türklerin değil de, Ermeni çetelerinin özellikle Ermeni mahallesindeki organizasyonla bu yangını çıkardıklarına ilişkin pek çok yabancı belge var. İzmir’i Türklerin yaktığına ilişkin iddiaların bilimsel gerçeklerle hiçbir ilgisi yoktur. Tamamen politik” diyor. Bu belgeselde görüşünü aldığım İzmir İtfaiyesi Daire Başkanı Fuat Barandır ise “Türkler yeni aldıkları, kendilerine ait olan bir yeri niye yaksın?” diye soruyla yanıt veriyor sorumuza… ikinci çekimlerde beş kişiyle daha görüştük. Bunlardan birisi de Yaşar Aksoy. Çok güzel bilgiler var genişletilmiş çalışmada. – Belgeselde yangın sırasında çekimiş görüntüler var. Nereden sağladınız bu görüntüleri? – APİKAM bize bu konuda çok yardımcı oldu. İnternette de vardı görüntüler, ama çözünürlüğü düşüktü. APİKAM bu konuda bize her türlü desteği verdi. – TÜBİTAK için hazırladığınız çalışmayı Uşakizade Köşkü’nde gerçekleştirmişsiniz. Nasıl geçti çekimler?

– Bize son derece yardımcı oldular. Atatürk’ü canlandıran Beden Eğitimi öğretmenimiz Ercan Bey, orjinal masada oturdu. Çalışmanın gerçek mekanlarda çekilmesi, projemize bambaşka bir boyut kattı.
– Bu yarışmadan ödül kazanırsan ne yapmak istiyorsun?
– Tabii ki yeni bir belgesel çekmek istiyorum. Bu sefer Çanakkale’yi işlemek istiyorum. Yazmaya başladım bile. Bir de bu belgesel artık kısa filmden çıkıyor yeni haliyle. Yaklaşık bir saatlik olacak. Uluslararası belgesel yarışmaları var. Okulumuzun desteğiyle çalışma İngilizce’ye de çevriliyor. Büyük olasılıkla bu yarışmalara da katılacağız.
– Arkadaşlarının tarih ve kentlilik bilincini nasıl buluyorsun? Yaşıtların yakın tarihimize yeterince ilgililer mi?
– Ne yazık ki hayır. Bu yüzden bu tür filmlerin daha çok yapılması gerekli diyorum. Bizim belgeseli öğretmenlerimiz okuldaki tüm öğrencilere gösteriyormuş. Bu beni çok mutlu etti. Filmi izleyen arkadaşlar bize gelip, “Çok güzel olmuş, bir daha çekersen biz de oynamak isteriz” deyince çok mutlu oldum. Onlarda bir parça merak uyandırmak çok güzel.
– Sana yeni begesellerinde ve öğrenim yaşamında başarılar diliyoruz.
– Çok teşekkür ederim…