Zeytinin bir kültüre dönüştüğü, yaşam biçimi olduğu Ayvalık’ta Zeytin Hasat Festivali bu yıl 16. kez “Bilge ağacın altında Ayvalık UNESCO yolunda” sloganıyla düzenlendi. Geçmiş yıllarda sadece zeytine, zeytinyağına, üreticinin sorunlarına odaklanan festivalde bu yıl UNESCO Geçici Miras Listesi’ne ilçenin zeytinle şekillenen kültürüne de dikkat çekildi, farkındalık oluşturuldu. 28 – 31 Ekim 2021 tarihleri arasında gerçekleşen Zeytin Hasat Festivali’nde “iklim krizinin zeytin rekoltesine etkisi”, “zeytinyağında coğrafi işaretin önemi”, “markalaşma” ele alınan konular arasındaydı. Balıkesir Büyükşehir Belediyesi, Ayvalık Belediyesi, Ayvalık Ticaret Odası, ATO Labaratuvar Hizmetleri A.Ş., Ayvalık Ziraat Odası ve Ayvalık Esnaf ve Sanatkarlar Odası işbirliğiyle gerçekleşen festivale ilişkin gözlemlerimizi, aldığımız notlarımızı paylaşmak istedim.
Zeytin mi turizm mi?
Hasadın bereketli olmasını dileyen Ayvalık Belediye Başkanı Mesut Ergin festival boyunca kentin kalkınmasında zeytin, zeytinyağı kadar turizmin de önemine dikkat çekiyordu. Geçmişte bu kentte “Zeytin, zeytinyağı mı turizm mi önemli?” tartışmalarının yaşandığını belirten Ergin, “Oysa zeytinle turizm ayrılmaz bir ikili Ayvalık için. Zeytin ve zeytinyağında markalaşma giderek artıyor, özellikle üçüncü kuşak bu konuda çok bilinçli” diyordu. Mesut Ergin, “Sonuçta turizm amacıyla bu kente gelen insana da satıyoruz biz ürünümüzü. Coğrafi işaretimizle beraber markalaşmanın üreticiye kazandırdığı katma değer çok yüksek. Zeytinyağı bizim değerimiz, zeytinyağıyla yüzyıllardır şekillenen kültürümüzle, endüstriyel mirasımızla şimdi UNESCO kalıcı listesine girmek için çabalıyoruz” diye ekliyordu.
Ergin, tüm çabalarının yörenin en önemli geleneksel ürünü olan ve coğrafi işaret tescili ile koruma altına alınan Ayvalık zeytinyağının daha çok tanıtılması, kalitenin yukarılara çekilmesi olduğunu söylüyordu. Tağsişin en büyük sorunlarından biri olduğunu, konuyla ilgili suç duyurusunda bulunduklarını anlatan Mesut Ergin, tağşiş ve markalaşamamanın Ayvalık zeytinyağının hak ettiği değeri elde etmesinin önünde engel olduğunu vurguluyordu. Ergin, “Coğrafi işaret ile tescilli Ayvalık zeytinyağının marka değerinin korunması bizim projelerimizden biri ama tek başına çözüm değil. Tesirli hukuki ve cezai yaptırımların takipçisi olabilmek daha önemli. Bu konuda ilk adımı attık. Birlik olmamız gerekiyor. Belediye olarak elimizden geleni yapıyoruz” görüşünü dile getiriyordu.
Büyükpark’ta zeytin şöleni
Bu yıl Büyükpark’ta düzenlenen hasat festivali sergiliklerine sadece Ayvalık’ta üretim yapan 18 firma katılmış. Başlarında fosforlu renkleriyle oyalı yemenileri, parıltılı şalvarlarıyla Çamoba ve Kırcalar köylerinden gelen kadınlar, genç kızlar Büyükpark’taki etkinliklere renk katıyordu. En deneyimlileri Safiye Bozcan (65) “Kendimi bildim bileli zeytin işindeyiz, bizim buralarda elle toplanır zeytin” diyordu. Bu yıl günlüğün 120 lira olduğunu, susuzluk nedeniyle zeytinin henüz olgunlaşamadığını, danelerin büzüştüğünü söylüyordu. Bu renkli giysileri içindeki köylü kadınları daha sonra Barbun’un Çiftliği’nde yapılan ilk hasat etkinliğinde de gördük.
