“Biz ağabeyinle düşündük ve bu sene Ramazan’da size katkılı olmaya karar verdik. Biliyorum almak istemeyeceksin ama biz öyle istiyoruz. Ve bunu kabul edeceksiniz.”
Kadın gerçekten de itiraz etti, çok daha ihtiyaçlı olanlar olduğunu, onların hakkını yemek istemediklerini söyledi, ama boşuna. Abla, onu dinlemedi bile, aceleyle kalktı. Kadın şaşkın, bir tek şey söyleyebildi: “Tamam, ama bir şartla. Bunu ancak borç olarak kabul edebiliriz. Yoksa biliyorsun, eşim de kabul etmez kesinlikle.”
Abla her zamanki gibi tatlı gülümsemesi ve olgun tavrıyla dışarı çıktı. “Siz nasıl rahat edecekseniz öyle olsun. Tüm borçlarınız bitince ödersiniz o zaman.” dedi. Kadın zarfı açtığında içinde tam 2 bin Yeni Türk Lirası olduğunu gördü. Gözlerine inanamadı. “Umulmadık bir yerden, umulmadık bir sebep” diye düşündü…
Bu öykü, son zamanlarda televizyonlarda izlenilirliği çok olan “sırlı” dizilerdeki gibi bir öykü. Dizilerdeki ne kadar gerçek bilemem,ama bu öykü “gerçek ve yaşanmış” bir öykü.
Ramazan ayına bir kaç gün kala, televizyonlarda gıda maddelerine yapılan zam haberlerini dinliyoruz. Zaten çarşıya, pazara çıkınca etiketlerdeki fiyatlar da her şeyi anlatıyor. Geçen hafta tesadüfen art arda birkaç kez farklı semlerde gittiğim pazarlarda ürün etiketlerinde fiyatların hep “yarım kilosu 1 YTL., 1.5 YTL.” biçiminde yazıldığını gördüm. Sivri biber, bamya, taze fasulye, börülce yarım kilo fiyatla etiketlendiğine göre bir anormallik var diye düşünmüştüm. Dün de gazetelerde her Ramazan’da klasik olarak belirtildiği üzere “pastırma fiyatı 40 milyona, sucuk 20 milyona dayandı” haberleri veriliyordu.
Ne çelişkili bir toplum bizimki. Bir yanda hayır yapmak için yarışacağız, bir yandan da hayır yapılan o yoksul insanların tüketim maddelerine insafsız zamlar yağdıracağız.
Ramazan nedeniyle şu sıralar pek çok yardım derneği de yoğunluklar yaşıyor. Rahmetli Mazhar Zorlu’nun kurucusu olduğu, İzmir İl Fakirlerine Yardım Derneği bunlardan bir tanesi. Her ay iki yüzü aşkın yoksula erzak yardımı yapan dernek, Ramazan ayında bu sayının iki katına çıktığını belirtiyor. Bu dönemde derneğe gıda yardımlarının yanı sıra giysi ve yoksullara dağıtılmak üzere nakit yardımı da yapılıyor.
İzmir’de üç yıl önce açılan Deniz Feneri Yardım Derneği de yardım konusunda oldukça düzgün ve düzenli çalışan bir dernek. Basmane’deki şubelerinde yoksullara giysi yardımı yaptıklarını belirten yetkililer, “İhtiyaç sahipleri alışverişe gelir gibi geliyorlar. İstediklerini alıyorlar, ama para ödemeden çıkıyorlar” diyor. Derneğin Türkiye genelinde 250 bin kayıtlı yoksula yardım götürdüğünü söylüyor yetkililer. Yatak ve giysi hariç, kullanılmış eşya da kabul eden Deniz Feneri Derneği, gerekirse eşyayı bağışlayacak kişiye araç da sağlıyor.
İzmir, sivil toplum örgütleri açısından 3 bin 726 kurumla İstanbul ve Ankara’dan sonra üçüncü sırada yer alıyor.
Ben sadece ikisinden söz edebildim ama, Çocuk Esirgeme Kurumu’na bağlı yurtlar, kurumlar, huzurevleri, eğitim dernekleri Ramazan ayı boyunca “yardım açısından rağbet görecek yerler” olacak kuşkusuz.
Böyle kurumların yanı sıra yukarıdaki örnekte anlattığım gibi yakınımızda yöremizde olan, ihtiyaç sahibi gibi görünmeyen, sesini çıkarmayan, ama çok ciddi sıkıntılar yaşayan insanlar da var.
Pek çok değerimizin yozlaşma ortamında yitip gittiği ya da kimlik değiştirdiği şu günlerde, Ramazan ayı aracılığıyla da olsa birbirimize destek vermemiz ne güzel.
Bir de şu zam ve yardım çelişkisini yaşamasak…
Category: Köşe yazıları