Haberlerde sürekli çocukların şehit ailelerine, Mehmetçik Vakfı’na yardım etmek için yaptığı kampanyalar yayınlanıyor. Çocuklar bayramda “şeker de yiyebilsinler” diye biriktirdikleri harçlıklarını vakfa, duygu yüklü mektuplarını da komutanlara yolluyorlar.
Televizyonda izlediğimiz şehit cenazesi görüntülerinde ise kameralar, acılı annelerin kucağındaki minik bebelere, çocuklara odaklanıyor. Döne döne aynı görüntüler, hüzünlü ezgiler eşliğinde uzun uzun ekranda kalıyor.
İzmir’deki Karabağlar İlköğretim Okulu dördüncü sınıf öğrencisi Rabia Şerife’nin duyarlılığına kimsenin söyleyeceği bir söz yok. Çocukların evlerde sabah akşam dilimizden düşmeyen, hepimizin yüreğini dağlayan bu olaylara karşı ilgisiz kalması elbette düşünülemez.
Ancak sanıyorum böylesi duyarlı dönemlerden geçerken çocukları, acılarımıza ortak etme konusunda biraz daha soğukkanlı, daha dikkatli olmamız gerekiyor.
Yaşanan toplumsal travmanın, çocukların psikolojilerinde yaratacağı etkiyi, düşünemiyoruz olayların sıcaklığı içinde. Özellikle de medyanın bu konuda daha duyarlı olması şart.
Medyanın ve iletişim olanaklarının çocuklar üzerindeki etkilerinin ele alındığı bir kongre düzenlendi geçtiğimiz hafta İstanbul’da. Kongrenin açılışında konuşan Düzenleme Kurulu Başkanı Doç. Dr. Nilüfer Pembecioğlu Öcel, terör saldırılarında bir çok askerin şehit olduğunu ve “terör mağduru çocuklar” oluştuğunu belirtmiş.
Kongrenin Çocuk ve Medya Paneli’ne katılan Radyo Televizyon Üst Kurulu İzleme ve Daire Başkanı Nurullah Öztürk ise, çocukların televizyonla kurduğu yakın ilişkiye dikkat çekmiş. Medyanın, çocuktaki düşmanlık hislerini kışkırtacak yoğunlukta şiddet içeren görüntü yayınladığını söylemiş.
Çocuklar, kampanyalara katılıyor, harçlıklarını biriktiriyor. Duygulu sözlerle, ağlamaklı gözlerle televizyonda, yollarda “Şehitler ölmez, vatan bölünmez” diye bağırıyor. Akşam saat 21.30’da balkonlarının, evlerinin ışıklarını açıp kapatmayı oyun haline getiriyor, belki de bütün bunların neden yapıldığını bilmeden.
Bir savaş filmi ya da bir savaş oyunu gibi izledikleri olayların neden olduğunu onlara kim anlatacak? “Aman ellerine oyuncak silah bile vermeyelim” dediğimiz çocukların, tertemiz kaplerine atılan nefret tohumları büyüdüğünde, “barış dolu bir dünya” kurmalarını nasıl bekleyeceğiz?
Devlet büyükleri, televizyonlarda “soğukkanlı olalım, aman infial yaratmayalım” derken, birileri de çıkıp “Aman çocuklarımıza dikkat” diye uyarıda bulunsa…
Anne babaları çocuklarını, kaldıramayacakları bir yükün altına soktukları konusunda uyarsa… Rehberlik uzmanları, psikologlar, iletişimciler daha ne kadar bekleyecek… Ve medya, kameralarını, objektiflerini reyting uğruna odaklandıkları çocukların hüzünlü yüzlerinden ne zaman uzaklaştıracak?
Category: Köşe yazıları