Yeni bir yol bulmak…

Gazetede Karabağlar ve Kısıkköy’deki mobilyacı esnafın zor durumda olduğunu ve kepenk kapattığına ilişkin haberi okuyorum. Bir süredir Karabağlar’daki binaların üzerindeki devasa dijital baskılı tabelaların indirildiğini görüyoruz. Bu yavaş yavaş gerçekleşen bir süreç olunca önce dikkatinizi çekmiyor. Ne zaman ki sektörün temsilcileri sesini yükseliyor, o zaman durumun vehameti bütün çıplaklığıyla ortaya çıkıveriyor. Sarı renkli tabelalarda kiralık, satılık, devren satılık yazıları gözünüze batmaya başlıyor.

Kiminle konuşsak durumdan yakınıyor, kime “İşler nasıl?” desek klasik deyimle “ağlıyor”. Bakkal, mobilyacı, matbaacı, züccaciyeci, camcı, terzi, taksici herkes de bir “yine kriz dönemi” sendromu…

Böyle zamanlarda aklımıza Kartacalı ünlü komutan Hannibal’in sözü gelir: “Arkadaşlar ya yeni bir yol bulacağız, ya yeni bir yol yapacağız.”

“Yeni bir yol açmak da, yeni bir yol bulmak da parayla” diyenlerdenseniz baştan umutsuzluğa kapıldınız demektir. Ben iyi bir fikriniz varsa, yol açmak ya da yol bulmak için “hala bir umudunuz olabilir” diye düşünenlerdenim. Eğer sürekli olumsuzluğa odaklanıyor, sürekli olumsuz durumlara takılıyorsanız, ne üretim ne de kazanç sağlayabilirsiniz.

“Bir fikriniz varsa” dedim ya, son günlerde bizim süt annenin çocuklarının çabasından söz etmek istiyorum sizlere. Üç kadın, bir araya gelip kendi işlerinin dışında ne yapabileceklerini düşünüp bir ürün tasarlamaya başlamışlar. Pek çok sorunla boğuşurken kendilerine büyük hedefler de koymuşlar. Küçücük bir sermayeyle başladıkları, dostlarının desteklediği emek yoğun işlerinde, “ar-ge çalışmaları” sonuç verirse, ortaya tam anlamıyla “inovasyon” denilebilecek bir çalışma çıkacak.

Yeni fikirleri kullanarak veya var olan bilgileri çok farklı yollarla uygulayarak ticari bir yarara dönüştürme olarak tanımlanan inovasyon, şirketlerin de ayakta kalabilmesi, sağlıklı büyüyüp gelişebilmesi için artık zorunlu. İnovasyonun temel unsurlarından bir tanesi hiç kuşkusuz yeni fikirler… Yeni bir fikir, yeni teknoloji ve yeni pazarlar yaratmanın ipucu…

İzmir’in kent yöneticileri neredeyse tüm umutlarını yedi yıl sonraki EXPO’ya bağlamışken, “sağlıklı kentler” fikrinin çatısında ülke ülke dolaşıp delegeleri ikna etmeye çalışırken, siftah yapmadan kepenk indiren esnaf, tüccar, sanayici “yeni fikir üretme konusunda birşeyler yapıyor mu?” diye geliyor aklımıza…

Sorumuza yanıt ararken Türk Patent Enstitüsü’nün internet sitesindeki veriler İzmir’deki eylemsizliğe, durgunluğa ilişkin bir ipucu da veriyor aslında. (Bakınız: http://www.tpe.gov.tr)

Türk Patent Enstitüsü’nün 2006 yılı verilerini içeren 22 Ocak 2007 tarihli raporuna göre, İstanbul’da 27 bin 140 marka başvurusunda bulunulmuş,17 bin 531 marka tescil edilmiş. Aynı yıl İzmir’de 3 bin 200 marka başvurusu olmuş, 2 bin 124 marka tescil edilmiş.

İstanbul’da 587 patent başvurusunda bulunulmuş, 63 patent tescil edilmiş. İzmir’de 69 patent başvurusu olmuş, 6 patent tescil edilmiş.

İstanbul’da 1177 faydalı model başvurusunda bulunulmuş, 838 faydalı model tescil edilmiş. İzmir’de 187 faydalı model başvurusu olmuş, 129 faydalı model tescil edilmiş.

İstanbul’da 2 bin 794 endüstriyel tasarım başvurusunda bulunulmuş, 2 bin 917 tasarım tescil edilmiş. İzmir’de 334 endüstriyel tasarım başvurusu olmuş, 330 tasarım tescil edilmiş.

Yeni bir yol açmak için yeni fikirler üretilmesi şart. Kapıda oturup, “ne olacak bu ülkenin hali?” diye boş boş söyleşmek yerine, odaların, birliklerin, en alttaki esnafın, çalışanın da fikrini alarak “inovasyon” yaratacak açılımlar yapması gerek. Yoksa rakamlara bakıp iç çeker dururuz…