“Meleğimdi o benim, meleğim. Tam 60 yıl baş koyduk biz aynı yastığa. Ne oldu… Bir karın ağrısıyla gitti hastaneye, 13 günde kaydı gitti elimden. Öldüğünde, karımı yıkayan hoca bana, ‘Amca bu teyze sana gülüyor sanki’ diyordu. Meleğimdi o benim meleğim… Ölürken bile gülüyordu bana… 60 yıl, 60… Dile kolay…”
90 yaşında, emekli polis memuru, adının Muhittin olduğunu öğrendiğimiz yaşlı adam, hanımını kaybettikten sonraki günlerini nasıl geçirdiğini de anlatıyordu yol boyunca. Komşularının iki kez kendisini evlendirmeye kalktıklarını, kadınlardan birisinin kendisinden 5 bin YTL, diğerinin ise 10 bilezik istediğini söylüyordu. Sonra da ekliyordu. “Ben meleğimi bir alyansla aldım, bir alyans. Şimdi hangi kadın gider bir alyansa” diyor ardından ekliyordu, “Melek miydi neydi o kadın, 60 yıl aynı yastığa baş koyduk biz…”
Muhittin Bey, Hatay’da Askeri Hastane durağında otobüsten indiğinde birbirini hiç tanımayan bir sürü kadın, biribirimizin yüzüne bakıp gülümsedik karmaşık ifadelerle. Sonra herkes kendi yoluna dağıldı gitti.
Kıraç’ın şarkısı yeniden kulaklarımda son günlerde: “Annemden kalan bir yüzüğe / razıysan gel benimle…” diyor şarkısında. Yüzük, “tek taş” ise gidiyor artık kızlar sevgililerine. Asgari ücretle işe başlayan gençler, birkaç aylık maaşları tutarında “tek taş”ları alıyorlar sevdiklerine. Almazlarsa, kafalarına inecek “taşları” biliyorlar çünkü.
Bu nasıl bir baskıdır böyle, inanılır gibi değil. Ne kadar da güçlü bir lobi. Reklamlarda, dizilerde erkekler dizleri üstüne çöküp, kadınlara kırmızı kadife kutu içinde, bir “tek taş” yüzük dayatıp duruyor. Filmlerdeki sahneler, sanal alemde yaşayan gençler arasında giderek yaygınlaşıyor. Genç kızlar için ne kadar önemliyse bir tek taşa sahip olmak, erkekler içinse bir o kadar baskı unsuru.
Geçen gün bizim sütannede rastladığım komşular dert yanıyordu birbirlerine:
“Bizim oğlan askerden yeni geldi, tutturdu ‘nişan da nişan’ diye. Tamam nişanladık, işe yeni girdi. Asgari ücret alıyor topu topu. Nişanlısı demez mi, ‘tek taş isterim’ diye… Hep bu dizilerden öğreniyor bunları, dizilerden…”
Bir ekonomi dergisinde Türkiye’deki pırlanta pazarının dünyaya oranla daha hızlı bir trend gösterdiğini okuyorum. Firma yetkilisi, “Dünyada 25 senede pırlanta satışları üç kat artarken, Türkiye’de bu artış dört senede iki kat gerçekleşti” diyor. Türkiye’de son yılların en gözde taşının pırlanta olduğunu söyleyen yetkili, eskiden sadece en üst gelir gurubuna seslenirken, bu gün orta gelir gurubunun da hedef kitlelerine girdiğini belirtiyor.
Aklıma Muhittin Amca’nın sözleri geliyor: “Şimdi hangi kadın bir alyansa gider?”
Category: Köşe yazıları