Sergiliklerdeki zeytin firmalarının çoğu dünyaca ünlü yarışmalarda aldıkları ödülleri sergiliyor gururla. Ancak katılanlar arasında Ayvalık coğrafi işaretini sergileyen firma sayısı oldukça azdı. Ayvalık Ticaret Odası’nın 2012 yılında kurduğu Zeytinyağı Analiz Laboratuvarı 2014 yılında Türk Akreditasyon Kurumu (TÜRKAK) tarafından akredite edilmiş. Laboratuvar ülkemizde zeytinyağı duyusal analizi üzerine akredite olan dört laboratuvardan biri. Yurt dışında da tanınan kurumda Ayvalık Zeytinyağı Coğrafi İşareti için duyusal analizler gerçekleştiriliyor. Ayvalık Ticaret Odası tarafından bilgilendirilerek coğrafi işaret almaya hak kazanan firmalara hologram veriliyor. Ayvalık Ticaret Odası’nın üreticileri ve firmaları bilgilendirdiği sergiliğinde ilçede coğrafi işareti kulanan firma sayısının henüz 24 olduğunu öğreniyoruz.
Festival sergiliklerinde zeytinyağının litresi ortalama 50 liradan satılıyordu. Bol ödüllü, özel tasarım şişelerde “erken hasat soğuk sıkım” satan kimi firmalarda yarım litre zeytinyağının fiyatı 75 liraya kadar çıkıyordu. 3 litre erken hasat-soğuk sıkım zeytinyağı 180 liradan, 5 litre klasik olgun hasat yağ 215 liradan, 5 litre olgun soğuk sıkım yağ 235 liradan sunuluyordu bazı sergiliklerde. Fiyat farkı yaratan “klasik olgun hasat”, “erken hasat-soğuk sıkım”, “olgun soğuk sıkım” deyimleri bizim için gerçekten kafa karıştırıcıydı. Yeşil zeytin ise 10 ile 15 lira arasında satılıyordu.
Mahalle Evleri’nin çalışkan kadınları
Ayvalık Belediyesi’nin 2019 yılında kurduğu Mahalle Evleri ilçedeki dört mahallede açılmış. Bu evlerde verilen biçki, dikiş, takı, tasarım kurslarına yaklaşık 200 Ayvalıklı kadın katılmış. Mahalle Evleri geçen yıl açılan S.S Ayvalık Üretim ve Pazarlama Kooperatifi ile ortak yer almıştı festival sergiliğinde. Hem kadınların el emeği hem de kooperatifin zeytin, zeytinyağları satılıyordu burada.
El işlerinde ana tema zeytin
Zeytin ağacının el emeğiyle şekillenerek kepçeye, kaşığı, tabloya, dekoratif objelere dönüştüğü Gülen Odun firmasının sergiliğinde oldukça şık ürünler yer alıyordu. Başak ve Haşim Öz’ün tamamen el işçiliğiyle ürettikleri ürünler aynı zamanda antibakteriyel özelliği bulunan zeytin ağacının güzelliğini taşıyordu. Ürünlerini daha çok yurt dışına pazarladıklarını anlatan Öz çifti, Ayvalık’taki dükkanlarında yazın satış kışın üretim yaptıklarını söylüyordu.
Emek yoğun çalışan STK’lar
Kaz Dağları’nın poyrazına açık, turkuaz renkli deniz manzarasına bakan Büyükpark’ta zeytin firmalarının yanı sıra sivil toplum kuruluşlarının, Ayvalık’taki eğitim kurumlarının sergiliklerine de yer verilmişti. İlk karşımıza çıkan sergilik Ayvalık Belediyesi Özel Çocuklar Eğitim Evi’nin sergiliğiydi. Kurumun 22 yıldır öğretmenliğini sürdüren Emine Okyar, aralarında down sendromlu, otistik, hidrosefali-migrosefali ve mental sorunlu 25 öğrenciye hizmet verdiklerini söylüyordu. Öğrencilerinin zeytin çekirdeklerini kullanarak yaptığı hediyelik ürünlerin çok beğenildiğini anlatıyordu. Okyar, farklı yaştan öğrencilerin haftada beş gün okula geldiğini, kurumda üretilen galoşların, ürünlerin satışından gelen gelirin üretimin sürdürülebilmesi için kullanıldığını belirtiyordu.
