“Bu kentin çok büyük ulusal markaları vardı. Tarişbak, Raks, Yaşarbank, EGS Holding, Yupi Tavukçuluk gibi. Ne oldu da bu markalar? Bu firmalar yok oldu. İzmir neden geriye gitti böyle?”
Uras’ın ajans temsilcilerinden aldığı yanıt hayli üzücüydü. İzmir Reklamcılar Derneği’nin bir süre önce düzenlediği Eksi 2000 Sergisi’nde saptandığına göre, 1972 yılından 2000 yılına kadar geçen süreçte İzmir’de ulusal düzeyde tanınan 32 marka artık yaşamıyordu.
“Marka kent İzmir” tartışmalarının ayyuka çıktığı şu günlerde, “Markalarını yitiren kent İzmir” tartışmasının gündeme gelmesi çok daha anlamlı aslına bakarsanız.
Yaratıcılık, üretkenlik, donanım açısından İzmir – İstanbul karşılaştırmasından bir türlü kurtulamayan ajansların çoğunun üye olduğu kentin ticaret odasının, bu kentin tanıtımı için İstanbullu bir ajansı seçmesi doğal olarak tepki doğurdu son günlerde.
İzmir’i marka kent yapma amacıyla, iki yıldan beri çalışma yaptığını söyleyen oda yetkililerinin bu açıklamaları İzmir Reklamcılar Derneği’nin yanı sıra odanın ilgili meslek komitesi yetkililerini de şaşkınlığa uğratmış.
Reklamcıları Ticaret Odası’nda temsil eden meslek komitesinin başkanı Sedat Candaş, “Bizi dernekten ihraç etmek isteyenler bile oldu” derken bir hayli üzgün. Candaş, kurumsal kimlik konusunda kendilerine danışılıp fikir alınmadığını söylüyor. Hatta hangi ajansla çalışıldığını öğrenmek istediklerinde yanıt bile verilmediğini dile getiriyor. Meslek komitelerinin konuya ilişkin görüşünü İzmir Ticaret Odası Meclisi toplantısında belirteceklerini söylüyor.
İzmir’in marka kent çalışmalarına tepkilerini bir ilanla dile getiren İzmir Reklamcılar Derneği’nin Başkanı Merih Sezgin ise şehirdeki insanların gündeminin logo olmadığı görüşünde. Sezgin “marka kent” lafının artık çok eskiyen bir laf olduğunu söylerken, marka olmanın şartlarına değiniyor:
“Marka olmanın şartları vardır. Vizyon gerektirir. Sadece logo yapmakla marka kent olunmuyor. Ayrıca bunu tek bir kurum yaparsa da olmaz. Kötü bir iş mi yapar? Hayır, ama lüzumsuz bir harcama yapar. Bu bir şeref ve gurur işiyse biz gururlanalım. Bizlerden yararlanılsın. İki yıldır çalışma yapıldığı söylendi. İşadamlarına sorulduğu söyleniyor. Ama meslek komitesinin bile bu çalışmalardan haberi yok.”
İzmir Reklamcılar Derneği verdiği gazete ilanlarıyla konuyu kamuoyuna taşıyınca, olumlu tepkiler almış. Merih Sezgin, “Taraftar topladık, düşünülen şeyi dile getirmiş olduk” diyor. İzmirlinin gündeminde bugün için logo kavramının bulunmadığını ve insanların daha çok “nasıl geçiniriz” kaygısı taşıdığını belirtiyor Sezgin.
Vatandaşın gündeminde olmayan bir konu günlerder gazete sütunlarını işgal ediyor. İzmir’in logosu lolipop şekeri biçiminde mi olsun, kelebek mi, saat kulesi mi kullanılsın, çiçekli logo mu? Ticaret Odası’ndan yapılan açıklamalarda yaklaşık 7 bin kişinin logo için oylamada bulunduğu belirtiliyor. Oylamalar telefonla, cep mesajıyla, internet aracılığıyla ya da odada anket doldurularak yapılabiliyor.
Etrafımdakilere sordum. Bizim apartmandaki Yıldız Teyze-Hasan Amca, bakkalımız Halit Bey, bizim sütanne, sütannenin komşusu Emine Hanım, onun üniversitede okuyan çocukları böyle bir konunun farkında bile değiller. 80 yaşındaki Yıldız Teyze, benim sorumu, “Su kesintisi olacak mı bu yaz?” diye geçiştirirken, Emine Hanım’ın kızı, “Logo konusunu duymadım ama metro inşaatı ne zaman bitiyor, bilginiz var mı? Okula giderken bir saat kazanacağım” diyordu.
Markalarını kaybeden, gençlerine iş ortamı yaratamayan, nüfusunun giderek yaşlandığı belirtilen, yatırımlarını başka kentlere kaptıran İzmir’in vizyonunu belirleyecek kurumların ortak bir sinerji yaratmak için bir araya gelecekleri tarihi duyuran ilanları en kısa sürede okumayı dileyelim.
Category: Köşe yazıları