Kemalettin Tuğcu’nun kitaplarını ortaokuldaki Türkçe öğretmenimiz yasak etmişti oysa. “Bu kitaplığa böyle karamsar kitaplar asla giremez” derken, bizleri Ömer Seyfettin, Aziz Nesin’in kitaplarıyla tanıştırmıştı.

Sonra çocuk dergileri, bankaların dağıttığı içinde hem ders ünitelerinin hem de eğlenceli konuların olduğu süreli yayınlar girdi yaşantımıza. İple çekerdik haftalık derginin çıkacağı günü. Babam elinde çocuk dergisiyle geldiğinde müthiş sevinirdim.
Akranlarımla çocukken okuduğumuz kitaplardan söz ederken, ailelerimizin ağız birliği etmişçesine aynı şeyi söylediğini fark ettik:
“Kızım, yeter artık, kapat şu ışığı, yarın okumaya devam edersin…”
Bizlerse birkaç sayfa daha okuyabilmek için azarlanmayı göze alırdık.
Kitapların böylesine kaliteli basıldığı, neredeyse üç boyutlu hale geldiği, müzikli, sesli sunulduğu böyle bir dönemde ne yazık ki, çocuklara hediye alırken elim eskisi gibi kitaplara gitmiyor. Çünkü çok uzun zamandır, kitap hediye edildiği için mutluluk duyan bir çocukla karşılaşmadım desem, yanlış olmaz. Annelerin yakınma şekli de değişti artık; “Oğlum bırak o bilgisayar oyununu da eline bir kitap al. Birşeyler öğren, dağarcığını geliştir” diye söyleniyorlar şimdilerde.
Çocuklar için harika bir yayın olan, ancak ekonomik nedenlerle yayın yaşamı sona eren Türkiye’nin ilk haftalık çocuk gazetesi Kartopu’nu yayımlarken, çocuk edebiyatının usta kalemi Gülten Dayıoğlu’yla bir söyleşi yapmıştık. Dayıoğlu, kitapları üç nesil boyunca okunan, yaşamının kırk yılını aşan süresince yazmayı sürdürmüş bir insan. “Çocuklardan tek isteğim kitap okumaları. Kitap onları zihinsel, ruhsal ve duygusal yönen geliştirip düzeltiyor. Buna yürekten inanıyorum” demişti.
Gülten Hanım gazetemizi incelemiş, “Çocuklar için bu tür süreli yayınları öneriyorum, kısa soluklu yazılar var ya, çocuklar sıkılmadan okuyor” demişti, bizleri yüreklendirerek. Kırk yıllık süreçte önceleri öğretmenliğinin de etkisiyle daha çok eğitici konularda yazdığını, ancak değişen zamana, gelişen çocuklara ayak uydurduğunu anlatmış, teknolojinin, fantastik konuların yer aldığı kitaplar yazdığını söylemişti. 1963 yılından bu yana edebiyat dünyasında olan yazarın çocuklara yazacağı eserlerle ilgili çalışma tarzı çok etkileyiciydi:
“Ben de gelişiyorum. Ders çalışır gibi dikkatlice çalışıyorum yazacağım konulara. Çocuklar okudukları kitaplardan meslek seçimi bile yapıyorlar. Çocuk ve gençlik kesimini uçuk kaçık şeylerle oyalamak olmaz. Bu bir vebal. Mo’nun Gizemi kitabım için genetik teknolojisiyle ilgili bilgi toplamak için okumadığım dergi, kitap kalmadı. Sonradan genetik mühendisi olmak istiyorum diyen pek çok çocukla karşılaştım söyleşilerimde.”
Bugün Çocuk Kitapları Haftası başladı. Çocuk edebiyatımızın değerli isimleri, davet edildikleri okullarda, ilçelerde, belediyelerde çocuklarla söyleşiler gerçekleştirecek, kitaplarını imzalayacak, çocuklara okumanın güzelliklerini anlatacaklar. “Çok okuyun çocuklar, her kitap ayrı bir dünya” diyecekler. Çocukların yazarlara kitaplarını imzalatmak için duydukları sevinci, coşkuyu evlerine de taşımalarını dileyelim.
Dileyelim ki anneler yine eskiden olduğu gibi , “Kızım kapat artık şu ışığı, yarın devam edersin okumaya” diye söylensinler…
Category: Köşe yazıları