Festival alanında Otizmli Bireyleri Destekleme Vakfı’nın (OBİDEV) sergiliği “Otizmde bir gün değil her gün eğitim” sloganıyla tanıtımlarını yapıyordu. Vakfın kurucusu Fatma Tabanlı, bugün 31 yaşında olan kızı Merve’ye destek olmak amacıyla çıktığı yolculukta kurduğu vakıfta 85 çocuğun eğitim aldığını belirtiyordu. Fatma Tabanlı, “Hedefimiz Otizm Spektrum Bozukluğu (OSB) tanısı konmuş bireylerin bağımsız yaşam ve kaynaştırma ihtiyaçlarının dünya standartlarında karşılandığı bir sivil toplum örgütü olmak” diyordu. Emekli hazır giyim öğretmeni olan Tabanlı, arkadaşlarıyla birlikte kurdukları atölyede ürettikleri birbirinden şık ve işlevsel ürünlerin satışıyla da kuruma gelir sağladıklarını belirtiyordu. Balıkesir’de 2016 yılında kurulan vakfın çalışmaları www.obidev.org sitesinde detaylarıyla yer alıyor.
Karşı yakadan gelen kültürü yaşatma çabası
Büyükpark’ta kadınların yoğun ilgi gösterdiği bir başka sergilikte, bir kültür mirasını yaşatma çabasının hikayesini Ayvalık Halk Eğitim Merkezi Sanat Öğretmeni Gülçin Hızlıgeçen’den dinledik. “Sedefli dokuma” da denilen battaniyelerin yaklaşık 150 yıl önce Girit’ten mübadeleyle Ayvalık’a gelip yerleşen kadınların getirdiği bir kültürel miras olduğunu öğrendik. 130 yıl öncesinden kalmış üç dört battaniyeyi ve yapılan deneme üretimleri sergileniyor, ziyaretçiler bilgilendiriyorlardı. Hızlıgeçen, Ayvalık’ta yaşamını sürdüren Aysel Namlı’nın çabalarıyla kurulan Kadın Emeğini Destekleme İşliği’nin (KEDİ) bu dokumaları yeniden üretmek için bir kooperatif kuracağını anlattı.
Uzun yıllar İstanbul’da yaşamını sürdüren ve daha sonra Ayvalık’a yerleşen Aysel Namlı “Vatandaşın Yeri” platformunun kurucularından. Yıllar önce Cunda’da bu battaniyenin son üreticisi kadınlarla tanışmış. “Girit’ten mübadeleyle Ayvalık’a gelen ve yanlarında dokuma tezgahını da getiren Nesiha Öztürk ve iki kadın arkadaşıyla üretmiş bu battaniyeleri. Onlar vefat edince unutulmuş bu mübadil ürünü işler. Tamamen doğal dokumalar, çok değerli ürünler. Yeniden üretilmesi 17 yıllık hayalimdi. Çok çaba harcadık. Şimdi bu hayalimiz yaşama geçiyor. Halk eğitimde öğrencilerimiz bu sanatı öğreniyor. Tezgahlarımız yaptırıldı, halk eğitime armağan edildi. Belediyemiz de kent merkezinde yer verecek. Kadınlara iş olanağı sağlanırken unutulmaya yüz tutmuş bir kültürel mirasımız yeniden yaşama dönecek” diyordu.
AIMA’da Filiz Ali imzalı kitaplar
Sergilikleri gezerken Ayvalık Müzik Festivali’nin düzenleyicisi Ayvalık Uluslararası Müzik Akademisi’nin (AIMA) yetkilileriyle de görüşme olanağı bulduk. 23 yıl önce Prof. Filiz Ali öncülüğünde kurulan AIMA, tamamen bireysel destekler ve dayanışmayla bugüne gelmiş. 2011 yılında da etkinliklerini kurumsal bir temele oturtmak için Ayvalık Kültür ve Sanat Vakfı (AKSV) kurulmuş. 2013 yılından bu yana her yıl yaz aylarında Ayvalık AIMA Müzik Festivali’ni düzenlemiş. Kurum 20 yıl boyunca düzenlediği ustalık sınıflarıyla 800’ün üzerinde genci dünyanın en önemli hocalarıyla buluşturmuş. Sergilikte Prof. Filiz Ali’nin imzalı kitaplarının satışı yapılıyordu. Biz “Sabahattin Ali’nin Objektifinden Kızı Filiz’in Gözünden Bir Yaşamöyküsü” kitabı olan “Filiz Hiç Üzülmesin” kitabını seçtik. Yapı Kredi Yayınları’ndan çıkan kitabı uykuya yenik düşene kadar yarılamıştım.
Küçükköy’ün hızla değişen yaşamı
Festival kapsamında gazeteci meslektaşımız Ahmet Aydın Akansu, Küçükköy’de yaklaşık 24 yıl boyunca çektiği zeytin ağaçlarının fotoğraflarını “Bereketin, Adaletin ve Barışın Simgesi Zeytin” başlığıyla sergiliyordu. Sergisini ilk hasadın yapıldığı Barbun Çiftliği’ne, Altınova’ya da götürdü. Akansu’nun fotoğrafladığı, çoğu anıt ağaç statüsündeki bu ağaçlar, yıllara meydan okuyan bir dirençle hala ürün vermeyi sürdürüyor. Zeytin ağaçlarının fotoğraflarını çekmeye başlamasının öyküsünü anlatan Ahmet Aydın Akansu, zeytinci torunu olarak 1997 yılından bu yana zeytinciliğin önemini anlatan yazılar yazdığını söylüyordu. “Tüm kutsal kitaplarda yer alan ölmez ağaç, bereketin, adaletin, barışın simgesi” diyordu. Köy Meydanı’ndaki tarihi Küçükköy Merkez Camisi avlusundaki sergi festival için gelen konuklarca ilgiyle izlendi.
Küçükköy (Yeniçahori) eski bir Rum köyü. Köydeki taş yapılar da Rum mimarisinin özelliklerini taşıyor. Serginin yer aldığı cami 1881 yılında Aya Athanasiau Kilisesi olarak inşa edilmiş. 1923 yılında camiye çevrilmiş. Caminin çınar, zeytin ve çam ağaçları bulunan görkemli avlusundaki iki katlı yapı rahibelerin ve din adamlarının konaklama ve eğitim merkezi olarak kullanılmış. Mübadele dönemi Rumlar Yunanistan’a dönerken köye Balkanlar’dan, özellikle de Karadağ’dan gelen Boşnaklar yerleştirilmiş. Bugün Küçükköy bir “Boşnak Köyü” olarak anılıyor. Avludaki yapı da “Mübadele Anı Evi” olarak kullanılıyor. Köyün tarihçesinin panolarda anlatıldığı anı evinde, günlük yaşamına ilişkin objeler, giysiler, kitaplar, el işleri, zeytin üreticilerinin muhasebe defterleri sergileniyor.
Küçükköy İstanbullular’ın yoğun olarak yaşadığı ve konutların hızla el değiştirdiği bir köy. Tıpkı Urla’da, Seferihisar’da, Çeşme ve Alaçatı’da olduğu gibi her yerde 34 plakalı araçlar görüyorsunuz. Bu rağbet Ayvalık’ın özellikle Sarmısaklı ve ilçe merkezinde olduğu gibi konut fiyatlarını artırmış. Cami avlusunda oturan köy sakini Boşnak teyzeler, bu hareketli yaşamdan oldukça memnun görünüyordu. Değişimi kanıksamışlar. “Evlerimizin değeri arttı. Artık kiraya vermek yerine pansiyonculuğu tercih ediyoruz. Çocuklarımız dışarıya gitmiyor. Kimisi de evini butik otele çevirdi. Kafamız daha rahat böyle. Kiramızı alır mıyız alamaz mıyız derdimiz de yok” diyorlardı. Köyde konut fiyatlarının 500 bin liradan başladığını, kiralık evinse pek olmadığını söylüyorlardı.
Meydan çevresindeki konutların çoğu kafeye çevrilmiş burada da. Dükkanlarda Balkanlar’ın kuru et, suko ve Boşnak börekleri gibi birbirinden leziz ürünleri sunuluyor konuklara.
Küçükköy’e akşam hava karardıktan sonra da gittik. İşyeri sahipleri günün yorgunluğunu atmak için dükkanlarının önündeki masalarda kahvelerini yudumluyordu sakince. Köyün sessizliğini yanımızdan elinde uzun saplı çalı süpürgesi, başında cadı şapkasıyla hızla geçen bir kız çocuğu bozuyor. “Cadı var cadı var” diye bağırıyor arkasından koşan sırtında siyah pelerini, başında kırmızı cadı şapkasıyla gülerek koşan annesi. Bize de göz kırpıyor geçerken. “Cadılar Bayramı / Hallowen” olduğumuzu öğrendik o akşam. Küçükköy’den ayrılırken yaşanan değişime ayak uydurmakta zorlanan kendimize gülüyorduk.
(Fotoğraflar: Hüseyin Erciyas)